Onur BİLGE
Nelerle uğraştığıma bakıyorum. O kadar çok meşguliyetim var ki! Bunların tamamına yakını dünya işleri... Beynim, düşünmekle meşgul, elim yazmakla, gözlerim okumakla... Dilim, zaman zaman, konuşmaya, anlatmaya değer konuları, anlaması muhtemel kişilere anlatmakta... Hayata, ölüme ve ahrete dair konuları yoğurup duruyorum. Duygu ve düşüncelerime şekil veriyor ve beğeniye sunuyorum.
Bıkmadan, usanmadan yazıyorum. Yazdıkça kendimi buluyorum. Tanıtırken iliğime kemiğime kadar tanıyorum. Kendimi, kadavra olarak masaya yatırmışım, tepeden tırnağa inceliyorum. Bu hep böyle! Mecbur muyum? Hayır ama ben, böyle mutlu oluyorum. Çünkü yıllardır, aşktan, nefrete kadar her türlü duygu ve duygusuzluğu içimde yaşıyorum.
Ne bekliyorum hayattan? Neler bekliyorum? Bunca uğraşımın arasında oluşturmaya çalıştığım ne?
Kendime bir yer açmak istiyorum. İçinde, yine başkalarıyla değil, yine yalnız, yapayalnız, fakat duygu, düşünce ve inançlarımı iyice analiz etmiş olarak...
Gündelik uğraşıların arasındaki boşlukları, kendimle dolduruyorum. Kendimi yıkıyor, yeniden inşa ediyorum. Böylece, daha yakından tanıyorum.
Hayatta, mutlaka yapılması gerektiğine inandırılmış olduğum işleri yapma hamallığına katlanırken, içime ukde olacak şeyleri yapmaya çalışıyorum. Bu zamana kadar, vaktim olmadığı için yapamadığım şeyleri...
Yapmakta olduğum dünyevi işler içinde kendime ve sevdiklerime ayırdığım zamanın ne kadar az olduğunu fark ettiğimden beri her fırsatı değerlendirmeye çalışıyorum.
Hayat boyu arayıp durduğum güzelliklerin, günlerin telaşında teğet geçişlerini gördüğümden beri, gecelerin sessizliğinde kendimle buluşmaya çalışıyorum. Kendimsi mutluluğum, kendimi bulduğum, yalnız ama yalnız kendimle olduğum ve içimin içini kaleme almakta olduğum zaman dilimlerinde yakaladığım mutluluk...
Çocukluğumu alıp oynuyorum. Yaşlılığıma uzanıp, huzur duyuyorum. Donuk ve masum bir yüz ifadesiyle, hali yaşıyorum. Bütün bunlar, aslında çok ağır, pek de sevimli olmayan, mücadele içinde ve sevgisizlik ortamında geçmekte olan, zaman zaman çekilmez hale gelen hayatın içinde, her fırsat bulduğum yer ve zamanda, kendime ait bir dünya kuruyor, içinde özgürce ve nasıl mutlu olabiliyorsam öyle yaşıyorum.
Bazen maziye gidip, babamın, yemek yerken beni sol dizine oturtup; sevmesini, okşamasını, bir lokma ağzına, bir lokma ağzıma koymasını, ağzımdakilerin lezzetine lezzet katmasını anımsayarak bazen de geleceğe dair, olması mümkün olan veya olmayan düşler kurarak mutlu oluyorum. Bu hayat aralamaları bana bitimsiz bir haz veriyor. Kalbimin damarları genişliyor, duygularım gümrah nehirlerce çağlamaya başlıyor. Ben de yazmaya...
Kalem, hayatı yazıyor. Anıları, hali ve beklentileri... Kalem, kalemden ayrı yazamıyor. Kalemde, kendimle kaldığım zamanlarda birileri daha var. Sağımda solumda kalem tutanlar, Kalemi Tutam Elin Sahibi ve kendimi bildiğimden beri O’na karşı duyduğum sorumluk...
Annem, günah olan şeyleri öğretmeye başladığında, günah işlemek için kimsenin olmadığı yer arardım küçüklüğümde. O dikiş diker veya yemek yapardı. Ben ona hep sorular sorardım:
“Anne, hani yazıcı melekler ya..”
“Var... Ne olmuş onlara? ”
“Yani onlar melek ya... Melekler, şeytanların olduğu pis yerlere giremezler ya...”
“E? ..”
“İşte, yani diyorum ki... Oralarda günah işlesem, onlar göremezler, yazamazlar, değil mi? ”
“Görürler. Görmek için ille de beraberinde olmak gerekmez. Görmeseler bile Allah görür. Allah’tan gizli hiçbir şey ve yer yoktur. Ahrette, ne yaptığını ellerin söyleyecek, ayakların da şahitlik edecek. İstersen: “Yapmadım, etmedim! ” de! Hem, ağızlara mühür vurulacak. Orada tek kelam edemezsin! Haddine mi düşmüş! ”
“Madem ellerim söyleyecek, melekler neden var, sağ ve sol omuzlarımda? ”
“Belki de onlar, zorlaştırmamak, kolaylaştırmak için öyle anlatılmış. Omuzları takip et, bak; nereye geliyor? ”
“Böyle mi? Ellere... Ellere geliyor. Neden omuzlarda diyor, o zaman? ”
“Eller, her yere giriyor, değiyor. Melekler, nurdan yaratılmış, kutsal ve temiz varlıklar... Onlar yere konur mu? Yani biz, Kur’an-ı Kerim gibi şeyleri göbek hizasından aşağıda taşır ya da bulundurur muyuz? ”
“Bulundurmaz mıyız? ”
“Tabi bulundurmayız. Raflara, dolaplara, yüksek yerlere koyarız. Taşırken de göbek hizasından, hatta belden yukarıda taşırız. Allah’ın ayetlerine saygımızdan..”
