İNANÇ ŞİİRLERİ

İNANÇ ŞİİRLERİ

Tuba Gürdere

İnanç bilmektir yaşamı inançsız ve acısız tüm yakarışlara inat solurken kışı yazı yaşamaktır..
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Egemenlikleşme toplumsaldır, toplumsal yol ve yöntemlerin yasallıklı tutumlaşmasıdır. Kişi ve halkların tutumu çokça nesnel yasallıklı olmayan bir öznelleşmedir. Hatta kişisel biyolojik inişlere götürülen kişi psikolojileri taşınır olacağından egemenlik sel değildirler. Ve egemenlikleşemez. Egemenlik bir özgür olma tutumsalıdır. Bu tutumsalda, kişisel ve halksal biçimlenişli olmayıp toplumsal karakterlidir. Özgürlük toplumsal üretiş biçiminden çıkmıştır. Halk alana kendi anlamasına göre ödünç ve anlam deformesi olarak yansımıştır.

Yani toplumsal bir var kılışın üretimi olan özgürlük, sizin iç ve dış şart uygunluğunuzla seçenekleşip, yararcı kullanımınızla gerçekleşen özgürleşmedir. Böyle olunca kişi ve halkın muktedirliği değildir. Örneğin bir uçağın yapımı, üretimi, toplumun işidir. Halkın uçağı üretmesi için iç şartı (bigi) ve dış nesnel şartı yoktur. Ve kullanıma açık özgür edişidir. Bu, muktedir oluşun egemenliğidir. Halkta uçağa binerek kullanım yararındaki özgürlüklerinden yararlanır, yaşamını sürdürür. Halk uçağı üretmediği için, yani özgürlüğü sağlayamadığı için egemenlik sel bir yapı değildir.

Paleolitik (eski taş çağı) çağın insan sosyal yaşamı, belki mezolitik dönemin karekteristik özelliğiyle, insanın toplulaşan yaşamında, halkın yaşamını ayrıştıran yapılar henüz yoktu. Ancak komün yapı tomurcuklanmıştı. Halk Ya da toplumsal yapı, örgenleşen organik yapının, halk ve toplum alan kırılma indisini, henüz neolitik (cilalı taş çağı) çağlarda yeni yeni, şimdi bizim göreceğimiz denli silik, az buçuk, belirlenir olmuştu. Tabi bu hal, o günün konjonktüründe okunacak bir şey değildi. Bu günkü merdiven basamağından geriye bakışla bunu söylemek olasıdır. Üstelik o zamanlar ilkel ortak yaşamın hükmündedir. Toplumlaşma teorik olarak halkı ortaya koyacaktır. Bu gide gide, günümüz sonrasındaki konjonktürlerde ise, nerede ise; toplumlar halksız olacaklardır!

Toplum evirildikçe, toplumsal yapı; halksal yapıdan çelişiyordu. Bu yinede ayırt edilir bir görünüş değildi. Toplumsal normlar, başlangıçta halkın normları ile özdeşleşiyordu. Özellikle teknoloji uygulaması insanı işsiz kılıyorsa da, başlangıcın insan nüfus yoğunluğu azlığı ve daha paylaşılmamış toprak alanların yerleşime açılması görecesiyle aşılıyordu.
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

Dinsiz kalmamışlardır Rab’bin yaratıkları,
Başıboşluk da olmaz, sağlamışlar kârları…

Düşünceleri varsa düşünce Rab’bi bulur,
Rab, şahsını savunur ve inanç oluşturur…

İnanç Rab’be koşturur, Rabse yönlendirici,
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Rab Rabbulalemin Algısı


Ruh Rabbulaleminden insana yüklenen bilgi, hayat ise bu bilgiyi işleyen açığa çıkaran donanım. Ruh yazılımını beden ile işletmek ve ortaya bir şeyler çıkarmak ise kişinin bilinci ve "Zat"ı oluyor. İnanç bilinç olmadan sadece hedef olarak kalır...

Rab, Rabbulalemini algılayan bir bireysel bilinç. Bu nedenle her insanın Rab algısı farklıdır. Rabbulalemini ise tek bir insanın bu boyutta tam algılamsı mümkün değildir! Bu nedenle inanç devrededir. Rabbulalemine inanırsa insan Rab algısını genişletmek için bilinç elde eder! Yani inandıkları okyanus, bilinci damla. Bu Peygamberler için daha kapsamlı olsa da işleyiş aynı. Bireysel bilinç ile "Rab" algısı oluşuyor, inanç ile de "Rabbulalemin" Yani her birey inandığı kadar bilinç elde edemiyor. Marifetullah ise bu inancı bilince çevirmek içindir.

..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

A/Teist

Felsefi terimleri kullanırken her defasında Felsefe Sözlüğüne bakarım. Çünkü aklımda tutamam tam olarak içeriği. Skolastik, Vahdet-i Vücut, Evrim, Deizm, Teizm, Monoteizm, Ateizm, Panteizm, Substance, İdealizm, İşrakîlik, Monizm, Fatalizm, Atomizm, Metafizik, Determinizm, Materyalizm, Rasyonalizm, Archee. Bu terimlerin hepsi elbet felsefi açıdan insana kaynak. Fakat yapılan büyük bir hata var! İnsanı bu terimlere sıkıştırmak ya da bu terimlerle kategorize etmek var! Yani insanları bu terimlerle tanımlamak yanlışı var! Şahsen ben bu terimlerin hiç birine tam olarak sıkışamam, ya da hepsinden bende biraz var! Her insana ait farklı durumlar olacaktır, olmalı! Böyle geniş açıdan bakmalı…

Ateist ve deist bu ikisini açıklamak yeterli bu yazımın başlığı açısından!
Yanlışlığı iddia edilemeyen bir şeyin doğruluk değeri olmaz! Bir şeye “Yanlış” denemediğinde o şey “Doğru” olarak sunulamaz! Sunulursa, inanç ve kabul olur. Yani doğrulanması için “Yanlış” iddiasının önü tıkalı olamaz! Algılanmayan da bilinmeyen de var veya yok bir anlamı olmaz! Yani bir şey var ve algılanmıyor ise bu boyutta onu algılatacak bir etki oluşturmuyor ise o halde, o her ne ise varlığı iddia edilse, inanılsa da inkar edilse de bir anlamı olmaz! Algılanmayan bir şeyin anlamı olmaz!

..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Kader

İspat inançla olmaz, inanç kabuldür.

İlk önerim 'Küçük Prens/Saint de Exupery' okumak gerek. Çünkü izafiyet anlaşılmadan materyalist fikirler dahi inanç ekseninde kalır. İzafiyeti anlayan işi anlar.
İlk olarak maddeye bakalım.
Maddeyi oluşturan atom. Atomu ise çekirdek ve nötron. Artı eksi enerji. Şimdi bir önceki aşamaya bakalım. Maddeden öncesine. Maddenin esası ışık bunu biliyoruz. Işık ise data, bilgi ve tercih ile enerji boyutuna iniyor. Enerji iken yine tercihle madde boyutuna iniyor. Her aşama da tercih olmak zorunda yoksa denge halinde kalır. Var olması %50 var/yok arası çünkü. Burada yoğunlaşma var. Kalınlaşma da diyebiliriz. Madde ise tercih ve data, bilgi ile canlı hücrelerden, insan ve hayvana dek bir süreç izler. Orayı ilerletmeyelim. Malum çünkü.
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Sahip

Bir neslin tüm kökeni ve şahsiyeti silikleştirilmiş. Eski Afrika'da siyahlar beyazlara "Sahip" diye hitap ederdi. Köle olduğuna inanmışlardı. Eski çağ efendilerine köle olmakla övünen insanlar türeyince nesil de güme gidiveriyor... Orta Çağ efendilerine köle olan insanlar... Bu çok zor bir durum...

Aslında dinler konusunda çok daha eski kaynaklardan gitmek gerek. Mesela İsrailoğullarının "Seçilmiş" ırk kavramından bakarsak dinler bozulunca ya da güncel anlayışa uygun olarak anlaşılmayınca insanları mahvetmiş. Tamir ederken, bozmuş ama o zamanında tamir etmiş elbet! Sonrasına yansıyınca bozuluyor iş. Bunu Hıristiyanlar için düşünürsek "Haçlı Seferleri" konusu var Müslümanlar için ise mezhep kavgaları ve iç menfaat kavgaları ön plana çıkıyor. Yani din düzeltmek için var ama güncellenmezse bozuyor uzun vadede. Bu ayara benziyor terazinin kefesini ayarlarken her seferde biri az ağır olunca denge için kullanılan gramlar artıyor. Aslında son peygamberle aracılık, son kitapla da kutsal kitap dönemi tamamen kapandı. Yenisi olmayacak, aracı da kutsal kitap da olmayacak. "Kitaplara iman ve peygamberlere iman" rüknüne de dikkat etmek gerek! bir de Fussilet suresi 43 de bahsi geçer. Son peygambere verilen bilgiler ile öncekilerin aynı olduğu bahsi var. Yani değiştirildiği için aynı bilgiler yenilenmiş. Bu nedenle "Kitaplar ve peygamberlere iman" rüknü var. İnanç konusunda zaten insan özgür olmazsa onunda bir anlamı kalmaz. "Senin dinin sana benimki bana " konusu bunu hallediyor aslında. İnsanlar bunu iyi anlayıp din ve mezhep savaşına girmezse din sorun çıkarmayacak.

Bakınız, din; bir kutsal ve tabu olmaktan çıkınca sorun kalmıyor. Bu din konusunu bir ayar mekanizması olarak düşünürsek sorun kalmıyor. Evrim ve tekamül konusunda da daha bilinçli bakmak gerek yani evrensel sistem işlerken kendi zaman ve mekanının gereğini de istemiş, ya da üretmiş. Bu anlamda ilk çağlardaki insan ilahlardan sonra, putlar ve aracılara doğru seyreden bir gelişim var. İlk çağ gerekleri olarak "İnsan ilah" o zamanın ihtiyacını karşılamış olabilir, ya da sonraları putlar ilahları temsil etmiş olabilir ya da daha sonraları, aracılar ilahlardan haber getirmiş olabilir. Bunların tamamı insanlığın ihtiyacına dair bir gelişimdir. Olay gayet kolay aslında dayatma olmazsa kolayca anlaşılır! "Evrensel sistemi Allah kurdu ve aracılarla destekledi" denirse bu inancın dini kısmına girer. Yok "Evrensel sistem kendiliğinden oldu, ilahları da insanlar kendi üretti" denirse bu da diğer durum, din dışı olur. Aslında ikisi arasında sonuca dair, işleyişe dair bir sıkıntı yok! Sadece tercih var. Yani ilkel bir kabile helikopteri gördüğünde onun uçan bir ilah olduğunu sanabilir. Bunun onlar açısından bir sakıncası olmaz! Çünkü anlayışı kadar ilah kavramı var. Gelişmiş bir insan ise daha kapsamlı bir şekilde okuyacak evreni. Bunun sonuçta işleyişe bir zararı da olmaz. "Dinler olmasaydı daha mı ileri olurdu insanlık ya da dinler olmasaydı bu günlere bile gelinmezdi" konusunda şu var. Her durumda ilahi sistem ya da evrensel sistem işler. Yani bir şekilde dengeye gelir. Aslında bu alandan bir menfaat ve güç kapma yarışı olmasa sorunda olmaz. Evrensel işleyişi nasıl izah ederse etsin birey, işleyiş açısından sorun olmaz. Tercihe bakar. Biri der "Kendi oldu" diğeri der "Hayır ilah yaptı" diğeri der "Lailahe illallah" (İlah yok Allah var) sonuçta evrensel bir sistem var ve iyi çalışıyor.
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Tanrı Alanı

İnanmayanların hep bir bahanesi olur ama kendini "İnançlı" sayanların, inandıkları şeylere sarılıp kalmalarının bahaneleri daha çoktur! Bahaneli sonuçta, inanmamak ve inanmak; kişiyi bloke etmesi açısından aynı işi görür! Aslen insan, neye inanacağına bizzat kendisi karar verir! Yani kişinin bir şeye inanıp inanmaması tamamen özel alana girer ve bu alana ben “Tanrı alanı” diyorum.

“Higgs Bozonu”, “Tanrı parçacığı” olarak da dillendirilen bu parçacığın alanına henüz girilmedi! Bu parçacığı ölçüp, gösteremedikleri fakat var olduğuna dair teorik delilleri olduğu için adına “Tanrı parçacığı” dendi!

Mahiyeti tam bilinmeyen ama varlığı teorik olarak iddia edilen “Tanrı alanı” konusunda fikir oluşturmak, bir frekans üretmek mümkün!
..

Devamını Oku
Hasan Sancak

Bugün çok mutlu bir gün- topraklar kurtulmuştu
Çoluk çocuk ayakta-mutluluğu bulmuştu
Düşünce yok keder yok-sevinçli genç ihtiyar
Millet çalıp oynuyor -sanki bugün düğün var
İnanç ve azmimiz var-vatanı sevenleriz
Yaşlı ve genci ile-Atam' ı övenleriz
Esaretten kurtulup-atıldık hürriyete
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Sadece konjonktürün görünen güncelleşmesi, eskiden dinlerin kullandığı saklamayı bu kez; ekonomik bağlamda, sözcük oyunları ile anlam kargaşası yaratacaktı. Dış fetih geliri olan çapul gelirleri de şimdinin vaz geçilemezidir. Çapul yapacak devlet, çapul yaptığı devleti, şimdi kalkındırmak için finanse ederler.

Talan, veya çapul, emperyalizmin bu kalkındırma şirin yüzünün içine spyware, ya da malware ya da adware olaraktan virusleşen bir şifrelenme olmuştur. Zorda olana yardım etme, adı altındaki finansmanlarla, akıl almaz çarpıtılmalar yapılmakta ve alicengiz oyunlarını oynamayla durum sürer gider.

Yine iç sömürü, kapitalist mantıkla teşebbüsün hakkı olan; 'bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler' diyerekten konjonktürün gelişmiş yüzü olaraktan gösterilir. Toplumunun ulaştığı akıl almaz verim gücünden hareketle, eski kölelere göre, şimdinin yeni işçilerine epeyce bir pay vererekten ve daha çoğunu da çalaraktan, ücret, maaş, teşebbüs karı, adı altında şimdilik oyun sürdürülür durur.

Burada, genel bazda, halk ve toplum süreci içinde ve toplum ve halkların evrimi açısından; ideolojiyi irdelemekte yarar vardır. Tabi bunu konumuzla da, yer yer ilişkilemek zorundayız.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

İSLAM ÜLKELERİ VE ORYANTALİZMİN OYUNLARI
Darbe kan akıtıyor Mısır’da. ABD uzman desteği veriyor İslam dünyasını birbirine kırdırmak için. İslam dünyasında ne de çok satılık adamlar var. Oryantalizm yıllar önce bu tezgâhı kurdu. Batılılaşma adı altında öncü karakollarını kurdu. Her ülkede sivil ve askeri karakollar edindi. Gerek siyaset gerekse eğitim perdesi altında ajanlarını yetiştirdi. Ve işte bu güne gelindi.
İşte şimdi İslam dünyasında satılık kalemler satılık vicdanlar ortalığı tutmuş vaziyette. Gerek demokrasi gerekse darbe yoluyla hep kendi adamlarını öne çıkarıyor. Aykırı bir sesle karşılaşınca önce tehdit ediyor sonra askere havale ediyor. Yahut öldürtüyor bir yolla. Zehirliyor, darbeyle deviriyor veya bir suikastla hallediveriyor işini. Faysal, Özal, Menderes, Sunisi, Kral Faruk, Şerif Hüseyin, Ziya Ül Hak vb.
Osmanlı’yı yok oluşa götüren İttihatçı güruhu Jön Türklerin devamı. O jön Türkler ki başları sıkıştığında soluğu batı elçiliklerinde alıyordu. Osmanlı’yı yıkmanın planları yıllar önceden yapılmıştı. Yerine kurulacak devletçiklerin arazisi bile cetvelle çizilmişti. Ve her küçük ülkeye bir kukla yönetici yerleştirmişlerdi. Osmanlı’yı yıkma işinde en büyük ortakları Şerif Hüseyin ve oğullarına Arap coğrafyasını bölüştürmüştü.
Bu kukla yönetimlerle de yetinmedi: ülkelerin eğitimine el attı. Eğitim sistemlerini batı kölesi Man kurtlar yetiştirmeye ayarladı. Cemil Meriç’in Müstağripler dediği intelijansiya böyle doğdu. Bu yarı aydın tipler eliyle batı kafalı sanatçılar yoğruldu. Hatta kayıtsız şartsız batı kölesi gençlik, batı kölesi kitleler doğurdu.
Bu kitleler kendi tarihinden yoksun batı değerlerini kendi değeri haline getirmeye meftun, batılı yaşam ve inanç tarzını ilke edinmiş kitlelerdi ve batıya gönüllü kölelik yapmaya adamışlardı kendilerini.
İşte bu mahut kitle ülkelerinde sol diye adlandırıldı ve bu sol fakir halkın yanında olmak yerine mutlu azınlığı oluşturdu ve kendi menfaatlerini ülke menfaatinin yerine koydular.’ Kendilerini ülkeleri yerine koydular maksat vatansa gerisi teferruattır ‘diyerek hainliklerine vatanseverlik süsü verdiler ve belki de zavallı beyinleriyle buna inanıp fakir halk kitlelerini buna inandırdılar. Bu yolda batının deli gömleği izmleri kurtuluş reçetesi olarak yaydılar.
..

Devamını Oku
Seyfi Karaca

Evet sözdür, yasadigi hayatin birikimlerinden eleyip süzüp gözlemledigikleriyle kisisel varligini katan ve katki sunan büyümüs gelismisligin, bütün anlam icerik öznel nesnel deger ve kavramlariyla özbenligini karakterlesmeye dair edep yahut edebiyat önce söz, sonra INSANDIR…
Sözle baslar sözle biter sevgi saygi hak hukuk bilinc bellek yol yöntem yordam egitim inanc fikir düsünce ahlak irade aliskanlik cesaret söylem eylem kültür güven paylasim emek üretim yurt yuva huzur saglik yahut tersi, kin nefret garez yagma sömürü yalan talan sahtekarlik riyakarlik fitne fuhus furya hirs ihtiras tarumar tehdit saldiri kusatma isgal nefret soygun sefalet yozlasma eziyet tecavüz haksizlik hukuksuzluk bencillik gaddarlik maraz ve yikim INSAN degerliligi veya INSANLIK DISI MAHLUKLUK..
Bu yüzden sanatin bütün dallari ve siyaset edebiyat egitim bilim ekonomi teknoloji felsefe inanc ulasim iletisim dünyasi topraginda agaclarin arabalarin yollarin evlerin binalarin daglarin denizlerin derelerin tepelerin ortakca durdugu hayat zenginliginin sorumlulugunu en az kendi varligi degeriyle yüklnip tasirken, ayni zamanda sokaginin mahlesinin ilinin bölgesinin toplumunun aklinin fikrinin ahlakinin adaletinin iradesinin gözünün gönlünün davranisinin düsüncesinin tariminin topraginin kültürünün özünün itibarinin hakkinin hukukunun huzurunun dirliginin tarihinin dilinin dününün yarininin insanliginin ve dünyasinin da ayni degerde sahiplenip sorumlulugunu tasimalidir.
Yoksa nasil olsa önüne ne gelirse caresizliginin kulluk köleligine depesinden asagi dikip hic tereddütsüz midesine indiriyor yaklasimindan haram hrsiz soygun vurgun sömürü yagma yikim kazancina ortak haydut ve kahpeligin ASKi MEMNU`sunu bütün toplumsal cöküslere dondurup buzullastiran keyfibuyruklugun hic degismeyen kahir ve küfür malzemesi olarak yapistigi yerde defin receteligine yazilir bozulur sohbetsiz toplumsuz suskunlugu bagirip cagiran edep edebiyat ve söz…
Kisik kurak köhne ve körükörüne siddeti nefreti ayrismayi bozulmayi AV NIYETIYLE güttügü toplumsuzluga köpürüp kusa kusa, bütün bulasmis kalemlerin en ön safta ekranda veya sayfada servislesmis dekorculuk yaptigini alismis afyonlasmis damar tikanikligindan yazan cizen yapan imar veya imal edenler, olusturduklari mükemmel sekilciligin kendinden öncesini devralip kendinden sonrasini kendine kapatip kusatan zangur zungur zirvaciliktan beyin ve beden cerahatciligi yaparlar.
Bu yüzden cok tüketilenler arasinda olmaya bütün maharetini ve mahramiyetini teslim ederek kendine kutsanmis TANRICILIK ayari cekenlerin ön kapak ünlüleriyle sinema sanat moda müzik siyaset ekonomi resim mimari ilim bilim borsa egitim spor saglik tarikat gida türlü INSAN SEKTÖRCÜÜGÜ, hayatina uyusturarak müdahale ettikleri toplumun hangi harabeye yerlesip icinden cikamayacagi yenilmislik yitiklik kopukluk caresizlik talan tecavüz sömürü soygun yikim yozlastirmalara ugramisligini hic mi hic umursayip gaileye almaksizin, yani soyup sömürüp ezip bozduguyla birakan karli kszancin disinda hicbir sonraki insanlik ölümünün zerrece derdi cabasinda olmayan sorumsuzlugun daniskasini yaparken,ayati birbirinden bölüp parcalayip ayirip koparip kaliplara sokarak iliskisi iletisimi olmamanin sekilciligini suretlenip, Ask, Sevgi, Adalet, Yurt, Özlem, Baris, Demokrasi gibi karsiligi hic kendilerinde bulunmayan anlam deger ve kavramlari hic kimselere birakmaksizin örseleyip kurcalayip yipranmis yozunmus harabeligin calismaz islemez haline koyarlar.
Sonra da gida teknisyenleri bir taraftan sifa doktorcuklari diger taraftan tarikat din tezgahtarcilari her taraftan cinsel güc artirimcilari yandan kenardan ot cöp fal …kim kimi niye hangi dere kenarinda hangi bicakla nasil ve kimse görmeden everme bosama sabah aksamci salon kesmekescileri kiyidan köseden evet hayir tekkarar acik oturtma orturumculari en derin karanliktan fenerden trafodan….`siz sakin ha yerinizden kimildamayin, gömülün yayilin devrilin ayilin bayilin biz sizin hayatinizi sizin icin yasar size diledigini kiyakta tabut servis ederiz ` saglik ilim fen tip teknoloji edep sanat veya edebiyetciligi yikar yosar her kustugunu tereddütsüz tüketmekten baska caresizlige kalakalmis olan topluma.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

3-] Ortadoğu kaynaklı monoteist kültürler, böylesine bir tarihi geçmişi olan Mezopotamya, Nil, Asur, Babil İran, Hint gibi uygarlıkları devralıp, üzerine geliştiler. Ve zaten süre gelen süreçle bu kültürler üzerine, bu kültürleri değişen şartlara uymayanlarını dışlayıp, yerlerine yeni yorumlu konumlamaları koydular. Bir seçme ayıklama yaparak ve kimi hala geçerli oluşla süren edimselleri de, ilahi kaynağın, tek kaynak kabul edilişinin içinde mütalaa ederek, eklektik bir berdevam edişe yükseltilmişti.

Arap kendisini sağ kült tanımlı ifade etmiş, inancını sağın kutsallığı üzerinde vurgulamıştır. Asur’un Eşek totemi olan kimliği, Araba göre; ‘ başkasına benzememe’ tabundu ilkesi gereği karşı totemin kabul edilmezliği üzerine filizlendi. M.S 6. Yüzyıla gelindiğinde, Arap inancında eşeğe dokunulma abdest bozan bir anlayış oluyordu. Ya da it totemdi toplumun tabu kimliği, Arap geleneğin, totemdi kimliğinin karşı totemi dışlaması nedeni ile karşı totem sembolün mundar olması anlayışı üzerinde ittifak etmişti. Böylece hiç değilse kimi Arap kabile geleneği içinde, ite dokunmanın mundar olması kimi kabilesinde de itin, temiz olması, anlayışı; çoktan inanç aşmıştı. Artık bular mezhebi anlayıştı.

Bu gibi bir yığın tabu anlayışların devam eden aktarımları içindeki eski toplumsal düzenleniş ilişkileri unutulmuştu. Ama köpeğin mundardan bir tabu olduğu inancı sürüp geliyordu. Yani kimi Arap inanç mezhep anlayışında, nedeni bilinmeyen bir tabu, yani ite değmekle veya itin size dokunması ile sizin aptestiniz bozuluyordu. Ama nedeni de bir türlü açıklanamıyordu. Açıklanan da hava da kalıyordu.

Özellikle günümüzde bizdeki doktrine sağ söylemlerin tutumu, toplumsal referanslar yerine, dinsel referansları ve tutumları aşırı şekilde yansıtıyordu. Dinler asla tartışma kabul etmezler. Karşı inanç ve anlayışları sapık ilan ederler. Sapık söylemi, bir tartışılır bir halktı argüman olmayıp, kestirilip atılır olan bir tiksinme bir iğrenme bir dışlanma bir tutulmaması gereken yol, olacakla belirtilir.
..

Devamını Oku
İbrahim Faik Bayav

-İnançlar özgür olsun istenmişti:-
Kim ki inanç içredir, inançları sererler!
Uygulama yaparlar, sevdiğine ererler!
Hak mıdır, batıl mıdır, düşünmek mi gerekir;
Alırlar bir süslü bez, gererler de gererler.


..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Tam bu ara da İsa'da ilk laik düşüncenin somut adımın belirlenişi ortaya çıkacaktı. İçeriği zamanla dolacak bir taslak, gelişmemiş yapısı ile zorunlu olarak doğdu. 1789 yılında toplumsal yapıya, yaptırımcı bir otorite olarak vücut bulacaktı. Bu güne gelindiğinde hala geniş yığınlar bu yapıyı anlamakta duygusallık gösterecekti. Bilgi dağarcığı olmayanlar olayları, ilgi dağarcığına göre açıklayıp! Bunu, dine karşı oluş hassasiyeti algılayacaklardı.

