Son Gürlük

Trabzon hurması ağacına döndüm
Tüyüm tüsüm döküldü, yapraksız kaldım
Yine de meyvaya duruyorum bu cıbıl halimle
Tepeden tırnağa
Turuncu turuncu
Kütür kütür
Bu benim sonbaharım
Bu benim son gürlüğümdür

Rüzgar İle Konuşma

Güneyden mi geldin böyle, nedir
Portakal kokusu avuçlarında

Bu limon çiçeği ne saçlarında

Söyle durur mu o sıcak sihir
Turuncu renklerle dal uçlarında

Adını Funda Oteli Koy

Adini funda oteli koy
Aklindan gelip gecen bir yazin
Ve aksam guneslerinde orda burda
Bir deniz kiyisinda, eski bir yikintida
Ince ince gezinen turuncu adamlarin.

Adini funda oteli koy
Sevdamizin da adini
Ayaklari dibinde gun batiminin.
Ve agzinda binlerce gunesin tadi

Ahlaksızlık

artık zamanın da üstünde şık bir şehirde
mazgallara kapatılmış, büyüyemeyen çocuklar için
kafatasları çelikten adamların şarkılarını
ya da rahibe pelerini altına gizlenmiş,
gözleri irin torbalarıyla kanlı şeytanları
bir ruhun turuncu mihrabına getirip
ordan aşağı atmalı..
sisle örtülü bir tanrı yüzünde ortalık
henüz
güpegündüz bir şalla sarıldıysa dörtnala

Üçüncü İblis

ketum kuyu:
yaratığın içindeki uçurum, ruhuna doğru genişleyen
büyünün, ılınan gizligeçit; morsuz. ümit düşkünü yan-
gın, esriyerek kendi kumandanlarından. rüzgarın yele-
lerinde turuncu atlar, dörtnal geçtiler gri-tül kan-
yonlarını. kopya ölüm, yayıldı, dökülen yağmur gibi
bir mürekkep şişesinde yıllarca saklanan, çıkarsız
aşka.
baştan çıkardı koku, dudaklarını.
baştan çıktı bahar.

Seni Günlere Böldüm....

Seni gunlere boldum, seni aylara
Daha yillara, yuzyillara bolecegim
Ve her zaman soyleyecegim ki beni anla
Boyle eskitilmis de olsa bu kalbi
Minesi çatlamış bir diş gibi durduracağım karşısında.

Şiirler söylenir, şiirler biter
Biz bu sevdayı neresine sakladıktı sen ona bak da
Kahverengi avuçlarına mi gözlerinin
Tam oradan mi kahverengi yağan bir aydınlığa.

Ağrı

O günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç dünya için.
Rüyalarım tüller ve silahlardan bu yana sisli.
Kıvrılıp giden dalgın bir yol, yolda eski bir taş,
Limanda bağlı bir tekne, yosunlu bir halat gibi durdum.

Uzağımda açık denizdi o yürüdü gitti.
Ben kıyıda ıssız bir ev, ince boğazda gıcırdayan tahta iskele,
iskelede bir lastik, az ilerde turuncu bir şamandıra,
İçimde kuzeyden bir hatıra aksiyle durgun suya vurdum.

Son Sen

şiddetle ihtiyacım var beni öpmene
dudakların dudaklarımı hacize gelsin
dokun! dokun! dokun etime,
etimle süslensin ardıç gözlerin
akşam olup da delikanlılar siyah giydiler mi
(dışavurumcu zifir ve seni seviyorum)
turuncu soyundu mu orospu karılar ve dönmeler
bir şelale çalarım en yakın vitrin camını kırıp
ceplerimde bahar şiirleri ve ilkokul öğretmenleri
en güzel sesleri çizip anahtarımın kenarıyla

Sen Mi Geldin?

Hasretin beni hasta eyledi
Derdimin dermanı Şah sen mi geldin?
Bu garip gönlümün bağı bostanı
Ayvası turuncu Şah sen mi geldin?

Bülbüller ötüyor dostun bağında
Arzularım kaldı onun ilinde
Ellerim zincir cellat yolumda
Kollarım çözmeye dost sen mi geldin?

Bir Yaz Gecesi Gülümsemesi

-I-

Son konuk olacağım uyuyan kurşun gövdende
gözcü sudan ve terli topraktan başka

bir de yuvarlak turuncu ve asi memelerin.

-II-

İki gözün olacak bakan irdeleyen yüzünde

Renklerin Dili

Pembeler içinde geldin dünyaya
Masmavi umutlarla kucaklandın
Yeşillerde uzandın huzura
Lacivert gecelerde kanatlandın
Kırmızılarda vuruldun aşka
Sararmış mevsimlerde kanadın
Turuncu iklimlerde yokluğa
Kahve gözlerde ayrılığa
Griye çalan sabahlarda yalnızlığa boyandın
Gün oldu mor yataklarda seviştin

Baharın Geldiğini Neden Bilelim

Baharın geldiğini neden bilelim
Bir gül bitmiş yapracığı düzgündür
Esen saba zülüfünden tel alır
Deli gönlüm bir yörüğe vurgundur

Dostumun yaylası derler bu dağı
Koynunda bitmiş de turuncu bağı
Yarim yaylamağa gelmiş otağı
Canım sana bu yaylalar vurgundur

Hasretinle Beni Hasta Eyledi

Hasretinle beni hasta eyledi
Şu garip gönlümün bağı bostanı
Ayvası turuncu yar sen mi geldin
Halımı sormaya dost sen mi geldin

Bülbüller ötüyor dostun bağında
Arzum yarım kaldı göğsün ağında
Ellerim kelepçe cellat uğrunda
Kollarım çözmeye yar sen mi geldin

Bir Güzelin Mecnunuyum Efendim

Bir güzelin mecnunuyum efendim
Hasretinden dertli sinem dağlıdır
Ne gündüzüm gündüz ne gecem gece
Benim gönlüm şu güzele bağlıdır

Yanaklar dopdolu imiş gül ilen
Aklım aldı serbest serbest salınan
Elin yari yeşil geymiş al ilen
Benim yarim sade geymiş bellidir

Bir Selam Geldi O Nazlı Yardan

Bir selam geldi de o nazlı yardan
Ne imiş efkarı sormak muradım
Duydum gene gonca güller perişan
İnip bahçesinde dermek muradım

Çaylak çılgın gibi göllerden kalkar
Ala geyik gibi yüksekten bakar
Ayvası turuncu burnumda kokar
Soyunup koynuna girmek muradım

Çeşit Çeşit Bağlamışsın Başını

Çeşit çeşit bağlamışsın başını
Uydurmuşsun zülfe hilal kaşını
Korkarım ki bulamamışsın eşini
Zülfü gerdanına turmalı gelin

Ben seni severim ne heves ile
Geçirttin ömrümü kara yas ile
Bir çift çorab ile yırtık mest ile
Bastığım yerlere sormalı gelin

Kayseri Tarağını Başına Sokmuş

Kayseri tarağını başına sokmuş
Eğdirmiş efeyi püskülü takmış
Ağ ellere al kınalar yakmış
Yanal elma gümüş yüzün üstüne

Elinde diziyor mercanla inci
Gören yiğitlere veriyor sancı
Ne güzel domurmuş narı turuncu
Topak topak koymuş döşün üstüne

Karanlıkta Nakış İşliyor Kızlar

Karanlıkta nakış işliyor kızlar
Kızlar yasak düşlerde yalnızlar

O şakalarında saklı elması
Büyüten aynalarında çatlağı

Yalnızlar

Mor bir ayrılığa gazel söyleyen
Turuncu bir aşkla lacivert kedere

Sıdkla Baktım Da Güzelin Genci

Sıdkla baktım da güzelin genci
Ağzının içinde dişleri inci
Al Yusuf alması Aydın turuncu
Göğsü katar katar düğmeli gelin

Utanma perdeyi kaldır aradan
Kusursuz yaratmış seni Yaradan
Kaşın gözün görünmüyor karadan
Kaşları gözleri sürmeli gelin

Sabahtan Uğradım Ben Bir Güzele 3

Sabahtan uğradım ben bir güzele
Vasfını medh eden dil incinir mi
Zülfünü o ala gözün üstüne
Tarayıp toplayan el incinir mi

Benim yarim şu dünyada birinci
Aklımı başımdan aldı görüncü
Almayı ayvayı narı turuncu
Dördünü götüren dal incinir mi