(ey! bâb-ı kéramet'e gadr eyleyen fecr mâliki; / ey ölüm! ../ rü’yet ile görmüş etmişim; ki sen yanlışsız okursun içimdekileri.../ rahle rahle kreylemişim âlî divânını; bilmişim.../ ol mualla-î târik kapıda bekler amma ve lâkin gidemem teşrinisani zamanı hiçbir yere... / ayazdır... // ve bildiğim bütün iklimler halik-î gümrah'tır.../ bizi bize bırak... // çûn ki nâr-ı tamuğ'a düşmüştür vücud çokça zaman / ve fecr'in iki imdat ateşi gibi yandığı ayn, / sevgilinin gelişiyle sağ ve de esendir...// bizi bize bırak; / ki bu teganni, bu şükr, bu hamd û sena senindir! ..// coğrafyası yeni, tarihi kadim bir rivayetim... / gidemem, gitsem varamam.../ budur ölüm yürüyüşünde yol gayb etmiş dérvîşin son sözü! .. / vesselâm.)
yitik gelincik türküsüyken sultan munzur diyârında
Yüzlerce demir tetik aynı anda gerildi!
Anne, beni söğüdün gölgesinde vurdular,
Öpmeye kıyamadığın oğlun yere serildi.
Üşüştü birer birer çakallar üzerime,
Üşüştü her bir yandan göğsüme, ciğerime.