Ebubekir Korucu Adlı Üyenin Nedir Yazıları - ...

  • insan

    26.01.2004 - 14:43

    Allah'ın insanı ne kadar çok sevdiğinin kanıtı olan ayetler:
    kainat insan için yaratılmış...
    çünkü en son yaratılan varlık insandır.

    bakara-29:
    Huvellezî halaka lekum mâ fîl ardı cemîan...

    O (Allah) ki; yeryüzündeki şeylerin hepsini sizin için yarattı...

    casiye-13:
    Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu) , inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne) .

    O’dur ki, O yüce Allah’tır ki; bütün göklerde ve bütün arzlarda (hayat olan âlemlerde yarattığı) herşeyi katından sizlerin (insanların) emrine musahhar kıldı. Muhakkak ki; bunda, düşünen bir kavim için âyetler vardır.

    fazla söze ne gerek..

  • seni seviyorum

    26.01.2004 - 14:42

    zamanımızda insanları kandırmak için,aldatmak için sık sık kullanılan cümle...

    aşkın ve sevginin unutulması bu sözün artık insanları aldatmak için kullanılan bir söz haline gelmesine sebep oluverdi...

    aşk ve sevgi bu kadar hafife alınabilecek miydi?

  • ışık hızı

    26.01.2004 - 14:06

    ışık hızını bulan anştayn'dır.
    ışının saniyede 300.000 km/h ile yol aldığı kabul edilir.

  • kainatın sırrı

    24.01.2004 - 17:03

    kainatın en büyük sırrı VAHDET-İ VÜCUD dur.en büyük bilmece.son bilmece.
    vahdet-i vücud nedir? sorusuna cevap bulmak için

    bakınız:http://http://65.122.110.233/webs/mutlulugunsirri/vahdet.htm

  • rabıta

    24.01.2004 - 16:59

    Rabıta nedir?

    Rabıta nasıl yapılır?

    RABITA

    Rabıta; Kur'ân-ı Kerim'de; Al-i İmran Suresinin 200. âyet-i kerimesinde emredilmiştir. Bütün insanlar için bir farzdır.

    3/AL-İ İMRAN-200: Yâ eyyuhellezîne âmenûsbirû ve sâbirû ve râbitû vettekullâhe leallekum tuflihûn(tuflihûne) .
    Ey îmân edenler! Sabredin… Sabrın sahibi olun... Ve rabıta kurun… Allah'a (karşı) takva sahibi olun ki; (böylece) felâha eresiniz.

    Rabıtanın tahakkukunu, tasavvufta yüzlerce delilleriyle görmek mümkündür.

    Rabıta, insanın gönül gözüyle, bağlı olduğu kişiyi görmesi halidir. Allah'ın bütün evliyasında bu konu, üst seviye evliya olduğu zaman tahakkuk etmiştir. Herkes mürşidini rabıtayla görür. Rabıta, gönül gözünün açılmasını gerektirir. Allahû Tealâ, bir insana başlangıçta kalp gözünü ihsan etmez. Bir insanın kalp gözünü mutlak olarak aldığı yer, Allahû Tealâ'nın indinde, daimî zikre ulaştığı yerdir.

    Nedir kalp gözü?

    Kalp gözü ve kalp kulağı, kalbimizin görme ve işitme hassasıdır. Baş gözüyle gören bir insan, baş kulağıyla işiten bir insan, bir fıkıh sahibidir. Bir belli idrak seviyesinin sahibidir. Bunun adına Kur'ân-ı Kerim'imiz, 'fıkıh' diyor. Ama ne zaman, bir insanın kalp gözü açılırsa ve kalp kulağı açılırsa, kalbinin gözü ile görür ve kalbinin kulağıyla, o kişi işitmeye başlarsa; o zaman, o kişinin iç alemindeki idrak, fıkhı aşıyor ve 'fuad' ismini alıyor. İşte bir insan, mutlaka fuad sahibi olmalıdır ki; o kişi mürşidini görebilsin.

    'BİR MÜRŞİDE BAĞLAMAZSAN ÖZÜNÜ,

    HAKK'IN HUZURUNDA VAR OLAMAZSIN.'

    Rabıta için, o kişinin mürşidini düşünmeye başlaması gerekir. Üç tane Âyetel Kursî okunacaktır. Kişi sükûnetle seccadenin üzerine oturmuş ve mürşidini düşünür olacaktır. Böyle bir dizayn içerisinde o kişi, baştan mürşidini hayalinde canlandırmaya çalışır. Kalp gözü açık olan bir kişi, bir süre sonra mürşidini mutlaka görecektir. O'ndan sorduğu bütün suallerin cevabını mutlak olarak alır. İşte bu işlem rabıtanın tahakkukudur.

    Allah'a göre, bir insanın mürşidiyle aynı şehirde yan yana olmasıyla, arada sonsuz mesafeler olması neticeyi değiştirmez. Ve onların, kendi aralarındaki anlaşmalarında telefona da ihtiyaçları yoktur. Allah'ın televizyonu her ikisinde de çalışır. Allahû Tealâ, her ikisine de aynı şeyleri her zaman gösterir.

    Bir insanın manevî değerlere sahip olması, o insanın kalp gözünü ve kalp kulağının açılması demektir. Böyle şeylerden Kur'ân-ı Kerim bahsediyor mu? Bahsediyor.

    İşte A'raf 179'da Allahû Tealâ buyuruyor:

    7/A'RAF-179: Ve lekad zere'nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a'yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en'âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne) .
    Ve andolsun ki; cehennemi insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık) . Onların kalpleri (idrak hassaları) vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.

    Onlar bu hedefe, fuad hassasının hedefine ulaşamazlar. Kalp gözleri görmediği için, kalp kulakları işitmediği için fıkıh edemezler, idrak edemezler. Casiye 23'de de aynı husustan bahsediyor:

    45/CASİYE-23: Efereeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem'ıhî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten) , fe men yehdîhi min ba'dillâh(ba'dillâhi) , e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne) .
    Hevalarını (nefslerini) kendilerine ilâh edinenleri görmedin mi (habibim) ? Allah, onları bir ilim üzere dalâlette bırakır. Onların kalplerindeki sem'î (işitme) hassasını ve kalplerini (kalpteki idrak hassasını) mühürler ve onların kalplerindeki basar (görme) hassasının üzerine gışavet (isimli bir perde) çeker. Öyleyse (artık) Allah'tan sonra kim bu kişiyi hidayete erdirebilir? Hâlâ düşünmez misiniz?

    İşte mürşidler de müridler de, birbirlerini kalp gözü ile görürler ve müridin böyle bir hedefe ulaşabilmesi, onun devamlı rabıta yapmasına bağlıdır. Rabıtayı yapan bir mürid için, neticede mutlaka mürşidini görmesi söz konusu olur.

    Bir insan rabıtayı, müridse, mürşidi ile yapar. Ama mürşid olduktan sonra rabıta, Allah'la tahakkuk eder. O zaman Allahû Tealâ'yı görmek söz konusu mu? Evet! Allahû Tealâ, Zatı'nın görüleceğine dair birçok âyet-i kerimeler koymuş. Bir defa bütün sahâbenin, Allahû Tealâ'yı gördüğü, Yusuf Suresinin 108. âyet-i kerimesiyle kesinleşmiş.

    12/YUSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed'û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne) .
    De ki: 'Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah'ı görerek) Allah'a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah'ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.'

    Allahû Tealâ kendisini gören herkese 'şahit' ünvanını veriyor. Bu, Allah'ın Zatı'nda görme işlemidir. Allah'ın Zatı'nı görmektir. Bir kişi, Allah'ın Zatı'nı salâhta görür. Hakk'ul yakînin sahibi odur. İşte böyle bir insan, salâhta irşad kademesine tayin edilirse, o kişi mürşiddir ve mutlaka Allah'ı görmüştür. Allah'ın söylediklerini çoktan beri işitebilmektedir.

    kaynak:http://64.185.226.168/webs/mutlulugunsirri/rabita.htm

  • öğüt

    24.01.2004 - 16:46

    öğüt olarak ölüm yeter. hadis-i şerif

  • dadaş

    24.01.2004 - 16:21

    sıcak kanlıdırlar.erzurum soğuğuna rağmen sımsıcaktırlar...

