Onur BİLGE
Akşam dersindeydik. İkinci teneffüsten sonra kantinde buluşmuştuk. Hafif bir yağmur vardı. Açık kapıdan dışarıyı seyretmeye başladım. Bahçe duvarının üstündeki damlalar, cam kırıkları gibi rengârenk ışık saçıyordu. Tam karşıdaki beyaz apartmanın irin akan yüzüne altındaki dükkânın ışıkları vurmuş, benzine can gelmiş, yanakları pembeleşmişti. Arada kalan incir ağacının çıplak dalları ıslaktı. Tek yaprağı bile olmayan ağacın her yerinde, patlamak için havanın iyice ısınmasını bekleyen, gizlenen tomurcuklar, parmak uçlarında hayatta kalma ve olgunlaşma mücadelesinde olan meyveler, birbirlerine uzaktan bakıyorlardı. Anılarımdan annem sesleniyordu:
“İncir ağaçları kardeşin senin… Sakın onlara zarar verme! Dalını kırma! Yaprağına dahi dokunma! ”
“Ağaçtan kardeş olur mu? ”
Ne zaman güneş doğacak bilmiyorum
Mavi denizlere mor dağlara karşı
Bildiğim bir şarki var onu söylüyorum
Bildiğim bir şarki var onu söylüyorum