Gece en karanlığın bastırdığı anda şafağa sökerdi. Roma imparatorluğu siyaseti gereği uhdesindeki her ulusun tanrısına tapmıştı. Pagan toplumların dini daha bir ağırlıklı idi. Çünkü bu halklara söz geçirip, yönetir olması, onlardan yanalık benzeşimi, olmakta idi. Halkın alışmalarına ters görünmeme ilkesidir. Roma'daki köle ayaklanmaları gibi, sorunun yersel ilişkilerle temellenmesini düşündürten bir savunmadır. Tarihsel gelişmeler, sosyal alanda var olan, dört bir yanda gelişen, toplumu laik baza götüren gelişmeler, İsa' ile daha doğrusu giydirilmiş bir İsa imajında, ete kemiğe büründü. Birçok rabbinin savunduğu düşünmeler, İsa’nın söylemi ile somut anlamalara dönüşüyordu. “ Sezar’ın hakkı Sezar'a, Tanrı'nın hakkı Tanrı'ya” idi. (Yuhanna) Bu anlayış inançların etkisi ile inançsal baskı ve sömürülmeye bir baş kaldırış bilincidir.

İşte inançların içine giren, birinci el algısı taşıyan yanımızla, birazda biyolojik, psikolojik yapının mana algısı olan ikinci yanımızın“”egosantrizm-benmerkezcilik”” duygusudur. Kişinin çevre ve dünya algısı, başkalarının varlığını ve çıkarlarını göz ardı eden bir haldir. Kişinin Dünya'yı kendi etrafında dönüyor sanıp, tüm olgu ve olayları kendine yönelik olur bulmasıdır. İstismara dayalı, tamamen insanın kendine, emeğine, toplumuna, toplumsal emeğine yabancılaşmasını öngören bir tutumdur. İkinci el olan inanç sanıları, bireyin üretim ilişkilerinin örgüleşmesini kavrayamayıştır. Ussal mahmurluk idi bu. Komün yaşam duyguları ile yeni yol alışın çatışkın duygularını ayırt edememenin belirişidir bu da.

Üçüncü el, elindekine sahip olma egosu ile insansal istismarın katıldığı inançla kandırma çabaları, zamanla sömürü, baskı ve zulümlerin yoğunlaşmasıdır. Bıçak kemiğe dayanır olduğunda ancak kafa tutuş olacaktır. Laik gelişmeci düşünmesi, insanın kafasına, her sorununda giriftleşerek, anlam sissileri oluşturuyordu. Yani durumun hal yansımasıdır bu. Bu anlama ezene başka yansıyor, ezilene başka yansıyordu.
..

Devamını Oku
Orhan Tiryakioğlu

merhaba şair / okur dostlarım,

dinsel tema / figürlerin betimlediği şiirlere ne yazılır? neler yazmak gerekir? yazmak zorunlu mudur? yazılmasında ne yarar vardır / yoktur?

bazı şiirlerin türü didaktik olmaya başladığında, içindeki mesajlar okura doğrultulanmaya başlar.. şiirsellik, kendi akıcılığına büründürdüğü anafikrini sunmayı amaçlar. zaten sanatçı da, birikimini seçtiği sanat tarzıyla ifade etmek durumunda değil midir?

şiirlerdeki dinsel tema / figürler; neredeyse gerek sayın Çığ'ın da kanıtlara dayandırma çalışmalarında bile kesinliğe ulaştırılamayan öğretileri, diğer taraftan dinsel öğelerin çoğunlukla aktarılan, gerekse değişmez kaynaklardan intikal eden yazılı metinlere dayalı inanç bilgilerini temel alan öğretileri, genelde bir tek yönü ile ele alır.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

22]6000 sene öncesinin kirveliği, süt anneliği sürmemekte mi? 6000 sene öncesinin bir aidyet tutumu olan sünnet edilme sürmemekte mi? 50 000 sene öncesinin mezarlıktaki ata ruhlarına tapımı türbe tapımları olaraktan, sürmemekte mi? Vs.

İyi ki bunlar toplumsal olan da değil de, sosyal olanda, yani halkçı alanda sürmektedirler. Evham sıradan bir olasılığı kaygı yapmaktan gelmiyor. Söz konusu inancın kendi müminine buyurduğu ve mümininin de gözü kapalı, tereddütsüz yapması gereken emirlerinin olması nedeniyle, hassasiyet vardır.

İnsanların birey olarak bir geçmişe dönüş psikolojisinin özlemi içinde olduğu hakikattir. O nedenle svunmasız, güvencesiz, özlemleri sağlanamayan insanlar, ana rahmine tekrar sığınmayı isterler. Bebeklik ve çocukluk dönemi, hatırlamaları kişide eskiye, yani kişilerde doğulan topraklara dek ve inançlara dek bir dönüş özlemini daima var eder. Bilinçaltı telkin ve baskılarının da arzulattığı bu istek, dayanılmaz olabilmektedir. Bunlar bizde, gerici direnme ve anlayışlarımızın kökleşen tutumlaşmalarını da, kolaylık sağlayan hazır oluş yatkınlıklarımızdır.

Topluma ve toplumun işleyişine, böyle sanısal gözle bakan aydın, dostlar başınadır! Hala 15 milyon yurttaşı okuryazar olmayan bir düşünme düzleminden içkinsiniz. Halka ait yaşamın alanını, topluma ait kurumlaşmalar alanının işleyişi içine taşıyarak, güya özgür eşilmek istenir!
..

Devamını Oku
Yakup Icik

Aşk inanç ise eğer
Neden biri inanmadan sevmeyi bırakır
Biri tehlikeleri ve kaderi biliyorsa
O zaman bu inanç sevgi olmalı ölümüne
Duygu ve soğukluk
Ve nefret ile aşka gömülmüş kişi
Geri dönüp bu derin acıyı neden yaşar ki
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Allah: “ Bilsem ki günah işlemeyeceksiniz ben günah işleyip tövbe eden kullar yaratırım.” der. İşte laiklik de budur. Kişiye günah işleme özgürlüğünü vermektir. Fakat bunu yaparken bireyi günah çukuruna düşürmek onun gözüne sürekli haram lokmaları da sokmak insan hak ve özgürlüklerine sığmasa gerek.
Şeriat bir hukuk sistemi ise bu sistemin uygulanması için veya var olması için kişinin suç işleme özgürlüğünün elinden alınmaması gerekir. Zira özgürlüğün olduğu yerde insanlık olur ve insan insanlaşır. Bu açıdan bakıldığında laiklik insanı insan yapan en temel olgulardan biridir. Baskının, despotluğun olduğu yerde tehlike olur. Tehlikenin olduğu yerde de insan en ilkel ve hayvani duyguları taşır. Saldırganlaşır, asabileşir ve gözünü kan bürür.
Günlük hayatta zaten birçok hegemonyanın baskısı altındayız. Baba hegemonyası, anne hegemonyası, okul hegemonyası ve kurallar hegemonyası gibi…Tüm bu baskılar altında insanlığımızı korumaya çalışırken bir de insanın vicdanını, fikrini kilitleyen din adına baskılar altında iyice bocalamaktayız. Bu yüzden linç kültürünü yaşamaktayız. Kısaca hala töre cinayetleri işleniyorsa ve hala Bursa’nın bir meydanında bir sapkına yaptığı tacizden dolayı insanlar vur Allah vur saldırıyorsa ve o kişi ölüm kalım savaşı veriyorsa bunda bu insanları katil bir ruha dönüştüren vicdanlarını kilitleyen zihniyet ve inanç dünyalarındaki yanlışları aramak lazımdır.
Laiklik bir vicdan kazandırma olgusudur. Vicdanı olmayanın laikliği olamaz.Toplum sağlıklı düşündüğü sürece üretken olur, mutlu olur. Baskı altına alınmış bir birey asla güzel ve sağlıklı düşünceler üretemez.
Ömer Hayam bir şiirinde günah işleyecek yer yok bari namaz kılayım der. İnsanları ibadete zorlayan, bir inancın gelenekleri içine sokan ve bunu toplumsal ve yaşamsal alanlarla yapan bir anlayışı ne güzel anlatmış değil mi?
İnsan eğrisiyle doğrusuyla vardır. Bir cetvel alıp sen bu boyda şu doğrulukta olacaksın demek tam bir faşizanlıktır. Kimse toplum mühendisliği yapmasın. Kimse kimseyi ölçüp biçmeye kalkmasın.
Türkiye’de aslında hiçbir sorun yoktur sadece sorunlu insanlar var. Bu sorunlu insanlar kendi sorunlarının bedelini başka insanlara ödetmek için çaba harcamaktadırlar. Kendi iç dünyalarındaki problemlerin kaynağını başkalarında aramaktadırlar. Eğer bu insanlar psikolojik sorunlarını bir kenara bırakıp Türkiye’nin ve dünyanın sorunlarıyla uğraşsalar daha makul olacaklardır.
..

Devamını Oku
İsmail Kurt 2

Konu:Çanakkale,Gurur..

Karanlık gecede aydınlıktır tabyalar
Al boz toprakta nefes almalar
Bozguna uğradı burda düşmanlar

Dinle küçüğüm kurşun sesleri
..

Devamını Oku