  • kuantum fiziği

    24.01.2004 - 14:41

    bu konu hakkında Kur'an ne diyor? sorusuna ayetlerle cevap bulmak için güzel bir site..

    neden kuran ne diyor diyoruz?
    çünkü kur'an için Allah-u taala 'biz bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık'diyor.

    bakınız:
    http://65.122.110.233/webs/mutlulugunsirri/protonvenotron.htm

  • piri reis

    21.01.2004 - 21:39

    piri reis'in 1500'lü yıllarda çizdiği dünya haritası gerçekten çok ilginç.
    uzay adamlarının araştırması sonucu bu dünya haritası mısır'ın 500 km üstünden kuş bakışı çekilen fotoğraflarla tıpatıp aynısı.

    tayyi mekan diye bir şey duymayan insanlar elbette 'piri reis'e haritayı uzaylılar verdi' diyecekler.

    işte osmanlı çöküşten evvel böyle idi.

  • sevgi

    21.01.2004 - 21:28

    apsis ve ordinat sisteminde ordinatın üstünde bulunmanın yolu sevgidir.sevmektir.
    seversek mutlu oluyoruz.seversek negatife düşmüyoruz.

    sıfır sevgiden aşağı düşersek mutsuz oluyoruz.çünkü sıfır sevginin aşağısı nefrettir.aşağı indikçe nefret artar ve biz daha da mutsuz oluruz.

  • kuran-ı kerim

    21.01.2004 - 21:23

    HİCR-9:
    İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne) .

    Muhakkak ki; zikri (Kur'ân-ı Kerim’i) Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz.

  • kuran-ı kerim

    21.01.2004 - 21:22

    EN'AM-38:
    Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn(yuhşerûne) .

    Ve yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki; sizin gibi ümmet olmasınlar. BİZ BU KİTAPTA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK Sonra Rab’lerine haşrolunacaklar (olunurlar) .

  • akıl

    21.01.2004 - 21:07

    Allah'ın el-hakk ve el-adl esmasının gereği herkese eşit olarak dağıttığı nimet,müessese

    beyin ile aklı karıştırmamak gerekli diye düşünüyorum.

  • şeytan

    21.01.2004 - 18:44

    araf-27:
    Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumuş şeytânu kemâ ahrece ebeveykum minel cenneti yenziu anhumâ libâsehumâ li yuriyehumâ sev’âtihimâ innehu yerâkum huve ve kabîluhu min haysu lâ terevnehum innâ cealneş şeyâtîne evliyâe lillezîne lâ yu’minûn(yu’minûne) .

    Ey Âdemoğulları! Şeytan, sizin ebeveyninizi (anne ve babanızı) , onların ayıp yerlerinin görünmesi için elbiselerini soyarak, cennetten çıkardığı gibi sakın sizleri de fitneye düşürmesin. Muhakkak ki; o ve onun kabilesi (topluluğu) , sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Muhakkak ki; Biz şeytanları mü’min olmayanlara dost kıldık.

  • derin dünya devleti

    21.01.2004 - 18:14

    atilla akar'ın kitabının adı..

    yeni dünya düzeni'nin inşasını yürütün bir devlet türü...

    herkesin okuması gereken bir kitap.....

  • kara delik

    19.01.2004 - 23:26

    Karadeliklerde Enerji ve Hız:

    Hiçbir kitle, kendi âleminde ışık hızından daha hızlı hareket edemez; ama karadeliklere girmekte olan bu âlemdeki kitleler, bu âlemin kitlesi olmalarına rağmen; başka bir âleme geçiyorlar. Karadelikten içeri girdikleri andan itibaren, artık bu âlemde değiller. Başka âlemde oldukları için de hızları, ışık hızının ötesine ulaşıyor. Ulaşınca, ayrılmak mümkün oluyor. Partiküllerin birbirinden ayrılması söz konusu oluyor. Enerji, ışık hızının aşılmasından kaynaklanmıyor. Enerji zaten mevcut ve çektiği sistem, âlem değiştirdikten sonra; ışık hızının ötesinde bir hıza ulaşıyor; yani kütleler hüviyet değiştiriyor. Işık hızında diyelim ki; bir karadelik, bir sistemi çekiyor kendisine.

    Şimdi bir yıldızın, karadelik tarafından çekildiğini düşünelim. Yıldız bu âleme ait; yani sağ ve sol spinli bir çift elektrondan oluşan bir sistem. Genişletin bunu; mutlaka çift yaratılmıştır elektronlar, bir sağ spinli bir sol spinli olmak üzere; karşıt elektronlarla aynı standartlarda. Şimdi ne oluyor? Çekim öyle hızlı çekiyor ki; yıldızın kütlesi evvelâ bu âleme ait çekilmeye başlanmış, bu çekim gücü arttıkça, ışık hızına ulaşılıyor. Işık hızında elektronlarla karşıt elektronların ağırlığı eşit oluyor. Normal bir kütlede bütün elektronlar, karşıt elektronların iki katı ağırlığın sahibidir. Devir sayısı da iki kattır; ama karşıt elektronlar, negatif ağırlık taşırlar. İşte bu sistemde harekete geçen bir yıldız, o karadelikten içeriye girerken, bu âlemin kütlesi olarak girer. Ama ışık hızına ulaştığı zaman, elektronlarla karşıt elektronlar dengede değildir. Elektron devir sayısı ile karşıt elektron sayısı, dengeye gelince söz konusu olan hız, saniyede 300.000 km'lik ışık hızıdır.

    Çekim orada bitmiyor, devam ediyor. Devam edince, hız sınırı aşılıyor. Aşılınca, normal bir standartta, asla dönüş söz konusu; yani bu âleme ait olan bir madde, karşıt âlemde sonsuz hızda hareket haline gelebilir. Öyleyse ışık hızı aşıldıktan sonra, tekrar elektronların iki kat devir hızına ulaşması, karşıt elektronların elektronların yarısı kadar devir hızına ulaşması söz konusu. Ama bu başka bir âlemde vücut bulduğu için, aslında oradaki maddenin tam zıttı bir işlemi ifade eder. Oradaki elektronlar, karşıt elektronların yarısı kadar hıza sahipler. Halbuki bizim âlemimizde, elektronlar kaşıt elektronların iki katı hızındalar. Bizim âlemimizdeki elektronlar, oradaki karşıt elektronlar hüviyetine giriyor; karşıt elektronlar, elektron hüviyetine giriyor. Ve oradaki karşıt elektronlar hüviyetine giren bizim bu âlemdeki elektronlarımız, o kendisinin karşıt elektronunun iki katı ağırlığına sahip olduğu için, ışık hızının ötesinde sonsuz hıza ulaşıyor yıldız.

    Bu, eşyanın tabiatına son derece uygun bir sonuç ve sonsuz hızla yıldızı yutuyor karadelikler. Ve bu yutuştan sonra, bu hız söz konusu ve görünmez oluyor kitle. Işık hızını aşan kitle görünmez oluyor. Zahirî âlemden berzah âlemine geçen yıldızın kitlesi, orada yok oluyor. Aslında kütle var; ama artık bir kara madde. Hızı bir süre daha devam ediyor sonsuz hız ve sonra orada, o âlemde bir kara madde standartlarında bir sistem oluşuyor. Böyle bir dizaynın o standartlarda kalması da söz konusu değil. Başka bir sebeple, bu denge bozuluyor ve o âleme çekilen nesne, orada öyle bir kara madde oluyor ki; o artık hiç bir âleme ait değildir. Hiç bir âlemde algılanamaz.

    kaynak:http://65.122.110.233/webs/mutlulugunsirri/karadelik.htm

  • şeytan

    19.01.2004 - 22:54

    şeytanın en iyi dostları ona inanmayanlardır.

  • imf

    17.01.2004 - 18:12

    imf ile ilgililinkler

    NosTree © CoolDev.Com Her şey baştan PLANLANDI yazı dizisi
    Oyun İçinde Oyun 1 -Her şeyi bilen IMF...
    Oyun İçinde Oyun 2 -BDDK ciftlik gibi
    Oyun İçinde Oyun 3 -BDDK imparatorluğu
    Oyun İçinde Oyun 4 -40 milyar dolar kredi boşa gitti
    Oyun İçinde Oyun 5 -IMFnin işbirlikçileri
    Oyun İçinde Oyun 6 -Pamukbanka el koyulması
    büyük tepki çekti
    Oyun İçinde Oyun 7 -IMF istiyor şirketler satılıyor
    Oyun İçinde Oyun 8 -IMF 32 ülke batırdı...
    Oyun İçinde Oyun 9 -Baş icra memuru Derviş..
    Dünya Bankası ve IMF in Gerçek Yüzü
    Kurullar, Yönetişim ya da Her Neyse...
    Üst Kurullar Kimin İçin Önemli?
    Artık üst kurullar yönetiyor
    Tarıma kurul darbesi
    Kaynak transferini rahatlatacaklar
    İşte Imf In Korkunç Tuzağı
    IMF ve Türkiye
    IMF in 'Tütün Yasası' çıktı
    IMF ve Tarım Politikaları
    Türkiye'de büyüyen dev: İşsizler ordusu
    Küresel Sistemde Borç Krizi
    - Yoksulluk ve IMF
    IMF Politikaları Yoksullaştırıyor
    IMF Politikalarının
    Çeşitli Ülkelerdeki Sonuçları
    Gelişmekte olan ülkeler ve IMF

    bakınız.
    kaynak:http://65.122.110.233/webs/ekonomi/referanslar.asp? type=2

  • satanizm

    17.01.2004 - 17:46

    kılavuzu karga olanın burnu pislikten(çöplükten) kurtulmaz

  • barbaros hayreddin paşa

    17.01.2004 - 16:29

    PREVEZE DENİZ SAVAŞI ve BARBAROS HAYRETTİN PAŞA

    Andrea Dorya yaptığı hesaplamaların sonunda görüyor ki; o mevsimde kendisi rüzgarı arkadan alacak, mutlaka Osmanlı donanmasını perişan edecek. Andrea Dorya'nın gemileri Osmanlı'nın 3 katı. Askeri de bununla paralel olarak gene 3 katı; ama Andrea Dorya sinirli, Andrea Dorya zaferden emin degil, huzursuz.

    Osmanlı'yı tanımayanlar ona diyorlar ki;
    -Neden bu kadar huzursuzsun? Onların 3 katı askerin var. Rüzgarı da arkadan alacağın kesin. Gemilerin de yüksek bordalı. Onları duman edersin.

    Andrea Dorya;

    -Beni düşündüren bir husus var. Onlar Osmanlı, ölüme koşuyorlar, bunu anlayamıyorum. Şehit olmak diye bir şeyden bahsediyorlar. Herkes savaşta ölmeye koşuyor. Bizim aramızda böyle insanlar yok.

    Savaş başlıyor. Sabahleyin rüzgarı arkadan alan Andrea Dorya'nın donanması, Osmanlı donanmasını perişan ediyor. Çok şehit veriyoruz; ama öğleden sonra herşey değişiyor. Bu sefer Osmanlı donanması rüzgarı arkadan almaya başlıyor ve ortalık kararana kadar Andrea Dorya'nın işi bitiriliyor. Osmanlı donanması galip geliyor. Acaba Osmanlı nasıl galip gelmişti biliyor musunuz?

    Barbaros Hayrettin Paşa sabaha kadar uyumamış ve Allahû Tealâ'ya, Allah'ın bir evliyası olarak demiş ki: 'Ya Rabbi! Ben i'lay-ı kelimetullah için savaş veriyorum. Şanım artsın diye, onları öldüreyim diye, onlara hakim olayım diye değil. Onlara adalet götüreyim diye savaş veriyorum. Böyle olup olmadığını sen benden daha iyi bilirsin. Eğer öyle değilse benim emanetimi al, öyleysem bana yardım et.'

