Onur BİLGE
Amcam, o zamanlar gençler arasında moda olan siyah yün takım elbise, siyah üzerine açık sarı minicik bir nakış işli süet kravatıyla bir damat gibi dedemin arabasıyla kapımızın önüne geldiğini klakson çalarak bildirdiğinde, hemen annemin beyaz tülbendini bulup, bir kenarını büzerek, dört parmak alttan bağlattırırdım, bakıcıma; başıma takar, annemin yüksek topuklu terliklerini de ayağıma uydurmaya çalışarak gelin olurdum ve o, elinde kontak anahtarı, parmaklarının arasında sallaya sallaya içeriye girinceye kadar hazır olur, önüne dikilirdim:
“Yaşasın! .. Damat gelmiş! Damat gelmiş! ” derdim.
Koluna girmek istediğimi bilirdi, eğilirdi. Birkaç adım yürürdük. Zaten ayakkabılarla girerdi. Amcalarımın hepsi aynıydı. Onlar gidince dip bucak temizlik yapılırdı. Topuklu terliklerin önüne kayardı, minicik ayaklarım. Topuğu, boyumu yükseltmezdi. Onunsa kamburu çıkardı, bana uymaya çalışırken. Kucağına alırdı, kısa süre sonra.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman