Çeşme
...
Boş durma,
Taslarımız ayrı çeşmelerden dolmasın,
İnançlarımız ve fikirlerimiz aynı,
Sen hala “ boş “ taslarla dolaşmaktasın,
Aradığımız çeşmeye mührü vuralım,
..
(A.İzzetbegoviç anısına)
Bilgelik krallıksa
Krallık bilgelikse
Biliyorum kralsın
Kralsın bilge
Bilge kralsın
..
04 Ocak 2013 Cuma 22:44:28
Düşünen Düşünürlerin Düş Ürünleri ile ANADOLU İÇİN YÜRÜMEK! .
= 000.004 =
Düşünen Düşünürlerin Düş Ürünleri ile ANADOLU’DA İLERLEMEK! .
“YALNIZLIK” Adlı Romandan:
..
Toprağa, nadas gerek
İnsana, nefes gerek
Gencecik yüreklere
Güler yüz, umut gerek!
Aşka, yürek gerek
Sevdaya, bilek gerek
..
Silah elimde ekipliği siyasi destek birimli tehdit ediyor
Kaybeden olmayacaklarını ihanet hırslı şer kaynıyor
Oysa bilmeye değer, insanlığı yıprattığı ayıbını ürküyor
Ürktükçe saldırıyor, kendini kendinden usandırıyor
Nemalanan boş çehreli yırtık yüreğe yarandı mı sanıyor?
Yaşam kalitesinde seçkindir Türk insanı
..
Biz Yine Düşüneceğiz; Yunus EMRE, Deyu, Deyu! . = 000.000.008 =
"Gök Kubbe Yerinde İse, Yerküre Bereketli İse; Yunus EMRE Dualarının Kabulündendir! ."
http://www.youtube.com/watch? v=861lzm4NyKM
Dede Özleminde Kaleme Alınan Temiz Duygu ve Düşünceler Türkçe ile! .
..
Sekiz askerimin birileriyle kaybı daha bütün detayını anlatıyordu birilerince de geri getirileceğini... yavrularımız sağ, bu önemli... lakin, ABD,AB övgüsü açıklıyor yüreklerinin nerede bir ortaklığıyla acizliği titrediğini... nerede yaratırsan Terör, o Terörün kim olduğuna aynasını yansıtan da bir açıklama olduğu özellikleriyle elbette hüzünlü bir olay... Bir ülkeyi acıtmaya seçilen bu yol edepsizliğine susmayacak vicdanlar, vaz geçin bu iki yüzlülükte bir amaç güdümünden şekliyle resimlenilen bir sözde iyimserlik taslanmaya... Bu resmi görmeye insanlık çirkin diyor, o resmi suratlanmanın nesi güzel peki? Bebeklerin katliamını da mı unutalım? …
Tarih, uygarlığı sığdırıyor sadece içine. Uygarlık, bir birliği bütünlüğe yücelten insanlık yaşamını doğaya uyarlamak saygısı ise, ayrışıp çatışmak efeleği taslanmayla sevgi nerede yaşam bulabilecek peki? İnsanların bu güç taslama edepsizliğinde toprak, hayvan, hava, su bir doğa bütünlüğü ile canlı varlıkları yaşatmak için doğal varlığını koruyorken, hep yaşam dileniyor bizden, haklarını kim savunabilecek peki? Anan sarı, baban beyaz, dayın akıllı, ağan sulandırıcı gibi say sayabilmeyi beceri diye saldırmaya haklandırdığın cüret sefilliğini… bu ne biçim insan varlığı anlayışı? Anayı babadan ayırabiliriz, boşanma davası deniyor buna… vatanı ayırmak diye, ananın karnındaki çocuğu söküp kaçırmak tek yoludur bunun… vahşet karanlık, küfür de örtmek demekmiş. Bugün öğrendim bu terimlerin aslının eskiden böyle açımlandığını –belki de Arapça böyle anlam içeriyor, tam dinleyemedim, yorgundum. Belki de o an aklımdan bir olgu kutsallığının hüzünlü bir olay haline geçiş diye anlam tuhaflığı geçiyordu: Ananın karnında bebek karanlıkta diye mi vahşete başvurmalı, bedeninde bebeğini örttüğü için mi anaya küfür edilmeli?
Ne cumhur, ne o üretimli milletvekiller, niye hiç ne konuşulacağını bilmiyorlar? Utanç ne demek? Mecliste olmak, oy paylaşımları mı, pazarlaması mı, ne ise bu durum, zaten büsbütün utanç... Hem suçlu hem güçlü ihtirası bitse de birazcık hanımefendi beyefendice düşünmeye vakit denilen hazinemizi bari kullanabilsek...
Teknoloji yaşama rahatlık sağlıyor, bu doğru. Niye başaramadı AB, ABD, BM bu rahatlıklarla bari bir uygarlık denilebilecek göstermeliği bile yeterdi en azından... Kristof kolomb masalı gibi...
..
CANLAR BİR
ne demiş üstad:
“Oluklar çift,birinden nur akar
birinden kir”
ben de derim ki:
..
Ey Allah’tan çok korkanlar
Allah size öcü mü ki
Rabbine sevgi ile yaklaş
Cehennemde yakmaz o ki
Anahtarı kaptın kaçtın
Cehennemde çok can yaktın
..
PARADİGMAMIZ. 27.06.2008
.
Mütedeyyin kesim büyük bir temsili yet problemi ve karmaşası yaşamaktadır.onun içindir ki müslümanların yeniden toparlanıp oluşan bu kaosu gidermesi ve dinamiklerini yeniden harekete geçirmek suretiyle topluma önderlik ve rehberlik etmesi gerekmektedir.bu konuda bir takım olumsuzluklar ve zorluklar vardır ve olacaktır. İslam dininin mensuplarının iyi tespit ve teşhis etmesi gereken bazı hususlar vardır.biz bunları vakayı tespit etme ve objektif kalmaya azami düzeyde sadakatle öz eleştiri ve tenkit sadedinde işlemeye gayret gösterdik.Bunu yaparken şahıs ismi vermemeye şahıslardan ve olaylardan çok vakıa üzerinde durmaya gayret saffettik.Bizim konuyu ele alışımız milat olarak son dönem itibariyledir.yeni dünya düzeni oluşturma çabaları İslam dünyası üzerinde oynanan yeni senaryolar.dinler arası diyalog işgaller ve ve yeniden Siyonist ve haçlı ordularının İslam dünyasına başlattığı sıcak savaş dağılan Rusya bloğunda Siyonizmin yaptırdığı darbeler ve devrimler İslam dünyasında oluşturulmaya çalışılan ılımlı İslam ve demokrasi hareketleri ve bu meyanda gönüllü işbirliği yapma yarışında olan ılımlı İslamcılar cemaatler ve sivil toplum örgütleri ve çözüm olarak Tevhidi İslam konumuzun ana mihferini oluşturdu.Aklımızın yettiğince olayları tespit etmeye ve tartışmaya sunmaya gayret ettik.ve şu kanaatlere vardık.
