1/:
Sen ay Karaycan yar!
Biliyorum ki şu an,
Orta yerden, münafık bir zamanın kırığındasın,
Göz kırpıyorsun burgaçlı anaforlar ortasından,
Arsız ve usulca bana...
Bense öylece duruyorum sisli sefinemin çanaklığında,
Ha göründü, ha görünecek karayı gözlüyorum.
Kimsesiz kırağıların asıldığı kirpiklerinde,
Ve uzak anılar kırılan gözlerimde bir umut,
Terkimizde gelecek sıcak ağustosları umuyorum,
Sana ve o zamanın artıklarına dalıyorum,
Kapıp terkime alıyorum dalgaların ağzından,
Ve bir ketenle sarmalıyorum bal sızan yaralarını,
Lime lime olmuş yüreğimden dağlıyorum,
Hissediyorum gözyaşlarının süzüldüğünü ruhuma,
Bir başka alem akıyormuş gibi geliyor üzerime,
Kan damlıyor asılsız günlerimin içine,
Yanağından bir kelebek uçuyor hüzünlü mü hüzünlü,
Üzümlü bir gözle haşır neşirim şimdi.
Islak derya tarlasında oynayan şu yakamozlar var ya ay yar,
Sarı başaklar gibi buklelerini anımsatıyor gözlerime,
Ellerime kendi yağmurlarım damlıyor,
Yüreğimden özlem kanıyorum,
Heyhat kendi nisanımla ıslanıyorum...
2/:
Ay Karaycan!
Biliyoruz ki ikimiz de, (hınzırca)
Birbirimizden saklıyoruz sınırsız hayallerimizi,
Zemzemli gözlerimizdeki altından oluklara,
Su yerine akışkan sevda,
Küçücük dudaklarımıza kaynar sular doluyor,
Korkular karanlığı yalaya yalaya ürer ya hani,
Yani mıh başını kendi kühtünce döver ya külünk,
İşte öyle ay Karaycan yar...
Ve sisi aşklar usulca çiseler ya,
Öksüz nisanlarda bir Leyla'nın kınalı tırnaklarına,
Yüzümüze mavi bir rutubet nakşolur da,
Sefineler sallanır ya öfkeli korsan naralarında,
Ve o zaman olur olan,
Bak yaralı yelkenlerin gölgesi dibe vuruyor ay yar,
Suskunluğun damlalarına biniyor şimdi kimsesiz martı kuşları,
Utangaç gölgeler saklanıyor dalgaların acımasızlığına,
Çiçekler kendi kızıllığından kaçıyor ay yar…
Turnalar misali ve hevenk hevenk yeşillik,
Yoksul ilkbaharların ıslak teninden bi haber ve yayan yapıldak,
Gökyüzünde günbatımına akar ya bulutlar hani,
Islıklar çalan rüzgarlar kadar sahicidir oysa,
Azgın atları yaralayan yılkı kurtları şimdi,
Azdıran kızgın küheylanları ve beni...
3/:
Bugün yine çarşafı yırtıldı yatağımın ay yar,
Yani ıslak bir türkü dökülüyor Niyagarasından arsızlığımın,
Ve aşkımızın üzerine temmuz göklerinden yalelli ezgileri,
Kimbilir nerelerde unuttum o sahipsiz türküleri,
Takvimin lal olan dudakları birer birer ölüyor oysa,
Eğer buysa musalla saltanatı
Bak işte ay yar, başlıyor taht ile taç…
Kaldırım taşlarında çırpınıyor yanık somon balıkları,
Halayıkları peşini topluyor saadet sultanının.
Eğer bir gün sen de unutursan gölgeni Arnavut diyarında,
Ve öylece kalırsa yerdeki hüzünlü yüzün,
Uzaklardan gelen konuktur bil ki bu rüzgarlar,
Tandırlar kızarır da kızarır…
Ve öylesine hayallerime yazardım seni ben,
Islık ıslığa ve olabildiğince hız ile,
Bunu bilir bu şiiri söylerim ki ben de ay Karaycan yar,
Hayatın bittiği yerde yeşerir taze umutlar,
Haydi öyle ise ay yar, hemen bu ayda,
Atla terkime ilk dolunayda...
***
Kayıt Tarihi : 19.1.2011 16:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!