1/:
Bilmem bilir misiniz?
Aşkın yeminin tuz olduğunu?
Bilirim ben,
Babamın babasının babasından kalan,
-Ki kendisinin bir gözü yeşerir imiş her ilkbaharda,
Sonbaharda ise bozarır bozlak olur, ne yapsın fakir!
Ve namıdiğer o da Karaca bir oğlanmış "gendi halında..."
Ha! Ne demiştik? Üst satırda ve kiraz dalında....
Evet... Babamın babasının babasından kalan,
Yalan değildi elbette yaşanan Karaca kimliğinde,
Eğildiğinde kalbi fırlayan üryan gögsünden,
Ta Frengistan'dan sadası yükselen aşkın Arş'ına,
Kendi savaşına kan irengi güllerle dalan,
Yürek kal'asını alan alana bir talan meydanı,
Yalan değildi elbette dendi ya yaşanan Karaca kılığında,
Sırtı sahtiyan kaplı bir cönkten okudum ya hani,
Yani Karaca bir kızın izi üstü, diz üstü...
İnanın hem vallaha, hem de billaha...
Belki de çıkamamıştır o son sabaha,
Bu yüzden bile bile gitti o karaca adam
Aşkın yeminin tuz olduğunu?
2/:
Kalmadım okumakla,
Dalmakla dalmamak arası çeçe uykusuna bir bataklıkta,
Gün geldi aşka düçar oldu bu fakir,
Hakir görülür ya hani ya da meczup, bütün Mecnunlar,
Hakanlar, sultanlar ve dahi komutanları kan ordusunun,
Her biri kendi uykusunun ortasında yakalandılar kara kışına aşkın,
Şaşkın, aç, biilaç ve nankör bir cönge yazıldı adları,
Karacaları da o deftere şahit tutmuştu,
Uyutmuştu son sayfasında karagözlünün ilkbahar,
Kahhar da bir başka doksan dokuzdur Esma'da,
Bilirdi de katmazdı dualarına o Karaca,
Haraca bağlanırdı aşkın akçasız alışverişinde babam,
Ve ham bir beynin, kaba saba katarında yürek,
Eğerek hayalini, rüyasını bükerek...
Aldı başını gitti yanık koyaklarına tuz gölünün aşk,
Bense tabanlarım yarık yarık beyaz ateş üstünde,
Bir yanımda Karaca bir oğlanımın türkü kırığı,
Diğer yanım olabildiğince gözyaşı,
Taşı delerek,
Üfürerek kumları,
Geçtim tuz ağlayan ırmağı...
3/:
Bilmem bilir misiniz?
Aşkın yeminin tuz olduğunu?
Bilirim ben, hemvallaha, hem de billaha!
Mart sonu nişan başında yani her aşık olduğumda,
Dururum, donarım ve kalırım kimyanın sodyum ağzında.
Koygun kalp yalnızlığımı klorürle yıkarım.
Yollarım güneşe yan yanalığımın ateşini beynime,
Tutar ellerimi o zaman Leyla,
Tuz gölünden alır ve kurtarır beni sevdanın serin suları,
Ki o da gözümün çeşme çeşme türküsü sayılır,
Saçlarıma dolanır tuzlu bir Konya yeli,
Ak bileklerime ise sodyumun en kırmızısı,
Ömrümün tek sızısı ordan arta kalandır...
***
Evet... Babamın babasının babasından kalan,
Bütün bu kalbi kanatlı atlıların ayak seslerini,
Duya duya kayboldu kulaklarımdaki güzergah,
Gah esti hayal lodosu, gah pazar kuruldu kalbe,
Tövbe yalansa dediklerim ey kari,
Sırtı sahtiyan kaplı bir cönkten okudum,
Yeminse yemin sana... Hem vallaha, hem de billaha...
Bırakması bin sene sürermiş tuzun tatlı suyu,
Huyu yaman, suyu sert ve faltaşı gibi açık gözleriyle bir küheylanın Kıran kırana koşusunda, ayak altında bir karayılan...
Kıvrım kıvrım amazon deryasında hayallerleıslanan,
Ve derin vadilerde yankılanan vaveyla...
Ve ne olursa olsun bırakmazmış yüreği sevda...
Bundanmış aşkın gözyaşı ve kan tutkunluğu...
Kayıt Tarihi : 4.5.2006 13:31:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)