    Allahû Tealâ Barbaros Hayrettin Paşa'ya buyurdu ki: 'Gemilerin bordasına 'Allah rüzgarları dilediği zaman başka istikametlerden estirir' âyetini yaz.'.

    Bütün donanma gemilerine, bütün donanmaya yazıldı. O gece şafak sökmeden evvel, savaş başlamadan evvel bütün donanmaya yazıldı. 'Allah rüzgarları dilediği zaman başka istikametlerden estirir.' Öğlene kadar tabiat hükmünü inzal etti. Andrea Dorya'nın donanması rüzgarı arkadan aldı, saldırısını tamamladı ve çok şehit verdik. Çok insan Allah'ın yanında en mümtaz yerini aldı şehit olarak; ama öğlenden sonra Allahû Tealâ Barbaros Hayrettin Paşa'ya verdiği sözü tuttu ve rüzgar Osmanlı donanmasının arkasından gelmeye başladı. Bunun neticesi de Osmanlı'nın zaferi kazanmasıydı.

    kaynak:http://64.185.226.168/webs/osm/osm_hikayeler.shtml

  • barbaros hayreddin paşa

    17.01.2004 - 16:19

    BARBAROS HAYREDDİN PAŞA
    .
    Barbaros Hayreddin Paşa, 1478 yılı civarlarında Midilli'de doğdu. Aslen Vardar yenicesinden olan babası Yakup Ağa, bir Osmanlı sipahisiydi ve 1461 yılında Midilli'nin fethi sırasında Fatih Sultan Mehmed ile birlikteydi. Asıl adı Hızır olduğu halde Barbaros ve Hayreddin lakaplarıyla tanınır. Batılılar havuç rengine çalan kırmızı sakalından dolayı, ağabeyi Oruç'a verdikleri 'Barbarossa' adını daha sonra Hızır içinde kullandıklarından Barbaros diye tanınmış, Hayreddin lakabını ise kendisine Yavuz Sultan Selim takmıştır.

    Barbaros Hayreddin Paşa, kardeşleri İlyas ve Oruç ile beraber birçok deniz savaşında bulundu. Diğer kardeşi İshak ise Midilli'de kaldı. Barbaros Hayreddin Paşa, Cezayir seferine Oruç Reis ile birlikte çıktı. Cezayir'in fethedilmesinden sonra Oruç Reis, Cezayir'e Bey oldu. Barbaros Hayreedin Paşa, İshak ve Oruç Reis'ler şehit olunca Cezayir Beyliği'ne atandı. Beylerbeyi ünvanını alan Barbaros Hayreddin Paşa, İstanbul'a gelip 1534 yılında Kaptan-ı Derya oldu.

    Bir çok zafer kazanan Barbaros, Avrupa'da nam saldı. Avrupalılar çocuklarını Barbaros geliyor diye korkutur hale geldiler. 5 Temmuz 1546 tarihinde vefat eden Barbaros Hayreddin Paşa, sağlığında Beşiktaş'ta yaptırdığı medresenin yanındaki türbesine defnedildi. Onun ölümü için 'Mate reisü'l-bahr-Denizin reisi öldü' denildi. Barbaros Hayreddin Paşa zamanında Osmanlı denizciliği gücünün zirvesine ulaşmış, onun mektebinde yetişen değerli denizciler ve teşkilatlı tersane sayesinde bu güç varlığını bir süre daha devam ettirmiştir.

    Barbaros Hayreddin Paşa, alim ve cesur bir komutandı. İri yapılı ve kumral tenliydi. Saçı, sakalı, kaşları ve kirpikleri çok gürdü. Ömrü denizlerde geçtiğinden Rumca, Arapça, İspanyolca, İtalyanca ve Fransızca gibi Akdeniz dillerini çok iyi bilirdi. Çinili Hamam kendisine aittir. Oğulları Mehmed Paşa, Hasan Paşa ve Vali Paşa'dır.

    kaynak:http://www.osmanli700.gen.tr/kisiler/b6.html

  • mutluluk

    14.01.2004 - 18:47

    mutlu olmayı herkes ister.çünkü herkesin hakkı.ama herkes hakkına kavuşmak için vazifesini yapmalıdır.
    şu dünyada mutlu olmayı istemeyen insan yoktur sanırım.
    bu sitede olan arkadaşların tamamı da mutlu olmak ister.her insanın istediği gibi.ama mutluluk hakkında neden az yazı yazıyoruz? hayattan beklentimiz MUTLULUK DEĞİL Mİ?
    yoksa mutlu olmak istemiyor muyuz?

