ARABAŞISEVER BİR BOZUKLUYUM BEN DE
Ben ki Mahmutoğlu Ahmet’im diyarı Bozok’ta.
Atların soylu duruşunu sırtlanışım bundandır,
Bu yüzden ağzıma vurunurum kısrakların gemini.
Yemini teheccüt vakti veririm tefekkür kuşunun.
Bakmasın lazerli gözler şaşarak,
Koşarak sahte idealli savaşçılar ardınca.
Karanlıkları yara yara yürüse de kaderinde kadınca,
Ve kaprisi bilmeyen ama yine de kaprisli bir ananın,
Huysuz ve arabaşı seven oğluyum ben de.
***
Keşkeler üzerinde gezinen yüzüm,
Bir döner sahte ilkbaharımda grinin yeşil tonuna,
Bir gökyüzü sanar kendini ve maviye bulanır.
Ulanır aşka ateş taşıyan son kervan yürek yüreğe,
Tayfunu bu güne uzanan dünkü sevdalar.
Dehr burulur,
Karakurum’a kurulur keşkenin fakir sofrası.
En hası derme çatma çöl günahlarının,
Pıtraklar, olmazı oldurur yani gül açar.
Ve ardından gümüş gözlü gün açar,
Doruklarda kalan mustralık maviyi bir allık gibi,
Yanağına bürünen hısımım gökler kızarır.
Öylece dururum mavi şemsiyenin altında,
Sonra ortasından dalarım zamanın iklimine...
An o andır, bidayetten beri arzulanan...
***
Diz yıkarım,
Yüreğimin otantik kilimine.
Son kez ebcedlere garkoluben aritmetiğim,
Dercolurum organik metrenin her milimine.
***
Ben ki Mahmutoğlu Ahmet’im diyarı Bozok’ta.
Bilirim bedenimin tevellüdü kaçtır darı dünyada,
Düşünür çıkaramam ezeli ervahta ışıyan ruhumun yaşını,
Düşünüyorum da şimdi, sofra başında uçan zaman kuşumu,
Ama boşuna sevmişim arabaşını.
***
Ben ki Mahmutoğlu Ahmet’im diyarı Bozok’ta.
Dağların soylu duruşunu sırtlanışım bundandır,
Bu yüzden sırtıma vurunurum yaylaların karını.
Bakmasın lazerli gözler şaşarak,
Koşarak sahte ışkırlaklı savaşçılar ardınca.
Karları yara yara yüresede kaderinde kadınca,
Ve kaprisi bilmeyen ama yine de kaprisli bir ananın,
Huysuz ve masal seven oğluyum ben de.
***
Bir dönerim martla nisan köprüsünde grinin yeşiline.
Bir musonik tayfunlara bulanır başım.
Yaşım en az dedem Bekirağa kadar kocar.
Ben “herlede yufka ekmek gibi” ufalanırım.
Hısımım zemheride kuru dallar gül açar.
Kaçarım ben kendimden, kendim kaçar renk ikliminden,
Kaçarım, karayağız küheylanların izine basa basa,
Soğurgan ve bulutların pencere camında arta kala bir mavinin,
Zamansız, izansız, dinsiz, imansız ve mekansız iklimine.
An o andır, bidayetten beri arzulanan...
***
Diz yıkarım,
Yüreğimin otantik kilimine.
Alnımı koyarım bir Tanrıdağı kilimine,
Son kez yasinlerle yıkanuben aritmetiğim,
Hapsolurum metrenin her milimine...
***
Ben ki Mahmutoğlu Ahmet’im diyarı Bozok’ta.
Oğuz Ata ilinden taşıdığım aşiretime sığınırım saklı kaçak,
Hikayeyi Olcayto Resule bağlarım göbeğimi saklanarak,
Söz konu kaşık sallamaksa hamur ve acının ortak türküsüne,
Ne yan kalır ne yaban çevreyi çemberimde...
Gümüşle sıvatlarım atımın eyerinin kaşını,
Düşünüyorum da şimdi, sofra başında uçan zaman kuşumu,
Lakin boşuna sevmişim arabaşını.
***
Kayıt Tarihi : 28.3.2006 14:35:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!