Hâr U Hâşak-I Der-İ Yâri Getürdükce Sabâ
Hâr u hâşak-ı der-i yâri getürdükce sabâ
Kabrüm üstinde bulur serv ü semen neşv ü nemâ
Hâyil olsa hüsnüne zülfün tolar ‘anber cihân
Tâb-ı hûrşîd olmasa olur beli sünbül hevâ
Kuşca cânum sîne-i kabrine cevr âzâd kıl
Küşte-i ‘ışka buyurmaz mezheb-i gam kan-behâ
Oklarun bana irişüp kol kanad olmış durur
Zülf-İ Siyehi Gerden-İ Billûra Sarılmış
Zülf-i siyehi gerden-i billûra sarılmış
Bir perdedür ol âyine-i nûra sarılmış
Mir’ât-i bünâgûşı kenâr-i hat-i nevde
San subh-i hafâdur şeb-i deycûra sarılmış
Gam merhemi kim rîze-i elmâs ile meshûk
Feryâd ki zahm-i dil-i mahrûra sarılmış
Hâl-i siyehi ‘ârız-i hurşîd-ziyâda
Dağılan Gül
ne söylersen söyle bu aşk ikimizindi
ikimizindi bir zamanlar aynı gökyüzü
bir samanın tutuşması gibi olan şey
biraz erzurumdu biraz rize biraz mardin
geniş, dingin, sürekli bir yurt gibi
ne söylersen söyle rüzgardır duyan
düşleri çağıran iri siyah gözleriyle
ve yanıbaşımızda mutlu kalan ne var ki
belki bir kuş akşamın ölü ağzındaki
Papatyalar Yorulur
sevemem, süngerci vurgun yer güneyde, deniz
üstüne kapanır
gözlerimden köpek balıkları geçer, dudağım uçuklar
ahtapotlar yapışır sözcüklerime, dilim tarazlanır
ağzım kurur, sıcak poyrazla boğulur deniz kızları
antalya da sıkar, yaz akşamları faytonlarını çalar kaçarım
sevemesem mum yakarım yatıra, ihtiyarla dost olurum
çaputlarımı bağlarım o ağacın dallarına, allı yeşilli
Coşar Koç Yiğitler
Coşar koç yiğitler coşar
Taştan taşa ceylan koşar
Bu diyarda aslan yaşar
Oh oh oh oh taze güller
Ne güzeldir bizim eller
Eser ince serin yeller
Edirne'yi Ardahan'ı
Kars'ı Erzurum'u Van'ı
Bumerang
Ankara’yı bir geçsem
Karaşın gurbetime doğru
Geçtiydim
Erzurum’du
25 yaşımdı esen
Kıştı kinini kustu
hakiayaz tonunda
“Beni bir avcı vurdu”
tüfek çattı postumda
Bi Tane Daha
bu yürek, kahpe yürek, yetim yürek, yoksul yürek
hani şu uzun havalarda, bozlaklarda, mayalarda
iflah olmaz türkülerde tüten
hani şu insanı kahreden canım
kurşun misali delip geçen
kurşun misali çöken
bu yürek, yetim yürek, yoksul yürek
binbir yerinden yaralı, binbir yerinden yamalı yürek
bir yanı tanrı, bir yanı kul
Dil Oldı Güm-Sürâg-İ Deştgâh-İ ‘Aşk Ü Hayrânî
Dil oldı güm-sürâg-i deştgâh-i ‘aşk ü hayrânî
Ki gerd-i hâtır-i ‘uşşâkdur rîg-i beyâbânî
Gönül bâr-efgen-i gafletdür ol vâdîde kim anda
İder bîdâr savt-i pây-i mûrân çeşm-i düzdânı
Derâ-yi kârvânı savt-i Mansûr-i ene’l-Hak-gû
Metâ’-i nâ-revâcı küfr-i mahmil-zîb-i San’ânî
İder her zahm-i pâyı âteşîn-gird-âb-i bahr-i ‘aşk
Karanfil Iv
yoluma düştün
kan kırmızısı karanfil
işte bu yüzden
incecik parmaklarının ucunda
türküler
biçiyor alnımı ortasından
dağlara vuruyorum göğsümü
Müjdeler Âfâka Kim Lutf-İ Hudâ-Yi Lâ-Yenâm
Müjdeler âfâka kim lutf-i Hudâ-yi lâ-yenâm
Virdi ser-tâ-ser cihâna inbisât-i şevk-i tâm
Rûşenâyî-bahş olup zulmet-nişînân-i gama
‘Arz-i mihr itmekde her gün çerh ber-vefk-i merâm
Kalmayup âyîne-i dilde küdûretden eser
İn’ikâs-i rûy-i handânı bedîd oldı tamâm
Âşkâr oldı verâ-yi perde-i eflâkden
Kadrini Bilen Görse Hilâl-İ Ramazânı
Kadrini bilen görse hilâl-i ramazânı
Mihrâb idinür secde-i şükr itmege anı
Ahsente zihî mâh-i mübârek ki tulû’ı
Pür-behcet ü şevk itdi dil-i tâ’atiyânı
Cerm oldı fetîl-i siyeh-i şu’le-i gufrân
Geldükde çerâg-i mehe nûr-i samedânî
Çün pîr-i riyâzet-keş-i nûrânî-i tevhîd
Bâreka''llâh Zihî ‘Âtıfet-İ Settârî
Bâreka'llâh zihî ‘âtıfet-i settârî
Gamun oldı mütevârî-i ‘adem âsârı
Kalmadı âyîne-i dilde küdûretden eser
Oldı saykal-zede-i dest-i safâ jengârı
Bâg-i dehrün bu meserretle degül müsteb’ad
Olsa üşkûfe-nümâ nâ-be-mahal eşcârı
Muhtefî idi ‘arûs-i tutuk-ârâ-yi emel
Çaylar Şirketten
İstanbul - Ankara - Kayseri
Adana - Antep - Mardin
Bursa - İzmir - Bodrum
üç yıldır gider gelirim
302 Mercedesin arka koltuğunda
ne yattığım yer belli
ne içtiğim su
gecem saçları ağarmış bir mavi kuş
gündüzüm anıları yitik bir yeşil rüzgar
gider gelir üç yıldır içimde
Rize Ve Zincirlikuyu
Hindistan'da sığırlar sokaklarda dolaşır. Kutsal oldukları için kimse onlara dokunmaz. Türkiye'de de insanlar kural bilmeden, düzen tanımadan sokaklarda dolaşır. Biz de onlara kimse dokunmaz. Bizim ülkemizde de insanlar kutsaldır. Şehirlerimiz solunum yetmezliği çeken hastalar gibi. Nefes aldırmazlar insanlara. Şehirler, şehirlerimiz ne açık hava müzesidir ne de açık hava tiyatrosu. Kuralsızlığın sahnelendiği merdiven altı bir atölyedir şehirlerimiz. Rize, Zincirlikuyu mezarlığından bile daha yaşanabilir bir yer değildir ve buradan Rize belediye başkanına sesleniyorum: Rize, Zincirlikuyu mezarlığından en azından daha yaşanabilir bir yer olsun. Çam ağaçlarıyla dolu, toprakla barışık, çiçekle bezenmiş, herkesin boyunun ölçünü bildiği bir yer olsun. Rize ne beton yığını ne araba mezarlığı ne de insanların yemek sonrası genirip durduğu bir yer olsun. Dağlarıyla, dereleriyle, deniziyle küsmüş, kuzuları sadece midesinde gören bir halkla bütünleşmiş bir şehirdir Rize. Binalarının içinin koktuğu, insanlarının etle, kumaşla, parayla yıkandığı ve her gün yüreğim temiz diyen insanlarının yaygaraya verdiği bir şehirdir Rize. Bu şehir akbabalara yeterince tat vermedi mi sizce? Ne zaman bu şehirden insanlar tat alacak sorarım size? Sokaklarının labirenti andırdığı bu şehirde, aydınlığa açılan bir kapı yoktur. Tüm kapılar tüpçüye, sütçüye, lahmancuncuya açılır bu şehirde. Rize, Fransız balkonlarından lümpenliğin bir tanga misali sarktığı şehirdir. Rize, donsuzluktan tangaya geçmiş ve bu sayede çağdaşlaşmış bir şehirdir. Rize, yüzyıl sonra umut vadeden bir şehirdir. Köylüler en azından evinin yanında bir bahçe yapar. Bizim şehirliler köylüleri beğenmez ama; evinin yanındaki çöp kutusuyla yaşar. Bu yüzden şehirlimiz çöp gibi ince olmak ister. Şehirlimizin bildiği en güzel doğal manzara çöp dağlarıdır. O da bu yüzden çöp gibi incelmek ister; güzelleşmek ister. Bu ülkenin en medeni canlıları ayılardır. Bal yer, armut yer, balık yer. Şehirliğimiz gibi hak yemez... Çöp gibi de incelmeye çalışmaz. Bir pislik olmaya çalışmaz ya da bir domuz jambonu gibi olmaz. Rize, bir köy mezarlığı kadar güzel olsun, bu şehir adam oldu diyeceğim. En azından hortlamış gibi kimse barındırmaz. Bu bile yeter.
Muhteşem Şehir Rize
Kendine has çok güzel, sessiz sakin ve aziz,
Yeşil maviye komşu, muhteşem şehir Rize!
Manzaran eşsiz senin, yemeklerin çok leziz…
Yeşil maviye komşu, muhteşem şehir Rize!
Gökyüzüne yakınsın, kartallar sana konar,
Heybetli görkeminle, yıldızlar sende yanar.
Ozanlar seni söyler, âşıklar seni anar.
Yeşil maviye komşu, muhteşem şehir Rize!
Ru-Yi Derya Rizan Olmuş Rivayete Göre
Ru-yi derya rizan olmuş rivayete
Rize rize nasir etmiş eşk-i sürurlarını
Lemsettikçe aşkın şûlelerine
Dûzah gibi görmüş bakanlar sularını
Rize Güzellemesi
Gönül göklerinin kuzey yıldızı
Ezelden ebede akarsın Rize! ...
Gurbete düşene yürekte sızı
Hasretin köz olur, yakarsın Rize! ...
Yeşilden maviye uzar gidersin
Bazen mutluluksun, bazen kedersin
Göreni kendine âşık edersin
Efkârlı gözlerle bakarsın Rize! ...
Rize..
Ey rize güzel rize
Son kez dönüp bakarım
Sende bır sevdığim var
Kılına zarar gelse
Dönüp seni yakarım..
Rize
Ovit tepesinde bekleyen yiğit
Şeref sensin şöhret sensin şan sensin
Hemşin adabıyle karılan şehit
Rize sensin aza sensin can sensin
Vatan sensin Bayrak sensin Kan sensin
Serv-i revan servi kamet duruşun
HAKKA salat HAKKA selam görüşün
Ya istiklal ya istikbal varışın
Rize sensin aza sensin can sensin
Rize
Yağmur yağar ince ince..
Gönlüne dolar derince,
Baş, göğe erer serince....
Denizle dağ, işte RİZE
Yağmuru hareket dolu,
Suları bereket dolu,
Taşı, başı sanat dolu...
Gizemi çay, işte RİZE