  • kaza

    11.01.2004 - 22:42

    kaza,kendi cüz-i irademizle işlediğimiz olaylardır.
    kaza ile hayır veya şer bir fiili işleyebiliriz.
    mahşer günü ise bizim akibetimizi sevaplarımızın veye günahlarımızın çok olması tayin edecektir.

  • osmanlı imparatorluğu

    11.01.2004 - 21:54

    PREVEZE DENİZ SAVAŞI
    ve BARBAROS HAYRETTİN PAŞA

    Andrea Dorya yaptığı hesaplamaların sonunda görüyor ki; o mevsimde kendisi rüzgarı arkadan alacak, mutlaka Osmanlı donanmasını perişan edecek. Andrea Dorya'nın gemileri Osmanlı'nın 3 katı. Askeri de bununla paralel olarak gene 3 katı; ama Andrea Dorya sinirli, Andrea Dorya zaferden emin degil, huzursuz.

    Osmanlı'yı tanımayanlar ona diyorlar ki;
    -Neden bu kadar huzursuzsun? Onların 3 katı askerin var. Rüzgarı da arkadan alacağın kesin. Gemilerin de yüksek bordalı. Onları duman edersin.

    Andrea Dorya;

    -Beni düşündüren bir husus var. Onlar Osmanlı, ölüme koşuyorlar, bunu anlayamıyorum. Şehit olmak diye bir şeyden bahsediyorlar. Herkes savaşta ölmeye koşuyor. Bizim aramızda böyle insanlar yok.

    Savaş başlıyor. Sabahleyin rüzgarı arkadan alan Andrea Dorya'nın donanması, Osmanlı donanmasını perişan ediyor. Çok şehit veriyoruz; ama öğleden sonra herşey değişiyor. Bu sefer Osmanlı donanması rüzgarı arkadan almaya başlıyor ve ortalık kararana kadar Andrea Dorya'nın işi bitiriliyor. Osmanlı donanması galip geliyor. Acaba Osmanlı nasıl galip gelmişti biliyor musunuz?

    Barbaros Hayrettin Paşa sabaha kadar uyumamış ve Allahû Tealâ'ya, Allah'ın bir evliyası olarak demiş ki: 'Ya Rabbi! Ben i'lay-ı kelimetullah için savaş veriyorum. Şanım artsın diye, onları öldüreyim diye, onlara hakim olayım diye değil. Onlara adalet götüreyim diye savaş veriyorum. Böyle olup olmadığını sen benden daha iyi bilirsin. Eğer öyle değilse benim emanetimi al, öyleysem bana yardım et.'

    Allahû Tealâ Barbaros Hayrettin Paşa'ya buyurdu ki: 'Gemilerin bordasına 'Allah rüzgarları dilediği zaman başka istikametlerden estirir' âyetini yaz.'.

    Bütün donanma gemilerine, bütün donanmaya yazıldı. O gece şafak sökmeden evvel, savaş başlamadan evvel bütün donanmaya yazıldı. 'Allah rüzgarları dilediği zaman başka istikametlerden estirir.' Öğlene kadar tabiat hükmünü inzal etti. Andrea Dorya'nın donanması rüzgarı arkadan aldı, saldırısını tamamladı ve çok şehit verdik. Çok insan Allah'ın yanında en mümtaz yerini aldı şehit olarak; ama öğlenden sonra Allahû Tealâ Barbaros Hayrettin Paşa'ya verdiği sözü tuttu ve rüzgar Osmanlı donanmasının arkasından gelmeye başladı. Bunun neticesi de Osmanlı'nın zaferi kazanmasıydı.

    kaynak:http://64.185.226.168/webs/osm/osm_hikayeler.shtml

Toplam 149 mesaj bulundu