Onur BİLGE
Vahid ve Ehad esmalarını ayrı ayrı açıklamaya çalışmıştım. Şimdi Vahidiyet ve Ehadiyeti içeren Vahdaniyet hakkında yazmalıyım. Her zamanki gibi önce sözlük anlamına bakmalı, sonra ilgili ayetleri bularak üstünde düşünmeli, daha sonra da aldığım notlar yardımıyla en yalın halde, herkesin kolayca anlayabileceği şekilde kaleme almalıyım. Böylece Tenzihi ve Selbi Sıfatları tamamlamış olacağım. Zati ve Subuti Sıfatların anlaşılması daha kolay olacak. Doksan dokuz sıfat içinde onları ve benzerlerini işlemiştik.
Hangi isme geldiysek, bize konu ile alakalı bir olay yaşatılmış ya da anımsatılmış, o sıfat hayatımızın akışına göre bir şekilde tecelli etmişti. En anlaşılmaz sıfatlar, olaylarla safha safha açılmış, apaçık görebileceğimiz biçimde ortaya çıkarılmış, kolaylaştırılmıştı. Allah, idrak etmek isteyenlere sıfatlarını açıklıyor, sanki dikte ettiriyordu. En aciz kaldığımız anlarda İlahi yardım yetişiyordu. Yaşatan, hatırlatan, düşündüren, yazdıran aynı Zat’tı.
Yine gecenin bir yerinde: “Ne haddime! ..” demeden kalemi elime aldım. Ne yazabilirim aslında? Kalem Allah elinde… Aklımı çalıştıran O, elimi yazdıran O! Elini üstümden bir an çekse, öylece kalır, ölürüm! Böyle zamanlarda kendimi pilli bebek gibi hissediyorum. Kukla gibi… Robot gibi…
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta