Onur BİLGE
“Sahteliklerle dolmakta olan dünyada, hiç değilse sadece sohbet etmek, düşüncelerimizi paylaşmak için kim olduğunu bilmediğim ve merak etmediğim, yalnız arkadaşlığına talip olduğum bir dost arıyordum, senden bahsettiler, yolum Virane’ye çıktı, işaretler beni sana getirdi. Gerçek kimliğin gerekmiyor bana. Adın Necmettin olmuş, Define olmuş, nasıl bir hayat yaşamışsın, kaç engel aşarak, neleri göğüsleyerek bugünlere gelmişsin, beni ilgilendirmiyor. Onun için soru yağmuruna tutmuyorum seni.  Düşüncelerin yetiyor. Hem, hasta olan benim. Tedaviye ihtiyacı olan… Doktorumsan ki öylesin. O zaman sen soracaksın, ben anlatacağım. Sorsam da sormasam da hakkında, gerektiği kadar bilgi edineceğim. Zaman içinde birbirimizi çok daha yakından tanıyacağız nasıl olsa. O konuda aceleciliğimin olmaması ondan…”
“Ben de anketörlüğü sevmiyorum. Çoğu zaman dinlemede kalmayı tercih ediyorum. Sorulara kaçamak cevaplar gelebiliyor. Ya da gerçek duygu ve düşünceler gizlenebiliyor. Herkes ne anlatırsa anlatsın, öğrenmemi istediklerini anlatıyor, gerçeği ve olayların tamamını değil. Çoğu zaman söylenenlere göre değil, algıladıklarıma göre sonuçlar çıkarıyor, kişilerin kendilerinden bile gizlediklerini avlayabiliyorum. Çoğu zaman kabul etmek zorlarına gidiyor, inkâr ediyorlar. Hâlbuki bilerek veya farkında olmaksızın kamufle edilenleri, davranışları açığa vuruveriyor.”
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta