İNANÇ ŞİİRLERİ

İNANÇ ŞİİRLERİ

Ahmet Bektaş

An Çalmak

“Üç vakit”; geçmiş, gelecek ve “An”!
Zamanın 3. Boyutta izafi algılanması, 1. Ve 2. Boyutlarda zamanın aslen olmaması konusunu önceki yazılarımda sık yazdım! Zaman, 3. Boyutta doğrusal gibi algılanır ama tüm boyutlardan topluca bakılırsa aslen zaman yok! “Kuantum fizikte çifte yarık” deneyindeki gözleme bağlı belirleme konusunu hatırlayalım! Gözlemci, zerre boyutunda durumu zaman-mekan, iyi-kötü, büyük-küçük şeklinde gözlemciye izafi belirler! Zerrenin aslında “Küçük” olmadığı, bütün ile aynı özelliğe sahip olduğu; 2. Ve 1. Boyutlarda zerre ile bütünün aynı işleyişe tabi olduğu söylenebilir! Çünkü 3. Boyuttaki izafiyetler, algıyı yanıltır! Bir şey, zaman-mekan, iyi-kötü, büyük-küçük şeklinde izafi olarak belirlenmemiş ise bütünün aynıdır! Gözlemci, gözlem ile göreceli olarak algılar ve o algı sınırına hapsolur!

Gözlemci, izafi belirleme yapmadığında da algılayamaz! Yani gözlemcinin 3. Boyutta algılaması için 3. Boyutun dar alanına sıkışması kaçınılmaz! 3. Boyutun izafi alanına sıkışmadan algılamak mümkün olmadığına göre sınırsız potansiyel nasıl fark edilebilir?

..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Biri Bizi Gözetliyor

Algılanmayan “Yok” hükmünde!
Algılamayı gözlem olarak düşünelim!
Quantum fizikte; gözlem, gözleneni etkiliyor, durumunu belirliyor!

Evren “Gözlem” ile algılanıyor, algılama sonucu belirleniyor! Bu gözlem, sadece şuurlu olmakla mümkün! Bilinen 3. Boyutta duyuların tamamıyla bu gözlem gerçekleşir! Göremeyen, işiterek ve dokunarak; 4. Boyuta dair de hayalen algılamaya çalışır! Göremeyen, işitemeyen ise dokunarak ve 4. Boyuta dair de hayalen! Farazi olarak göremeyen, işitemeyen ve dokunamayan da 4. Boyuta dair düşünce ve hayaliyle algılamaya, “Gözlem” yapmaya çalışır! Yani evren algılanan kadardır, gözlemci için!
..

Devamını Oku
Sevinç Kavuk

Doğuş, batış, inanç tüm renkleriyle
Beş duyudan yükselen ilkelerinde
Uzun lafın kıssasına o akan sular
Yüreği serinleten şelaleler onarlar

14 Ekim 2006
..

Devamını Oku
Aliseydi Taşdemir

Hoşgörü genel olarak, farklı inançlardan olanlar ya da dini inançsız olanlarla kavga,savaş etmeden, karşılıklı haklara saygı gösterilerek kardeşçesine yaşamak gerektiği anlamında olmalıdır.

Fakat bunun gerçekleşebilmesi dolayısıyla demokrasinin gerçekleşebilmesi için ortak bir değerimiz, uymamız gereken ortak bir ölçütümüz olmalı ki bu da gerçek laiklik ve demokrasidir. Baştan beri ve şu an ülkemizde uygulanan laiklik gerçek laiklik olmadığı için, demokrasi ve hoşgörü için yeterli değildir.

Gerçek laiklikte devletin dini olmaz, devlet, hiçbir dini inancı yada mezhebi aşılamaya kalkmaz, Kuran kursu açıp körpe beyinleri zehirleyemez, topladığı vergilerden dini inanç aşılamak anlamında dini hizmet için kullanamaz. Liseleri İmam Hatipleştirmeye, dini eğitime geri dönmeye kalkışmaz. Laik devlet lise çağına gelen öğrencilere yalnızca ayrıcalık tanımadan dinler hakkında bilgi veren devlettir.

Diyanet başkanlığı şu anki uygulamasıyla laikliğe ve demokrasiye aykırıdır. Diyanet ancak camilerdeki fetvaları yada İmam hatip liselerindeki dersleri laikliğe uymaları için denetlemek amacıyla olabilir belkide.
..

Devamını Oku
Refah Torlak

“ YOK ORTADA SORUN FALAN “
(asıl sorun inanç sömürgenleri)

Gıpta ile bakıyorum, gönlüm inanın sizlerle
Hepimiz kuluz, insanız, ne farkınız var bizlerle
Bilin oyun oynanıyor, türlü alicengizlerle
Sabır edin aşılacak, dürüst, kalbi temizlerle
..

Devamını Oku
Hüseyin Gedik

Yarın farklı, gün aynı
Bu gün farklı, dün aynı
İnsan farklı, gen aynı
Baskı farklı son aynı
Renk değişik, gön aynI
İnanç farklı, yön aynı.
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

İnanç ki boş verilmiş, takva mı önemsenmez?
Bâtıl endişe verir, maddeyle ilerlenmez…

Maneviyat mutlak şart, maddiyatın içinde,
Fakat hep madde olmaz, Hakk’ın hakikatinde…

(1996)
..

Devamını Oku
Adnan Deniz

Elem bahçesinde hazza soyunduk,
Gelecek zamanlara genişçe serdik çulu.
İnanç yağmurlarında yıkandık yunduk,
Yorduk yarını dünle, eyleme koştuk duru.
Sessizliğin sedası, ses verdi uzaklardan
Açtık gönülden perde, dedik bizden buyuru.
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Kim Yaptı?

Bir sistem ve zeka ürünü olan bir şey, bu evrenin kendisi de olabilir.
Kim yaptı? Bu soruyu vicdan sorar, cevap ister!
Bu soru üç ana durumu da netice verir.

1-Tanrıya inanan, tanrıya havale eder, izahını da evreni algılamasına izafi olarak veya nakil bilgilere göre izah eder! Dinsel kaynakları delil gösterir, mantıken de “Bir şey var ise onun sahibi vardır! ” şeklinde akıl yürütüp; o halde sahibi dinsel kaynaklarda belirtilen Tanrıdır şeklinde bir sonuca varır. Bu sonuç inancın ürünüdür, inancını destekleyecek her delil bilinç olacaktır! İnancını içselleştirecek vicdani delilleri anlayamaz veya bulamaz ise taklidi olarak inançta kalacak! İster inançta kalsın, ister bilinçlensin sorusuna cevap bulduğunu düşünerek huzurlu olacak!
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

11] 2-Toplumsal aidiyetler, belli bir üretim tarzı ve belli bir üretim ilişkilerinin söyleş ildiği aidiyettirler. Buradan yükümlü oluşlardan ötürü, genel birleşmeleri vardır. Toplumsal aidiyetler, bugünkü haliyle, sizlerin yaşamınızı tek başınıza üretemeyeceğiniz denli kolektifçe geçmişli içeriktedirler. Toplumsal aidiyetler, geçmişe indirgenip, ayrılmayan, üretim ve tüketimlerin paylaşım alanıdırlar.

3- Üretim tarzınızın ve üretim ilişkilerinizin, paylaşımlarına dek, düzenleyen sözlen ilmesi; toplumsal meşruiyettik aidiyetinizdir. Ve icabı hal ile değişir olan hukuk birliği aidiyetliğidirler.

4-Toplumsal hukuka dek sağlayışların belirmesindeki tutumlar, eş deyişle, karşılıklı etkileş enli taraflar olaraktan; toplumun bir yurttaşı olaraktan; hak ve görevlerimize dek sağlanıştı olan girişmelerimiz de, aynı zamanda bir demokrasi aidiyetliğimiz olmaktadır.

5-Toplum, hep yeni durumlarla, daima; sözleşen ilkeler aidiyetliğinizdir. Ki demokrasi aidiyetliğinin çalışmasıdır bu. Demokrasi sözleşmenin beliren gücüdür. Demokrasi akla gelip, yakıştırılan; sanı kanı türcü soyut ifadelerimizi, halk sal alanla, toplumsal alana değin oluşla her bir alanlar işleyişinin içine doğru, kendi fantezilerimizin, diğerine yük edilmesi olgusu, asla değildir.
..

Devamını Oku
Necdet Erem

5- Bunlar, işte Rabblerinden bir hidayet üzerindedirler ve bunlar işte felaha erenlerdir.
Bunlar öznesi ile işaret olunan, insanlar içinde seçkin bir sınıf oluşturan Allah’a İman, İtaat, Muhabbet ve İtimat vasıfları ortaya konulmuş olan muttakiler; Yaratıcılarının yaratış gayesini idrak edip, O'nun rızasını kazanma amacını yaşam gayeleri gördüklerinden; yaratılış gayeleri doğrultusunda yaşayanlar, hayatlarına anlam kazandırıp, tabiatın, tesadüfün, ve kendi kendine oluşumun anlamsız, amaçsızı, kahredici yalnızlığından, kalp ve ruhun hezeyanlarından kurtulup;
Allah tarafından ebedi bir saadet âlemini kazanmaları amacı ile yaratılmış olduklarının inanç ve umudu içinde var oluşun ruhlara kazandırmış olduğu sonsuz mutluluk ile hayatı sonu sıfır olan dramatik bir sahne oyunun, zorlu işlerde çalıştırılan bir esir kampı veya idam emrinin verilip infaz gününün beklendiği bir esir kampı olmaktan kurtarıp, saadet saraylarında ebedi yaşanacak alenim kazanılacağı bir ticaretgah ve bir bekleme salonu haline getiren hidayet üzere olup, felaha kurtuluşa erenlerdir.

Vel ilm-u indellah lay-elemul ğaybi illallah.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Bu yanılgı, belli bir tür ahlakın, ilkten beri varlığı ilkesinin, sürüp gelen değişmezlik algısıdır. Bilgisizlikle cehalet, yan yanaşlığıdır. İnsanları geçmişten günümüze hep bir aile içinde tasavvur ederler. Hâlbuki bu günkü aile şöyle böyle 2000 yıldır var. İsa döneminin inançlarına bakılırsa daha babasız doğumların yani kutsal evliliklerin eski toplumlarda aitleşmeye değin, toplumun kendi kurumunu oluşturma çaba ve gayreti içindeki süregelen tutumları, gibidir. Oysa cahil bilmezliklerimiz şaşmaz, bir direkte edilmiş kanılarımız, bize ilkten beri süre gelen bir ahlaki tavır var sanılaşırlar.

Ahlakı ilkten beri değişmezlikle var sanmanın ikinci bir handikap da, kendimiz için ister olduğumuzu, başkası içinde ister oluşumuzun, kısmi doğru oluş mantığının yanılsatması ve pranga oluşudur. Daha doğrusu, bir gerçeklik yansıtır olan her tutumsalın; genel geçer mutlak her durum ve zeminde doğru imiş gibi algılatılıp algılattırılmasıdır. Bu tür saltıkçı ahlaktan her hangi bir sapmayı, kişisel grupsal ve toplumsal belaların garkına gidişin cevazı olarak kişiler, değerler.

Kendim için istemediğimi bile istemeyeceğim; ama başkası için isteyeceğim o kadar çok şey var ki. Bu kendi öznel ihtiyaçlılık belirleniminizi; ahlaki ölçü temeline oturtma ve saltıkçı olma kusurunuzdur. Bunu; Tanrı'sal buyruk gibi kurallaşmaksa, alabildiğine yanlıştır.

Hâlbuki insanoğlu yeryüzünde var olalıdan bu yana, milyonlarca sene ne ahlaklı ne ahlaksız oldular. Ne de ahlakı hiç bilmeden, tanımadan yaşadılar. Yani milyonlarca sene ahlak yoktu. Eşdeyişle bu mantığa göre insanlar ahlaksızdı! Dünya: insan bilinci doğayı üretmeyi bilen bir olgunlukta olmadığı için, ahlakı ve ahlaki olgunluğu da üretmeyi de, bilmiyordu. Yani Dünya ahlakı bilmiyordu. Dünya ahlakı, insanın toplum aşamasıyla bildi. Dünya ahlak kavramına insanın tolum aşaması ile geldi. Buda yaklaşık on bin yıllık bir sürece tekabül etmektedir.
..

Devamını Oku
Necat Önder

Varım yoğum inancım,cep delik cepken delik
Zaman da aleyhime çalışıyor üstelik
Güya, maddeye hakim olma makamındayım
Güya artık bu yolda ölme kararındayım
Bir kuru inançla ben fatih olsam kime ne?
Kaybolurum bir anda yokluğun sinesinde
Daha adım atmadan zaman beni alır da
..

Devamını Oku
İbrahim Etem Ekinci

Ne dost akran da vefa ne dünyada bir tat var,
İnanç edep müstesna yaşamda zayiat var.
Değil midir ki zaten imtihan dediğimiz;
Kula yoldaşlık eden bir tek maneviyat var.

21.03.2014.ANKARA.
..

Devamını Oku
Cihat Şahin

Dinden daha samimi, sarılmışsın partine!
Hiç baktın mı parti de; eksi nedir, artı ne?
Dinden taviz verirken; ondan niye vermezsin?
Söyler misin Hak yanda; inanç nedir, parti ne?


Cihat ŞAHİN
..

Devamını Oku
Muhammet Yarbaşı

Aklıma geldikçe,
Ağlamak geliyor içimden,
Aman Allah’ım,
O ne inanç, o ne iman….

1997
..

Devamını Oku
İbrahim Etem Ekinci

Rubai

Ne dost akran da vefa ne dünyada bir tat var,
İnanç edep müstesna yaşamda zayiat var.
Değil midir ki zaten imtihan dediğimiz;
Kula yoldaşlık eden bir tek maneviyat var.

..

Devamını Oku
Habibe Merih Atalay

(deneysel romans)




*Dikotomilerin** varlığı kültür yaşamındaki daha derin bir yarılmanın ifadesidir. Felsefenin amacı bu yarılmayı ortadan kaldırmak ve birliği yeniden inşa etmektir. Felsefenin kabul ettiği form daha yakından bakarsak, bir yandan Tinin canlı özgünlüğünden ortaya çıktığını görürüz...Öte yandan çatallanmanın [Entzweiung] varsaydığı ve sistemin kaynaklandığı özel formdan ortaya çıkışını görürüz. Çatallanma felsefeye duyulan ihtiyacın kökenidir ve çağın kültürel formasyonu [Bildung] gibi bu formun verili ve tutsak yönüdür... Karşıtlar, Tin ve madde, ruh ve beden, inanç ve anlama, özgürlük ve zorunluluk vs. biçiminde, bir zaman... önemliyken ve bir zamanlar ağırlıklı insanî isteklerin nesnesiyken, kültürel formasyon sürecinde akıl ve duyarlık, zekâ ve doğa; ve mutlak kavramı açısından, mutlak öznellik ve nesnellik karşıtlığına dönüşmüştür... bu sabitlenmiş karşıtlıkları aşmak [aufheben] aklın tek isteğidir.***

..

Devamını Oku
Bahattin Tonbul

Devir değişsede, değişmez zihin
Aşk bir inanç olmuş, sevdası ölüm
Derde deva olmuş, dediğin rehin
Zihin baki kalsa, zamandır zulüm
Bahattin Tonbul
30.6.2013
..

Devamını Oku
İmam Sürensoy

sayın şafak paveyin konuşmasına aynen katılıyorum.yrinde ve çok duyarlı bir konuşmaydı. şafak hanımı eleştirenlere bir bakıyorum dünyadan haberi olmayan ve demokrasinin ne olduğunu bilmeyen klişeleşmiş mantıkla değerlendiren yaklaşımlarla karşı karşıyayız.
Türbanı özgürlük sorunu olarak görenlerin başkalarının özgürlüklerine müdahale etmekten geri kalmıyorlar.türbaın özgürlük sorunu olarak görenler, şafak paveyin pantolun giymesine müdahele edenlerdir.okullardan zorunlu din dersi getirip alevi çoçuklara zorunlu din dersi veren zihniyettir.cem evlerini cümbüş evi olarak gören zihniyettir.cem evleri ibadet yeri değildir. ibadet yeri camidir diyerek alevileri zorla camiye sokmaya çalışan zihniyettir.oruç tutmayanları işten kovan hatta zaman zaman katliam yapan zihniyetir.kapalı kadınları överken açık kadınlara sürekli hakaret eden anlayıştır.türbana özgürlük diyenler insanların yaşam biçimine müdahale eden, insanların yemesine içmesine karışan giyimine kuşamına karışan zihniyetin temsilcileridirler. başkalarını özgürlüklerini yok ederek kendi yaşam biçimini o yok etmek istedikleri yaşam biçiminin üzerinden inşa etmeye çalışan bir siyasi hereketle karşı karşıyayız..toplumu tek tipleştirme operasyonuyla karşı karşıyayız. eğer böyle devam ederse gün gelir herkesi başını kapatmaya zorlayacaklardır.bütün insanlar baskı altına alınarak sünni inancın dışındaki bütün inançlar yok edilerek cezalandırılabilir. çünkü gidişat böyle göstermektedir.
Devlet insanların ne giyeceğine karışmasın diyorlar. evet devlet insanların ne giyeceğine karışmasın bizde diyoruz karişmasın. ama devlet insanların neye inanacağına neye inanmayacağında karışmasın insanların nerede ibadet edeceğine yada etmeyeceğine karışmasın. insanlara zorla inanç aşılamaya kalkmasın.insanların içki içmesine karışmasın. açık giyenmesine karışmasın.. insanların düşüncelerinin şekillendirmesine karışmasın.devlet dini kuralları hukuk sisteminin içine koymaktan vaz geçsin.alevi köylerine zorla cami yapmaktan vaz geçsin. ve şu anda bütün özgürlükleri yok eden bütün bunları yapann bir iktidarla karşı karşıyayız.iktidarın istediği tek özgürlük kendi siyasal düüşncesine ve siyasal tabanınadır. başka alanların özgürlükleri iktidarı ilgilendirmediği gibi ayrıca yok etmeye çalışan zihniyette olan bir iktidar var karşımızda. türbana özgürlük diyeceksiniz ama diğer tüm alanların özgürlüklerini yok edeceksiniz bu tamamen iki yüzlü bir politikadır.
..

Devamını Oku