Dinler arası diyalog yüzyıllardır süren İslam dünyasını Hıristiyanlaştırma çabasının kuzu postuna bürünmüş kurt misali çağdaş bir denemesi olarak karşımızda durmaktadır özellikle komünist bloğun çökmesi ile vahşi kapitalizmin karşısında engel olarak duran tek güç İslam yükselen değer olarak ortaya çıkmıştır.İslam ı direkt olarak hedef almak onu zayıflatma yerine güçlendirmektedir bunu fark eden emperyalistler taktik değiştirmek suretiyle güya bu dini temsil eden bir takım kurum ve kişilerle sözüm ona. masumane bir takım ilişkilere girmiştir.dinler diyaloga geçirilmiş konsüller toplanmış hatta bu yeni dinin kitabı bile yazılmıştır.İslam dinini temsilen bu diyaloga soyunanlar her türlü farklılığı inkara hazır olduklarını zaten bu farklılıkların teferruat olduğunu ifade edecek kadar her şeyi feda edebilecek konumda durmaktadırlar.Hz peygambere inanmayı dahi gereksiz gören bu kişi ve kurumların kimin adına neye soyundukları çok açıktır.İslam Allah ın son dini ve hz Muhammet onun son elçisidir Hıristiyanlık ve Musevilik İslam ın hükmünü ortadan kaldırdığı ve daha önceden zaten tahrif edilmiş içi şirkle doldurulmuş batıl yollardır İslam ise arı ve duru olarak durmaktadır arı duru ve mükemmel olanın eksik ve bulanık olanla ne gibi diyalogu olabilir bu olsa olsa hak ile batılı birbirine karıştırmak olabilir ki bunun ismi şirktir.İslam ise hak ile batılın diyalogu değil mücadelesi demektir.Bu çalışmaların dikkate mucip diğer bir yönü ise uzlaşma arayan taraflardan hakimiyeti elinde bulunduranın uzlaşmanın ve barışın küçük ortağının dindaşlarının topraklarının bir kısmını zaten işkal etmiş bir kısmını da işkal etmek için proje ve bahane peşinde olmasıdır.Mücadele yerine diyalog diyenlerin tavrı ya safdillik yada maksatlı bir direniş kırma çabasıdır.Hıristiyanlığın ve Siyonizmin dini liderlerinden taktir ve tebrik alan bu kişi ve kurumların iyi niyetli olmadıkları arif olan için malumdur.
Diğer bir oyun ise müsteşriklerin öğrencileri ve bayileri olan bir takım zevatın ve kurumların dini modernize etme çabasıdır buda önceki bahsettiğimiz husus kadar eskiye dayanan bir süreçtir.dünyevileştirilmek istenen dinin buna aykırı hükümleri konjektürel ortam ve zamanla ilgili gibi gösterilmek istenmekte bir kısım farklılıklar ise sembolik sayılmaktadır bu şekilde din ilahi vasıflarından uzaklaştırılmakta ve tahrife uğratılmak istenmektedir.bunda da gaye dini emperyalizmin kalkanı yapma çabasıdır.bu şekilde din asli unsurlarından arındırılarak emperyalizme karşı bir direnç unsuru olmaktan çıkarılmak istenmektedir.çok yönlü süren bu çalışmalar yerli işbirlikçilerin niyetlerinin algılanamaması ve din konusundaki bilginin ve alimlerin azlığı sebebiyledir ki başarı kat etmiştir.Yeni dünya düzeninin dinini oluşturmaya çalışan bu çağdaş pavlus lar Vatikan İsrail ve İslam dünyasındaki gönüllü ve görevli kişi ve kurumlarla ortak çalışmakta bütün literatürde ortak çalışmalar ortaya koymakta adeta bu yeni dinin temellerini oluşturmaktadır.yeni bir kitap vaz edilmiş adı da FURKAN olarak belirlenmiştir.İslam medeniyetinin tarihi şahsiyetleri olan Mevlana Yunus Ahmet yesevi hacı bektaş ı veli Muhuddini arabi v.s bu ortak çalışmanın kobaylarıdır.ana kaynaklar bu zevatın tahrif edilen felsefesi doğrultusunda yorumlanarak güya ortak bir nokta bulunmakta bu şahısların ismi geçtiği içinde bazılarınca cazip bulunmaktadır.oysa hedef son ilahi vahyi bu noktadan girerek bozmaktır.müslümanların yapması gereken şey ana kaynaklara dönmek ve sağlam bir birikim sahibi olmaktır.
Diğer bir tehlike mukavemeti bölen ve halkı siyasetten ve emperyalizme karşı koymaktan din adına alıkoyan ve insanlara ılımlı bir din olgusu aşılayan dinin siyasetle ve yönetsel alanla alakasının olmadığı inancını mütedeyyin kesime pompalayan olgudur.Tarikat ve cemaat gibi dini terminolji de kullanılınca inandırıcılık kazanan bu olgu gücünü taklit ve cehaletten almaktadır.şeyhler ve cemaat liderlerinin öğrettiği dinle yetinen bu kesimin emperyalizme karşı yapabileceği bir şey yok gibidir.Çoğu zaman yukarıdan beri saydığım bu akımlar emperyalistler tarafından kaynak olarak ta beslenmektedir tekkeler özel okullar ve bu gibi eğitim ve iletişim kurumları dahi kurmaları sağlanmaktadır.diğer dini kesimler baskı altında tutulurken bunlara dokunan yoktur.Tabi ki hak yolunda olanlar tenzih edilmelidir bizim kastettiğimiz hak kisvesine bürünmüş batıl hareketlerdir.Müslüman hakla batılı ayırıp batılı inkar edebilendir velev ki geleneğinde olsa bile.
Oynanan oyunlardan diğer birisi ise ta başından beri çeşitli argümanlar ile Müslüman ümmeti dışardan ve içerden çökertme ve bölme böylece ümmet bilincinin İslam dünyasına tarihi misyonundan da kaynaklanan önderlik edebilme imkanını ortadan kaldırma çabasıdır.dışardan darbeler kapatmalar hapsetmeler ve diğer tehdit ve yıldırma yöntemleriyle başarılamayan bu oyun değişik zaman ve zeminlerde içerden hareketi ve hareketleri bölme şeklinde nispeten başarılmıştır.Mısırda Suriye de ve Pakistan da Afganistan da ve birçok İslam ülkesinde İslam i hareketler üzerinde bu yöntem uygulanmış ve bu yolla emperyalizm başarılı olmuştur.Bunun son denemesi ülkemiz düşünülürse siyasi partilerin kuruluş biçim ve yöntemi en müşahhas örnek olarak karşımızda durmaktadır.şimdi bu karakteristik örneği biraz inceleyelim gayemiz bu partileri ve mensuplarının durumunu belirlemek değil bunun ötesinde vakıayı bu spesifik örnekle ortaya koymaktır.Bu konuda gözden kaçırılmaması gereken bazı hususlar ve alınması gereken tedbirler vardır.Bu tedbirler hedeflenen zararın def edilmesi içindir.
..
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir.
Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.
Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır.
..
Sanırım bu kadar yeterli..Artık yalnızlığı seçiyorum kendime...Bu dünyaya ait değilim. Biliyor musun sevgili, aslında ben kendimi hiç bir yere ait hissetmiyorum.Her yaklaştığım insan inanç sistemimi kökten sarsıyor.Güven duygumu benden söküp alıyor. Kozama geri dönmemin vakti geldi.Nasılsa kimseler anlayamayacak beni... kimseler hatırlamayacak, kimseler özlemeyecek beni... Biliyorum adım en kısa zamanda unutulup gidecek.
Sözlerimin, misyonumun aslında hiç bir önemi yok buralarda.Çünkü zaman, hayat, bu dünya benim söylediklerimi, düşüncelerimi, tezlerimi kısaca beni, birer birer çürütecek.Çünkü benim düşüncelerim, benim sözlerim, benim tezlerim de bu dünyaya ait değil... Bu yüzden yok olmaya mahkumum anlık yargılarımla... Hep böyle oldu ve böyle olmaya da devam edecek...
Hiç bir zaman anlaşılamayacağım.Hep böyle her şeyi yarım bırakıp kaçacağım...Ben bu dünyanın tabularına kurallarına hep aykırıyım...Düzene ters düşmekteyim.Bu yüzden de kaçmalıyım.
Biliyor musun sevgili böyle zamanlarda ne istediğimi.Bir dost bildiğimin, peşimden koşup beni durdurarak silkelemesini 'Kendine gel! ' diye suratıma haykırmasını. Ama hiç olmadı bu. Hep ben gidiyorum dediğimde 'Peki Güle güle' dendi.Ve yalnızlığıma uğurlandım. Kahır dolu gecelerime sürgün edildim.Hep el uzattım. Hep yardım ettim. Hep birilerinin hayatları yoluna girsin diye kendimi paraladım. Ama benim ellerim hep boş kaldı. Hep uzanacak bir el aradım Ama yoktu! Yoktu! ... Gidiyorum! Gidiyorum sevgili. Yine çevremde bir el uzatanım olmadan.
..
GÖZ DEĞİL YÜREK
Ben aşık değilim,
Siyah,mavi gözlere,
Ben aşık değilim,
Ela, mavi gözlere,
Ben aşığım,
Sevgi,merhamet,
..
Ve
Sarkik biyiklari
Acilarla dolu kirisik alni
Cukura kaçmis yuvalarinda
Umut ve inanç isiltilari
Iki buklum olmus altinda
dolu kufenin
..
Uzaklarda bir memleket
Ağaçlarda turunç
Gözlerinde yeşil
Gözlerinde inanç,isyan
Ve alabildiğine hasret
Sarılmak
Tutmak istiyorsun ellerinden
..
Gözesi inanç,
Heyecanı aşk,
Ve durgun suda coşku.
Sabırsız beklentisi çocukların.
Dargınların barışması,
Dostların kavuşması.
Velhasıl;
..
Arkadaş Hiç Darılma
Niyetlii Kısmetlii
Türban Takıp Başına
Geçiversen Karşıma
Seni Anlarım Kolayca
Kimlerden Ortaklaşa
Aşk Yolları Açılır Sana,
..
Ağlamak mıdır tek çare,
Giden sevgililerin ardından?
Bağırmak mı, haykırmak mı,
Yoksa içine atıp
Onu birkez olsun yalvartmak mı?
Duygu yüklü inanç doluyum
..
Onu gördüğümde cılız kollarıyla sarıldığı akordeonun körüğünden çıkan hava akımıyla kanatlanıp göğe yükseliyordu sanki. Öylesine meleksi, yumuşak, hafifliğini kendiliğinden belli eden bir ifadeyle epeydir karşılaşmamıştım. Güneşin altında başaklar misali ışıldayan saçları, bembeyaz dişleri ve yüzünü neşeli bir papatya tarhı gibi gösteren çilli yanaklarıyla kalabalık caddenin köşesinde öylece duruyordu. Yanındaki bebek arabasını birkaç adım sonra fark ettim ve nedense bunun bir davet olduğunu hissedip yanına gittim. Konuşmadık. O körükten yükselen deniz buğulu melodi son notasına kadar havada eridi. Önümüzden geçenlere bakıyorduk ama kimse bizi fark etmiyordu. Yaşamıyorduk, hiç var olmamıştık. Öylesine kesif bir yabancılaşma... Oğlu çıldırtıcı korna seslerine, kalabalığın uğultusuna ve lodosla savrulan toz bulutuna inat derin bir uykuya dalmıştı.
Karşı kaldırımda biriken insanlar tabutu omuzlayarak cenaze arabasına yerleştirdi. Caminin yanındaki çiçekçi bir kadınla pazarlık yapıyordu. Suya koyduğunda gevşeyip kendisi gibi katmerlenecek pembe erengülleri gönülden istediği o kadar belliydi ki... Baharın kalp çarpıntısı çapkın gülümsemesine yansımıştı. Mağazadan çıkan siyah gözlüklü bir kadın zarif bileklerini daha da güzel gösteren ayakkabılarının kirlenmemesine özen göstererek elindeki paketleri şoförüne verip arka koltuğa yerleşti. Köşedeki kafenin önünde eski bir paspas gibi yayılıp burnundaki sineğe bakan iri köpeğin umurunda değildi dünyanın bu yorgun kıpırtısı. Yalnız bir kumru rengârenk çuha çiçeklerinin güvenli saksısına yerleşiverdi. Küçük, sıradan sahnelerin de pekâlâ sarsıcı olabildiğini söyleyen bir film karesine yanlışlıkla girmiş gibi tedirgindik. Aceleci hayatlar mütemadiyen birbirine teğet geçiyordu. Kimse kimseyi fark etmiyordu... O anda haftalardır yatağımın tam karşısındaki rafta duran kitabın kapağındaki Virgina Woolf’un soluk silueti belirdi. Bulutlar umudunu kaybetmiş bir kadının yüzü gibi aniden karardı ve sonunda hiddetle içini boşalttı. Kalabalık dağılmaya başlayınca içimde bir çıtırtı duydum. Hemen eve dönüp yıllar sonra yeniden Mrs. Dalloway’i okumak istedim.
“Romanlarıma inanç duymadım”
..
Olgunlaşmamış sevginin nedenlerini sorgulamak benliğimizi, zihnimizi, duygu sistemimizi yıpratır. Bu yüzden ne kendimizi ne de ‘onları’ o tehlikeli sorularla baş başa bırakabiliriz. Sevdiklerimizden ya da sever gibi yaptıklarımızdan ihtimamla sakladığımız cevaplar eksik, abartılı hatta çoğu zaman yanlış olsa da kıymetlidir, bize yol boyu eşlik eden ‘büyük boşluğa’ rağmen umut vaat eden bir geleceğin zayıf halkalarına tutunmamıza yardımcı olur. Neden artık onsuz yaşayamayacağımızı ya da onun güçlü sevgisine rağmen boğulup nefes alamadığımızı aynadaki yansımamıza sorduğumuzda karşılaşacağımız muhtemel gerçeklerden fena halde korkuyoruz sanırım. Sevebilme yeteneğinin ve daha ziyade buna bağlı olan sevilme becerisinin herkese bahşedilmediği gerçeğini seziyoruz çünkü. Bütün çocukları için endişelenen adil bir Tanrı varsa eğer, o yeteneği acıtan, hakiki tecrübelerle daha derinden keşfedebileceğini göstermek için bizi yalnız bırakıyor diye düşünüyorum. Böyle tesellilerle avunmak benim gibi bu hususta kendini biraz beceriksiz zanneden çatlak ruhları da besliyordur belki, kim bilir?
Geçenlerde dünyanın yüz yıldır Tolstoy’suz olduğunu hatırlatan yazılara göz atarken, onun yarattığı karakterleri sevme potansiyelinin uzağında duran doğal insanlık hallerini, sevilme becerisinin ürpertici sihrini de bu sorular vesileyle hatırladım. Hayat hikâyesini farklı yazarlardan tekrar okuyunca keskin özelliklerinin yanı sıra çelişkilerle beslenen büyük bir yazarın neden çok sevildiğini ve her daim ‘zamansız yazarlar’ listesinin en tepesine yerleştirdiklerini de daha iyi kavradım. Ona yakıştırılan en güçlü sıfatları sıralamaya başladığınızda nefesiniz kesiliyor. Bilge, kaçık, gerçekçi, melankolik, inançlı, günahkâr, yapay Hıristiyan, ahlakçı, despot, umutsuz, hayalperest, dünyevi, tanrısal, enerjik, münzevi, karamsar, neşeli, mizah duygusundan yoksun, kederli, ihtiraslı, kalabalıklara mesafeli, samimi, kibirli, yabani, sabırlı, vahşi, mahzun... Yazar olmaya lüzum yok, herkes değişen duygu ve davranışlarıyla varlığının kaotik yapısından beslenir ama çok az yazar özünden damıtabildiklerini hiç bozmadan, insan olmanın değerini yücelterek, onun gibi olduğu haliyle yazıya aktarabilir.
Onun tanrısal ışığı...
..