Onur BİLGE
Gölgeleri uzattıkça uzatan, günü yudumlayan sarışın afet, Bursa Ovasına tel tel dağılan sapsarı, yalbır yalbır parlayan ipek elbisesinin kloş eteklerini yavaşça toplayıp, pembeleşen yanaklarıyla salına salına sevgilinin gizlendiği yere doğru süzülmeye başlamıştı. Öylesine güzeldi ki kavuşmanın seyri, olayın akışı yavaşlatılmış, ağır çekim devam ettirilmekte, uzatıldıkça uzatılmaktaydı. Nihayet savurarak saçlarını, sardı ışınlarıyla vardığı yerin her yanını, bekleyenini hasretle… Önce mağrur alnından öptü, sonra geniş omzuna dayadı başını. Öylesine bir, bir oluştu ki bu vuslat! Kavuşanlar, gizlendikleri yerde kaldırıp kadehlerini, ab-ı hayat içerek kendilerinden geçtiler. Varlıkları, birbirlerinde yok oldu.
Bekleyen hep oradaydı. Bir garip âşık… Yerinde sabit ve sabır küpü… Kavuşmalar için sabırsız, beraberliklere doyumsuz, vedalaşmalara alışık… Gün, her gün ölüp ölüp diriliyordu, kollarında. Sağ omzuna baş koyarak son nefesini veriyordu, her gece; her sabah sol omzunda diriliyordu. Onda yok oluyor, onda hayat buluyordu.
Virane’de ne kadar hızla akıp gidiyordu zaman! Ne çabuk akşam oluveriyordu! En uzun günler bitiveriyordu. Ardından kül rengi akşamlar... Nihayetinde ömürler bitiyordu. Koca koca ağaçlar devrilip gidiyordu. Ormanlar yanıyordu, biteviye. Geriye kalan sadece kül…
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...



Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta