(yoksulun hâkir sofrasına bolluksun; ki dünyanın garib-î gurébası ömrünce taam'eylese eksilmez bereketin, /açı-açığı, şefaâtiyle saran bahr û dérya, / hastayı-gamlıyı, yek nefesiyle ihyâ edensin, / öyle uludur ki gövden; bin kervan yıllarca gölgen altından geçse, sâye'si hiç bitmeyen sidre-i münteha suretisin. /bir yoksul derviş'im. / bezm û nûş'iylerim hayâlinle; /ey! sevgili; /bir sen var ki bende, benden içre; / kitab-ı kutsalım, /dinim, imânım; ibadetimsin.)
tanrılardan ateşi çal diyorsun...
perdeleri örtük pencerene,
faziletin parlak totemlerini yıkan çiçekler istiyorsun.
ah! “adı güzel”
yağmalanmış mevsimler geçer tutanaklarından zamanın.
sözcüklerimi ısıtır şarap,
saklılığın ateşinde pişer aşım.
nikotin yaralı, örselenmiş soluğum
gözlerinin “ela”sına
binlerce yıllık sürgün hükmünde,
anlaşılmaz varlığım.
anlaşılmaz yalnızlığım.
sızarken iki taş arasından
akşamdan kalma kalabalığım.
ve ben tanrısızım.
ölümlüyüm üstelik...
yürek susuzluğumla kundaklanır
uykularıma yüzün düşüren yangınım.
tanrılardan ateşi çal diyorsun...
el yordamı bulunan bir sevdayı,
suların mavi tanıklığında
“susarak özlüyorsun.”
ah! “adı güzel”
avcısını yitiren ceylanın
yarasındadır sana kulluğum.
kaçıncı ölümdür bu geç kaldığım,
bileklerimin intiharla kaçıncı oynaşma isteği.
ayaklarının altıdır;
saçının her teline türküler söyleyen
dudaklarımın secdesi.
ikiz acılar buluşması dolar,
yüzünden süzülen hüzne.
hayat sessizce kutsar yasımızı
bir derin anne boşluğuyla
kendimize yetemeyişin ayininde.
asitli sular yürür kendimi vurduğum yollara
ve hangi şiire başlasam
sökün eder günahlarım senli suskuma.
adın dinim,
sözün musafım...
tanrılardan ateşi çal diyorsun.
Zeus’un çelik gagalı kartalı
yağmalamış promete ciğerlerimi;
bilmiyorsun.
ah! “adı güzel”
ölmek daha kolaydır yaşamaktan,
acıyan yerlerimi teslim etmek bir mavzer selamına;
daha kolaydır.
dilim koltukaltından sızan terinin
sarhoşluğuna teşne;
ölümüm,
eksiltemediğim açmazlardan
pencerene çiçek açtıracak bahardır.
“en sevdiğin ilkyaz çiçeği” neydi?
söyle “adı güzel” neydi?
bütün çiçeklerimin özü gül,
özü tutuşan gün,
özü serüvenci bir kandır.
şafak zamanı şebneminden öptüğüm,
aramızda hep bir buğu mesafesi;
adının güzelliği “kırmızı gülün”
ondandır...
ateştir.
yanar bir ışık demetiyle
söner, kül olur...
ağlama “adı güzel”
sus...
yüzüm dili lal bir hançer gibi
yırtılırken kınında,
düşlerinden alevler çalsa zeus
geriye sessizliğin
ve fırtınaların izi kalsa da
ve boğulsa aynı yanlışı yaşayan
iki ayrı ırmağın buluştuğu denizde bir yunus...
işte o zaman;
kendini ateşe vererek,
gözlerinin şehrine gelecek içimdeki Prometeus...
(ben seni beklerken ölmem ki... bir bekleyiş olsun benim.../ düş yola, koş umuda, heybene al beni; savur umuda! ..) [1]
Gürkal Gençay
29.Ağustos.2006-Salı / S–20:13 / Deniz köşkleri - İstanbul
[1] Songül Düzgün
{ Özgül'e...}
* İşbu Şiir Şairi Gürkal Gençay'ın Adına Kayıtlıdır. Kayıt Tescil No: 532360114434 / Tarih-Saat: 11.12.2006 / 20:44:00
*********************************************************************************************
Kayıt Tarihi : 4.9.2006 00:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
DÜŞÜN(CE) ''Gürkal Gençay'a'' Nereye sakladığımı unuttuğum söylenmemişlerimle Belki dinlersin diye soluğuna sığınıp gecenin, öylece gelmek isterdim gözlerine... Yine diyemediklerimi desen diye... Sancısını yenip geçmişin, Siyahınla doğmalı sarhoş gününe... Bir yerlerde yine seslenir 'Adı Güzel' anılar ve ancak birinin ağzından çıkarsa anlamlanır sevdalar... Hiç yaşamadığın, yaşatmadığın kadar... Özgül Subaşı (beautiful) Bahçelievler/ ANKARA 02.03.07 02:45 ____________________________________________________________________________________________________________________ SUSARAK ÖZLÜYORUM (işte buna bıçak çekiyorum) sözcüklerim varmıyor uzaklarına birer birer düşüyor bütün öpmelerim ağır yenilgiler alarak... adresinde yokluğunu kıyamet bilerek sadece susarak özlüyorum seni hiç tanımadan, ne garip... sadece susarak özlüyorum seni hiç tanımadan, ne garip sense uzak, çok uzakta bir deniz gibisin resimlerde... dokunsan Dersim olur, göçerim mecburen duydum çok sonradan, adın önemli değil acın aynı tadı veriyor zaten... adresinde yokluğunu kıyamet bilerek sadece susarak özlüyorum seni hiç tanımadan, ne garip... işte buna bıçak çekiyorum şimdi adı yok, hiç bir sevginin zaman zaman değil şimdi yalnız ben miyim bu ahir zamanda derviş mekanına aşk ile çağıran bu ahir zamanda... Ahmet Aslan
