Sunturlu Sinkaflar Geliyor
1/:
Üç... İki ve bir...
Hıyaban altında hain bir zamana dalar renk ve şiir,
Harami hançerler keser sayfa aralarında dizeleri kafiyenin şahdamarından,
Şaşkın şişler rast gele deler ayin-i burhanlarda keten tuvallerini imgenin,
Ve daha onlarca izi yaralar bizi merhamet yoksulu cengaverlerin...
***
Sorarım eğilerek kulağıma kendimin,
Buralarda nedeniz?
Niçiniz buhar ve büyüler arasında yetim üzerlik otları misalince?
Bu kadar nahoş yansımalar hadi neyse lan Salvi,
Ya aşkın ve şiirin sivriliğinde bile bile hedefsek? ...
İşte o zaman fukara sevilmişliğimiz uzak kervanların peşinde izdir artık.
Her yeni günün ardından macenta mayilerle karışık aanılar akar geceye,
Sonra mahmuzlayıp gider atını karanlık ve yitmişlik.
Sen ve ben mutlak hiçlik ortasında ha varız, ha yokuz...
Burasında Kimmeryam tarihinin kehanete doğru kayar zihin:
'Ya yarın gülecek mi güneş araf üstüne? ...'
'Ne olacak hali bu yetim ve yakası yırtık günün? '
Lan Salvador usta ver artık şu sırrını,
Döküm mahmuzlar hangi tonuna çalar gökyüzünün?
Sen at çiz, ben yazayım suvarinin hırsını,
Kasalım Pireneler üstüne zamanın kantarmasını...
2/:
Bilgeliğe namzet bir katalan sorar ya: 'Aşk nedir? ' diye hani...
Salkım saçak bir gün yüzüdür aşk,
İşveli şiirse ses verir bir Puvatya siperinde kalemin dudağından,
Ve hatta yürek şiir ve aşkın ve hatta onun da üzerinde yer tutmuşsa,
Yani hedefindeyse cephede uçuşan görevli ebabillerin Ebrehe-i mersiye...
(Yani tereddüdün bini bir para anasını satıyım.)
Nerdesiniz ey 'her suale cevap verilir' ehli? ...
Duruyorum ve kulağıma sunturlu sinkaflar geliyor biteviye be usta.
(Usta da duruyor. Ya! Haklıymışım kuşkularımda.)
(Dur hele, diyor burada Salvi. Haklı mı bu kopil acep?)
Şu kuşlar ikircik kuşları kanımca ve göç yolundalar ölüler diyarına.
Belki de Faruk'un son ekibidir komünal yaşama set çeken çekiç sesleri.
Orasının, burasının dizelerini ular birbirine Tarık bakarsın,
Yalnızca köprülerden geçilmez ya karşıdan karşıya,
Kadim manzumlarda Aristik bilgelerin zengin dillerinin ufaladıkları,
Yani felsefik kavramlar da iş tutar renk ve şiirde biz istemesekde...
Koşuğun hangi dağda olduğunu kurt bilir ancak,
Bir de Karacaoğlan anlar yar ve yaran dilinden.
Sen ve ben lan Salvi?
(Sus ve atla alt bölüme. Çuvalladığımızın resmidir yukarıdaki dediklerimiz anlayana...)
3/:
Kadim medreseler aşk ve şiir belletiyorlardı...
Oysa ben bilmiyordum ki manzaralara belenmeyi kırlarda,
Kıtalarda nakaratlarla dehşetengiz sevişmeleri.
Daha tüyü bitmedik çocuktum kendi yaşamımda aslına bakarsan.
Saçlarına yağan karı, kırçıl yıllar sanmadaydım yaşlı babamın.
Bana ayırdığın zamanınsa hangi kozmik hazinenin,
Ne kadar nadide bir parçası olduğunu ne bilem be ustam.
Ederidir derler ya düşen her ak,
Çaresiz gafil bir dal olarak yaşanan hüznün yapraklarının,
Nihayeti öyledir işte şiir karşısındaki salta duruşumuz da bizim.
Farkında mıyız (Değiliz bence) uğrumuza yakılan banal türkünün? ...
Lan Salvador usta merak ettim vallaha,
Bulaşıcı gafletler hangi tonuna çalar gökyüzünün?
***
Hani hançer keser,
Şiş delerdi ya,
Sanırsam ki patronanın yeknesak isyanıdır ayak,
Mesetadaki fırça izleri ise başıbozuk ayakların serseri kafiyesi...
Şuradan biliyorum ki Salvi,
Şimdi loş galerilerde kastanyet sesleri halay halaya,
Tırnak tırnağa patikalarda acemi illüstratörler,
Üstelik kulağıma sunturlu sinkaflar geliyor.
Haydi davran Salvador...
Nedim ölüyor...
Kayıt Tarihi : 11.7.2006 18:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)