Onur BİLGE
Kasımım sonları... Hava oldukça soğuk, yatağım sıcacıktı. Uyku, dünyanın en güzel olayı, uyanmamak en kolayıydı. Günlerden Pazar, vakitlerden sabahtı. Uyumak rahat, uyanmak eyvah’tı, ah’tı! Saat ona geliyordu. O kadar yorgun ve bitkindim ki bir türlü toparlanıp kalkamıyordum. Ara sıra annemin sesini duyuyordum. Alçak bir sesle, artık uyanmam gerektiğini söylüyordu. Kalkmam gerektiğini ben de biliyordum. Kalp atışlarım hızlanmış, vücudumda hafif bir terleme oluşmuştu. Beynim uyuşmuş, bilincim gidip geliyordu. Sesle kendime geliyor, gözlerimi açamadan tekrar uyumakta olduğumu hissediyordum. Gece geç saatlere kadar ders çalışmış, ders notlarımı temize çekmiştim. Sağ elim şişmiş, parmaklarım kapanmaz olmuştu.
Kalkıp duş almalı, açılmalıydım ama ne mümkün! Üstüme ölü toprağı serpilmiş gibiydi. Çay kokuları duyuyordum. Birazdan, kızarmış ekmek kokuları da gelecekti. Bardaklara, tavşan kanı çaylar dolacak, ekmeklere tereyağı sürülecekti. Tulum peyniri ve ceviz... Aman Allah’ım! Karnım acıkmış, iştahım kabarmıştı. Fakat şu uyanmak, uyanabilmek ne zor işti! Hele kalkmak ve yürümek...
Derin bir nefes aldım. Beynime, artık uyanması gerektiğini emrettim. Emre karar veren de emreden de emre itaat edecek olan da oydu. Her işe karar veren, emreden, emre itaat eden, uygulayan komutan... Vücut ülkesinin padişahı, zor işlerin fatihi, kendi kendisini ve ülkesini iyi idare ederse, daima muzafferdi.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta