0029. Butimar'ın ÖldüğüYer I Rendezvous

Gürkal Gençay
85

ŞİİR


7

TAKİPÇİ

0029. Butimar'ın ÖldüğüYer I Rendezvous

(bağrındaki tûrac-ı murg ve hüthütler // ve bâkir köy kuşluklarını gördüğü her inayetli kâlbde, hûşûyla yüzünü güneşe öptüren sabiler, aklı bâliğ merdaneler ve de zenneler.../ ve beyazlar giyinen yaşam ve infak, bereketli mina ve ormanlar, ormanı tezyin eden merâl, haşhaş kozalağı, incir ağaçları, zeytinlikler ve umman kuşları, / ve bir hazire içinde ibrahim’in kanıyla sulanmış mancınık / ve mabetler, yeraltı suları, ve seller ve sorani, gorani, zazaki stranlar, türküler; / / yalvarırım, derd ile mükâfatlandığım duyusal bilgeliğin diyarına bu denli çığlık çığlığa muhaceret eylemeyin. / ve sormayın; kaderin memuru mu yoksa mağlubu mu olduğumuzu. / yolları ne denli sarp ve zorlu olsa da; giderayak başka odaları keşfetmeğe başladığımız bu evde, sizin umarsızlığınız kadar, bu hâkir dérvîş de, bir kozada gibidir; adına “hayat” denilen maklete’de! ..)

sedefkanat güvercinler uçar/ zihnimin algılama biçiminden
kuytu yanıma semah dönen bahara karışmak isterim,
bilinmez bir heterodoksa doğmak isterim bazen,
güz, sararan gergefine yağarken isyancı ellerimden.

bilirim ki biz dostuz, bu gayya kuyusunda...

yalınayak bir geçmişi ayıklarım taşıl kabuğundan
kanlı sunağından tavananna’nın/ kınalı kuzular düşer
koşular biriktiririm her dem/ sesimi verip fırtınaya,
saatler içre döner, hasretin vuslat yangınından.

bilirim ki biz dostuz, bu girdabın metamorfozunda...

aynada yüzü yok/ gün gözleyen zen dervişleriyle
ve karnında şimşek tutan barakuda’nın külleriyle
kâbusyaralı uykuda, ölümün yakın konuğuyum,
gözümün kara yanı teşneyken/ dostun güllenmiş şiirine.

bilirim ki biz dostuz, kandillerin gün kenarında...

nice sevinçte boğulan yüzümle öylece bakıyorum,
umutvar sözler ediyorum içimdeki gerillaya,
sarılıyorum inci gibi/ hanesi gölge/ istiridye kabuğuna,
nân û şarâb gibi seviyorum ölümü reddedenleri,
bir uzak deniz gibi yıldırım yiyorum, ayın kanlı şavkında.

bilirim ki biz dostuz, ölüm habercilerinin şûrâ'sında...

kawa’nın örsü erişir kosalanmış örüye, zamanı gitmenin
artık “hürmüz” renkli çiçek açma zamanıdır demirin,
nietzsche’nin yaralı zerdüşt’ünün memat anı;
zamanıdır, zaten yok baharlarla/ bin yıllık hüznün ayininde yitmenin.

bilirim ki biz dostuz;
ve hayat bizi yaralayacak kadar acı dolu daha...

(üzerindeki karalar bana hiç yabancı değil.../ sen yokken de acılarınla sabahlamışım.../ uykularda tanışmışız.../ üzülmek de nesi! ? .. / kanamışım; soluksuz kalmışım, nefes alırken evren! ..) [1]

Gürkal Gençay
31.Ocak.2007.Çarşamba / Yeşilköy / İstanbul
[1]Songül Düzgün

İşbu Şiir, Şairi Gürkal Gençay'ın adına Kayıtlıdır. Kayıt Tescil No: 647988105521
**************************************************************************************

Gürkal Gençay
Kayıt Tarihi : 31.1.2007 22:11:00
Hikayesi:


(Şiirinden tanıyıp sevdiğim dost) Gür pınar gibi akıyorsun çağlayanında, Üzgün, kırıksın belli; ama başın dik duruşun dikçe. Rengi solmuş, sevdiğin siyah'ın, Kan çekilmiş teninden gördükçe sahteliği, riyayı... Avutmaz bilirim şarabın tesellisi seni, Lakin neylersin can bedende üstat Gel demekle gelmiyor ölüm, Elden ne gelir... Neden acıtır canımı; şiir'lerin, noktası virgülüyle neden? Çokta aramadım seni ya! Bu antoloji; denen yerde. Ama iyi ki de bulmuşum haz alıyorum her okuduğum şiir-in den Yitip giden adamlıkların inadına duruyorsun antolojinin; orta yerinde... Ali İhsan Aktaş 19.01.2007 ************************************************************************************ D O S T ulak güvercin'dir kapımı çalan beyaz kanadıyla. elinde rengarenk gülleri, sırtında yağmur taşıyan, abdal derviş selamıdır aldığım. gecenin, şarabi yorgunluğu yapışmışken bedenime, gözlerim mahmur gün ışığında, sarhoş duygular vuruşur, yitik dimağımda... bir katre de benden kat deryana dost... kardelen sıcaklığında saklarım nameni, üşüyen ellerimle avuç avuç ve harlanmış fırın buğusunda pişiririm somun'umu içine kattığım adamlık mayasıyla. zülfikar keser ekmeğimi bir dilim sana dost... avu'lanmış yemeğim katran karası gecelerde, ıssız köşebaşlarında ararım, belam; nerdesin. kim korkar ki senden, senin soğuk yüzünden kim korkar, ara sıra yokladığın ben miyim yoksa, ölüm meleğim sen mi geldin. mantus, yalvarırsam sana puştum kendim için. para ederse adamlık, can içre can olayım dost... yitik sevdalar düşlerim hala bıkmadan usanmadan, köroğlu yüreğiyle, karacaoğlan teliyle türküler söylerim inatla. acıysa hayat dediğin, zıkkım olsa ne yazar, 'acıyı bal eylemedik mi' daha söylenmemiş türkülerimiz var dost... Ali İhsan Aktaş 01.02.2007 ............................................................................ Bu şiirin hikâyesi: An vardır insanın apışıp kaldığı. İşte öyle bir durumdayken yazdığım duygularımdır. Sizlere ne ifade eder bilemem ama bana çok özel bir yazıdır.

Gürkal Gençay