(aşk; dokunursam, kendi ölümsüzlüğünü yadsıyan tanrının gözlerinde hüznün mahyası, dokunmazsam içimde eli kanlı eşkıyadır uykusuz./ ben ki, vicdanın trajik çabasıyla hat olmuş mısraya hesap veremez oldum; kendime tehlikeyim; / ellerim, anne yitirmiş sabilerin yüreğinde enikonu büyüyen acıya bulanmış, alnım enbiya seccadesinde parça parça, çocuklarım öksüz, çocuklarım bir hazire içre yarınsız, türkülerim yitik ve boyumdan uzun, aşkın mütemmim cûz’ü olan ayrılığın kılıncı! / eyy! dérsimî cemâl ile gönül soframa nüzl eden âşk.../ senin başladığın yerde ben bittim bidayetten nihayete, benim başladığım yerde ise sen! ../ üstelik kalbîmi sende sınamış durmuşken, / ezelden ebede yanıp da, kül olamayanlardan eyledin beni! ../ ben ki, en çok bilinmeyenli denklemlere denendim her büyük günahın arefesi. / bil sevgili; bu yoksul dérvîş için sevdan {yüksekten düşer gibi} bir nirvana huzuru. / artık gömdüm yas-ı mâtem içindeki toprağa, kırılmış kılıncımı! / şimdi gidiyorum bu şiirden ve de girdiğim her mukalete hâl û ahvâlinden.../ seni her an düşünüp, olmadık bir zamanda gelebileceğini düşlüyorum; ki artık, o vakt û zaman hiç gelmese de olur! .. / her gelmediğinde sen; illegal bir yüz gibi düşüyorum doru atların terkisinden. / tutunuyorum; çokça zaman ömrün törpüsü umudun sağrısına. / şimdi gitmeliyim çocuk; / düşlerimde bekliyorsun.// atlar huysuzlanmasın! ..)
soluk almak değilmiş yaşamak,
bakmak; görmek değilmiş.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...