Gün, taş sokaklarda doğar,
Çocukların çığlıkları kaldırımları titretir.
Senin ellerin ellerime değdiğinde
Taş duvarlar titrer, gökyüzü sessizleşir.
Sevdan, ekmeğin tuzu kadar sade,
Sen, gülüşünle sarardı odalarım,
Ve ben, sokak lambalarının titrek ışığında
gözlerini uzaktan izlerdim.
Elimde kalem, cebimde umut,
Ama ellerimde sadece yoksulluğun soğuğu vardı.
Senin ismini anınca bile,
bir yurdun nefesi doluyor ciğerlerime.
Toprağın kokusu, rüzgarın çıplak serinliği,
bir halkın içten yarası gibi yayılıyor içime.
Seni sevmek, yalnızca bir gönül işi değil,
Sabahın buz gibi ayazı yüreğimi vardiyaya kaldırıyor,
senin adın tarlalara düşen ilk ışık gibi yayılıyor.
Bir kente bakarken seni düşünüyorum:
kime el uzatsak, orada bir parça sevdamız büyüyor aslında.
Sen, halkın içinden çıkan en sessiz güç gibisin;
Demir kapılar açılınca değil
Senin adını içimden geçirdiğim anda başlar sabahım.
Geceler koğuşun taş duvarında çoğalır
Bir karanlık olur bir umut olur
Senden gelen tek bir haberle aydınlanır.
Sen gelince,
İçimdeki şehir birden büyüyor.
Sokaklar ışıkla doluyor,
Her taş, her kaldırım senin adını fısıldıyor.
Gözlerin,
Seninle başlar her sabah,
Taş sokakların sessizliğinde,
Dumanı tüten bacaların ardında
Gözlerimde senin izini sürerim,
Ve her adımım, bir halkın umut ağırlığını taşır.
Sen başka birine gülüyorsun şimdi,
ben, gecenin boşluğunda
senin adını içime gömüyorum.
Hayat, ikimize aynı kapıyı açmadı;
sen ışığa yürüdün,
ben karanlığa sıkıştım.
Sen vardın, sabahın ilk ışığında tarlalarda,
Çorak toprağın suskun bağrında filizlenen umutlarda.
Ellerimde ekmeğin sıcaklığı,
Yüreğimde senin adıyla çarpan bir ateş vardı.
Sen vardın, köy yollarında rüzgarla dans eden,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!