Onur BİLGE
Bir yılı kapatıyorduk. Günah hanemizde, sevap hanemizde ne varsa… Bilânçolar çıkıyordu, hesaplar tutturuluyordu. Ben de yılsonu muhasebe işlemlerimi yapmaktaydım. Birkaç dakika kalmıştı. Yıl değil de ömür bitiyor olabilirdi. Ölüm, yaşlı genç dinlemiyordu, herkes için aynı yakınlıkta ve her an için vardı. Bir dakika sonrası garantili değildi.
Dakikalar azaldıkça azalıyordu. Geri sayım başlamıştı. Ömrümün azar azar, yavaşmış gibi ama hızla tükenmekte olduğunu idrak etmeye başladım. Sevap haneme baktım. Kime ne iyilik etmişim, diye… Pek bir şey göremedim. Hatırlayamadım. Öyle aman aman bir şey yapmamışım ki hafızamda kayda geçmemiş. Ufak tefek şeyler işte! Arada bir kıldığım, genelde geciktirdiğim, çoğu kez kazaya kalan namaz, ramazan orucu, eh işte öylesine… Tesettürsüz, vakitlice kılınan namazsız… Sanki herkes tuttuğu için… Sanki ayak uydurmak gibi bir yerde…
Zekât düşmez bana. O kadar çok param pulum yok. Sadaka olarak ne vermiş olabilirim? Anımsamıyorum. Onda da pek bir şey yok. Yaptığım, sadece dolu dolu arkadaşlık, dostluk… Hatır sorma, gönül alma, dert dinleme, çözüm üretmeye çalışma, bir nebze de olsa karşımdakini ferahlatma, o kadar.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman