01Yedi Tepeydi İstanbul Şiiri - Ahmet Yo ...

Ahmet Yozgat
2011

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

01Yedi Tepeydi İstanbul

1/:
Bıçkın rüzgârların yaylavari avuçlarından
Bir tek yüreğini kapabilmiştim senin...
***
Kızıl kısrak İstanbul,
Yine kalem kalem sivri ve yedi tepeliydin...
***
Köyden yeni kaymıştı bu yakaya delikanlı yıldızım.
Ellerim kahır tezgahında sağırlaşmamıştı henüz.
Cam göbeği gözlerimse bileyli bıçak sırtı...
'Hüf ki hüf! '
Cağaloğlu’nun çakırkeyif serkeşleri,
İnadına ve habire eterli tütün üflüyorlardı,
Ankara caddesinin ofset moru atmosferine.
Müteferrikanın basımeviydi ergen eylülümüm harmanı,
Yani bir lobum magazine,
Kalan yarım 'bin temel eser'ine vurgundu Sinan'ın,
Gözlerimse Sultanahmet kubbesi...
2/:
Sırtı çıplak İstanbul,
Yine mavi mermer rengi ve yedi tepeliydin...
***
Denizden yana kaçkın,
Ve bizden yana bıçkın rüzgârlar,
Alıp alıp Sarayburnu virajından ozon alışkını esrik esintilerini,
Tabanı üç numara delik ayaklarıma çarpıyordu.
Arsız arzularım mı?
Büzülmemişti daha utancından bir Harem arabalı vapurunda.
Seni gördüğümde bir ibis eşeleniyordu Haliç'in Eyüb'e yakın cenahında,
Bir bey oğlu camlarına hohluyordu Vilayet’in,
Ve ıslak kırbaçlar çiziyordu parmağının ucuyla vapurun camlarına.
Seninse som ve altuniydi bedenin,
Siluetin sisler ardından uğrun uğrun bakıyordu yavuklusuna...
Bense kaçıp en son masaldan bir anka kanadında,
O bıçkın ve haşarı rüzgârların avcundan,
Bir tek yüreğini kapabilmiştim senin...
3/:
Turkuvaz hançer yapraklı İstanbul,
Yine cayır cayır yanmaya durmuştun hani,
En harlı ateşinde kendi külhanının...
***
Ben bir Niğbolu önünde yıldırımlar savuran Beyazıt’ta,
Bağrıaçık bir arzunun hüzünhanesindeydim.
Ve kolayca bükmüştüm bileğini dünlerimin.
Günlerimin biri üzüm salkımı moru,
Diğeri cavidânî bir çare gibiydi,
Kederimin kudurgan ve şarap kekreliğindeki Sirkeci’sine.
Oysa acemisiydim sevda sahillerine bir yunus gibi vurmanın,
Çünkü sığırcık yavrusu bir köyden yeni yekinmişti kaderim.
Ama parmaklarımın dili pelteleşmemişti henüz.
Gönlümse yakmıştı Septe boğazında gemilerini,
Ellerini serenine germiştim takvimin galerisinde...
4/:
Haspa kaltak İstanbul,
Yine yaşmağının altından utanmaya durmuştun,
En rezil sevişinde yüksek kaldırımlı dükkanının.
***
Şu bildik Laleli’nin yıkık kahküllü ayak takımı efeleri var ya,
İştahla kesiyorlardı Çemberli'ye doğru kaykık afilerini.
Sufilerini rahleyi tedrisinden geçiriyordu,
Araboğlu Muhittin loş bir Fatih medresesinde.
Benimse hala kasaba kasaba kokan ellerim,
Kahır tezgahlarında sağırlaşmamıştı henüz.
Bugün denizden yana bereketliydim doğrusu.
Yırtık ozon ve ofset asiti kokan Marmara esintileri,
İltica ediyorlardı iskele altlarına lağımlı utancından.
Bense bir tek yüreğini kapmıştım senin,
O bıçkın rüzgârların avcundan...
5/:
Yedi tepeli şehir
Yine değirmi ve kıvrak kalçalı
Ve kulağı sahte küpeli yosmaydın.
***
Bense Aksaray’da
Mülteci bir duygunun darağacındaydım.
Sabahın alacasına bürünen ayağı nalınlı mahmureler,
Kederlerine binip binip Cibali tütün fabrikasına
Ya da kapkara Karaköy’de
Kepaze bir mavi sise dalıyorlardı.
6/:
Yedi tepeli şehir,
İnkar etme boşuna yine bol virajlıydın,
Ve serseri hayatlara girip çıkan yollar ağıydın.
***
Dalgındı ne hikmetse Sarayburnu leventleri bu saatlerde,
Ki Barbarosvari bıyıkları kolan gibiydi onların fi zamanından beri,
Otuz üçlük yaşları ve tespihleri balmumu kehribariydi.
Marmara’nın hırçın dalgaları,
Belki sevincinden,
Belki de utancından,
Körtopal bir salsa dansının sarmalındaydı...
***
Seni gördüğümde çöpte bir sığırcık eşeleniyordu,
Bir silik suratlı adam camlarına hohluyordu Vilayet’in,
Ve adının ilk harfini çiziyordu parmağının ucuyla...
'A'mıydı, yoksa 'Z' miydi yazdığı, seçemiyordum,
Ya da ikisinin arası bir şeydi işte...
Ama (gavur gibi biliyordum ki) ,
O gün som ve altunîydi bedenin.
Bıçkın rüzgârların avucundan,
Bir tek yüreğini kapmıştım senin...
7/:
Dersaadet yani Tarih-i Gılmani’nin İslambol’u
Yine kalemucu gibi sivri ve Endülüs mistiği minareleriyle
Sufî bir destan kahramanıydın sanki kitabı Akşemsettin'de...
***
Bense, vildanlar semti Fatih’te,
Son hicretten beri süregelen hüznüme giydirip bir neftî derviş baranisini,
Kıyama durmuştum sevdanın mevlevihanesinde.
Şu an köyüm uzak bir gelin duruşuydu aynada.
Ellerim kozmik bir yolculukta yıldız sağmadaydı.
Gönlümse soyunmuştu sahte elbisesini.
Gözlerim külhanda kor kızılı,
Kabaran ensem bıçak sırtı mor çeliktendi.
Ol vakitte Asitane geceleri saf ipektendi...
8/:
Konstantiniyye yani dersaadet,
Yine kalemleyin sivri ve flu mistik kuleleriyle,
Bizantik bir destan kahramanıydı sanki neoroma kitabelerinde...
***
Kulağının ardı karanfilli Karagümrük berduşları,
Ayaklarının topuğuna topuğuna,
Ve kaderlerinin ters dönmüş gözüne basıyorlardı.
Nedense Sarayburnu hırçındı o gün.
Dalgalar kaçıyorlardı Marmara’ya utancından.
Seni gördüğümde bir çelik ankor eşeleniyordu,
Bir zabıtkar camlarına hohluyordu Vilayet’in,
Ve dalgalar çiziyordu parmağının ucuyla denizler şahı.
Ama yine de som ve samaniydi bedenin senin.
Zamansız ölümlerin avucundan,
Bir mayıs ayının sona iki kala zümrüt renkli gününde,
Bir tek yüreğini kapmıştım senin...

Ahmet Yozgat
Kayıt Tarihi : 7.3.2006 15:26:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mustafa Atiş
    Mustafa Atiş

    Tebrikler güzel şiirinize. Yüreğinize sağlık.Yarışmada başarılar. Sevgiyle kalın. Mustafa ATİŞ

    Cevap Yaz
  • Sacide Yaylaz Destina
    Sacide Yaylaz Destina

    zevkle okuduğum şiirlerinizden biri daha,gönlünüze sağlık,sevgiler..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Ahmet Yozgat