Onur BİLGE
Başı karlı mor Beydağları... Baharda, Toroslar’ın yanaklarından akan gözyaşlarıyla sulanır, Antalya Ovası... Öyle içten ağlar ki güneşe sevdalı sıradağlar, yataklarında çağıl çağıl çağıldar sular, hatta bazen sel basar tarlaları, yolları! Öyle bir coşkuyla sunar ki göklerden aldığı rahmeti, bereketi iner ekilenlere dikilenlere, yürür ağaçlara dallara, çiçeklere yapraklara. Kayalardan kurtararak yakasını, pınar olur akar da akar kırk gözesinden yerin; derin bir göl haline gelir, Kırkgöz’de. Önce gölleşir, bekleşir biraz; sonra kol kol ayrılır, dört bir yana dağılır, gürül gürül akar, çay çay, arık arık... Düden’de çavlan halini alır. O kadar güzel akar ki çağlayarak, görenler hayran olur, bakakalır! Yedi Arıklar olur, Meydan tarafında. Ürüne verimdir, meyvelere tat... Kat kat hâsılat, kasalara; kasa kasa lezzet, keselere bereket...
Aşağılara koymamış Yaratan! Kırk metre yukarıda yaratmış. Dünyanın en güzel falezlerinin üstüne yerleştirmiş. Oyuk oyuk işletmiş. Deniz, yüzyıllar boyu dalgalarla döve döve oymuş. Yeryüzünde rastlanmaz bir eşine! Şimdi seyretmekte, şaheserini ve rötuşlarla devam etmekte işine... Bir sanatkârın, eser vermekten ve geçip karşısına kıvançla seyretmekten başka işi ne?
Kayaları delerek, yedi mahalleyi, köyü geçerek, yedi nefis sınavından da geçerek, Varsak’ta benliğinden soyulup, arınıp her türlüsünden kirliliğin, yedi kola ayrılarak tekrar yola koyulup, abdalca gezerek kapı kapı her yeri, bir derviş edasıyla zikrederek, ağlayarak, çağlayarak, cezbede titreyerek, nihayet falezlerde sevgilisine kavuşup, kıyıda sarışan, karışan, ancak o zaman durulan, suyla yıkanan su olan; peri padişahının kızının düğünü gibi kırk gün kırk gece değil, asırlarca ve kesintisiz süren Şeb-i Arus ile vuslata kanan, kandıkça yanan Düden Şelalesi; Antalya’nın, köpük köpük bembeyaz o nefis gelinliğini hiç mi hiç çıkarmayan en güzel gelini.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.