Onur BİLGE
Viraneye sadece öğrenciler değil, başı darda olan herkes geliyordu. Aralarında hali vakti yerinde olan insanlar da vardı. Define, içinde bulunduğu durumu kabullenmek zorunda olduğu için yoksulluğundan memnunmuş gibi yaparak mutluluk oyunu mu oynuyordu? Galiba öyleydi. Çünkü zaman zaman hayaller kuruyor, onları aktarırken adeta dünyadan kopuyor, ağzı kulaklarına varıyor, gözlerinin içi gülüyordu.
Sadece yazları beraber olduğumuz İpek, Almanya’da okuyordu. Esmer, uzun boylu, upuzun düz koyu kahve saçlı, ortodonti tedavisi ile çene kemiği düzeltilmiş, dişleri muntazam hale getirilmiş iri siyah gözlü, mütenasip vücutlu güzel bir kızdı. Balkabağı gibi sürekli gülümsemesi, ilk tanıdığımızda bizde aptal olduğu zannı uyandırmıştı. Dilimizi unutmaya başladığından mı gerçekten anlayış kıtlığından mı esprilere neden sonra tepki veriyor, yanlış anlaşılabileceğini düşünmeden, kendisiyle ilgili her şeyi açık kalplilikle anlatıyor, en çok da yalnızlıktan yakınıyordu. O konuşmaya başladığında, arkadaşlar arasında bir dalgalanma başlıyor, gülüşmeler oluyordu. Erkek arkadaşlar aralarında kaynatıyorlardı ama Define yaşlı olduğu için rahatça şaka yapıyor, çizdiği tablolarla onu ve hepimizi güldürüyor, belki de düşlediklerini yaşayarak bir nebze de olsa sanal bir mutluluk hissederek tatmin oluyordu. Ne kadar yaşlı, dindar ve aklı başında olursa olsun, o da nefis taşıyordu. Hayalini kurabildiğine göre bilinçaltında benzer arzular olsa gerekti. Özellikle ona çok takılıyor, anlayışına sığınarak açıldıkça açılıyordu.
“Kız, ben gelirim seninle. Beraber gül gibi geçinir gideriz.” diye başlıyor, hemen bir kahkahayla karşılık buluyordu:
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.