“Yani melekler omzumuzda olmayabilir..”
“Nerede oldukları önemli değil. Var oldukları ve bizi her an gözetledikleri önemli. Allah da görür, onlar da... Onlar, kaydeder. Film gibi seyrettirilecek bize hayatımız. Kedinin döktüğü sütü önüne koyarlar, ondan sonra döverler. İşte onun gibi. İnsanoğlu, inkârcıdır. Kabahatlerini inkâr eder. Kabahat, kürk olmuş, kimse omzuna almamış. Onun için ağızlar mühürlenecek, eller söyleyecek, ayaklar da şahitlik edecek.”
“Ya elleri de ayakları da yoksa? O zaman kimse söyleyemez, şahitlik de edemez.
“Uzantılar olmayabiliyormuş işte! Gördün ya... O zaman nereler kalıyor? Omuzlar... Meleklerin orada olma sebepleri bu! Omuzlar sembolik... İnsan, terazi gibidir. Sağ taraf iyiliği, sol taraf kötülüğü emreder. İnsan, ortalarındaki beyniyle düşünür ve yapıp yapmamaya karar verir. Günahlarla sevaplar da ‘Mizan’ adı verilen bir terazide tartılacak ya... Günahlar bir kefesine, sevaplar bir kefesine konacak.”
“Terazi mi? Kocaman mı? ”
“Neden kocaman olarak düşündün? ”
“İnsanlar çok günah işlerler de ondan. Belki çok sevap işleyenler de vardır ama...”
“Kocamandır belki de... O da gözlerimizin önünde canlandırabilmemiz için... Aslında mizan, insan... Terazinin iki kefesi sağ sol yanımız... Omzumuz ya da değil, her nere ise... Ölçen; aklımız, mantığımız... Herkes kendini bilir. Gittiği yolu bilir. Yaptıklarını bilinçli yapar. Aklı başındadır. Ölçer biçer yapar. Hayırsa da şerse de akıbetinde önüne konacak. Mizana konması, önüne konması demek...”
Bu tür soruların ardı arkası gelmezdi. En sonunda annem çileden çıkar:
“Öf! Yeter artık! .. Benden bu kadar! Haydi git başımdan! ” derdi.
Yalnız kaldığım nice gecelerde, günahlarım gelir aklıma, sevaplarım gelir. Bakarım ki en çok dilimle hataya düşmüşüm. Dil, iki anlamlı... Bir anlamı da gönül... İkisini de yıkamak, arındırmak lazım. Tövbe ve zikir, imdadıma yetişir. Nedamet, pişmanlıktır; pişmanlık, tövbedir. Ancak tövbe ile temizlenir, kir. Aksi halde sol omzuma birikir de birikir! Çökertir bir yanımı, dengemi bozar. Sonra nefsim söz dinlemez olur, azar da azar! Azar azar başlarım, istiğfara, sonra coşarım. Coşkun seller gibi çağlayarak akar, En Güzel İsimler. Aklım fikreder, dilim zikreder, zikre iştirak eder; her hücrem, ruhum, kalbim, benliğim... Yunar yıkanırım, sanki o hataları işleyen ben değilim. Hafiflerim. Dingin bir beyinle düşünmeye başlar, rahat ve huzur içinde yazarım.
İşte, o kendimle kaldığım arınma saatlerinde, derinde bir hesaplaşma ile başlar gecem, birer birer çözülür ruhumda binbir bilmecem, huzura kavuşurum. Aksi halde, bitip tükenmek bilmez hesaplaşmam, sabahlara kadar yanar kavrulurum!
Yarattığını en iyi Allah biliyor. Nerelerde ve nasıl günaha gireceğini, kirleneceğini ve nasıl temizlenmesi gerektiğini... Günde beş kere yıkanmaya davet ediyor, huzuruna. Beş defa seda gönderiyor, o huzura çıkmaya layık olana, olmayana... Ne mutlu, davete uyanlara! Yazık ki ne yazık, itiraz ve isyan içinde sorgulayanlara!
İbadet, sabır gerektirir. Sabredenlere müjdeler var. Belalara, musibetlere ve ibadete sabredilir. Her ikisi de tahammül gerektirir. Taşıyamayacağımız kadar yük yüklemez. Dağına göre kar verir. Acıdır ama meyvesi tatlı, sonu selamettir. Allah, sabredenlerle beraberdir. Birbirlerine, hayrı ve sabrı tavsiye edenler, ziyanda değildir. Asr Suresinde böyle bildirilmiştir.
Geceler, gecelerde kutsal heceler... Dil, dili temizler. Yoksa nasıl arınır, ne yüzle çıkarız o huzura bizler?
Ya Rabbi! Ben bir teraziyim. İşte ayaklarım, işte ellerim, en çok ve en sık günaha girdiğim dilim... Huzuruna geldim. Günahkârım, neyleyim? Affet beni! Öyle ki unuttur bana bütün günahlarımı! Sen de unut! Unutalım ki alnı açık, yüzü ak çıkabileyim ahrette huzuruna! Cemalini esirgemesen de başımı kaldırıp bakacak yüzüm olsun! Başımı yere indirme, ne olursun! ..
Elini üstümüzden, sevgini gönlümüzden alma, Allahım! Âmin.
*
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 0234
Kayıt Tarihi : 1.12.2009 16:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)