Öfke
Razı mısın olmasın kaşı gözü simanın?
Hiç bir değeri yoktur,öfkesi yok imanın!
1977
Sevgili Gençlik
Öyle parçalandım ki ömrümde
Sevgiyle öfke arasında,
Sevgimi öfke vurdu
Öfkemi sevgi kaçırdı
İçim parçalandı arada
Bi de bi gün baktım gökyüzüne bir bayram gecesi
Bi kestane fişeği açmıştı yedi rengimden
Yağıyorum çocukların üstüne
Gizi Kazınmış Aynada Yüzyüze Geldiler
Pencerede elmas tanecikler ve çevresinde delikler. Göz için. Deli. Çöl faresi. Kum bekçisi. Cımbız gözlü. İğne burunlu. Eskiden bir yıldızmış. Göğünü yitirmiş. Kumda şimdi. Falına bakıyor. Yeniden dönecek mi? Taneleri kimi zaman tek çıksın diye sayıyor. Olmuyor, çift çıkıyor. Bazen 'çift' tutuyor içinden. Bu kez de tek çıkıyor.
Bulamıyor gök kuma hangi sayıyla yazılmış. Geceleri iyice umutsuz, renk körü... Çölde her şey birbirine karışıyor. Yakınındaki ev bir canavar, kıpırtısız, tetikte. Penceresinde elmas tanecikleri var, bunun ayrımında. Ardında bir karaltı bazen; izleniyor, bunun da ayrımında. Cımbız gözlerini belli etmeden odaklıyor pencereye doğru, dönüp, dikeliyor. Işıklıysa zaman, maki şemsiyesinin gölgesine sığınıyor. Bulutlu günler saydığı bir yana aktardığı kum taneciklerinden oluşan tepenin üzerine tünüyor. Paranoyak bir fare. Canavardan çok korkuyor. Çöle eklenmiş denize bakıyor geride duran elmas çerçeveyi unutmadan. Her ikisini de anlamıyor. İkiye ayırıyor tek ve çift gibi. Arkadaki canavarın sayısı tek, önünde açılan mavilik çift. Suya varamıyor, ıslanma korkusu var, eve de dokunamaz her gün her gece orada tek başına; pencere; karaltı; canavar... Dehlize iniyor, ürpertiyle kıvrılıyor karanlığa. Çıkarsam, çıkarsam, bakacak aşağılıyarak, anlayışsız, ezercesine, bakacak bana. Denize bakıyormuş gibi yapıyor beni izliyor, saydığım tanecikleri, şemsiyemi, dehlizime inen delikleri... Gözlerime bakıyor. Gözlerimi cımbıza benzetiyor, iğne burunlu diyor bana, deli diyor, kum bekçisi diyor, göğünü yitirmiş bir yıldız diyor bana, kumda fal baktığımı sanıyor, gök haritasındaki yerimi bulmaya çalıştığımı. Renk körüymüşüm, paranoyakmışım, umutsuzmuşum, korkuyormuşum denizden evden ondan. Dehlizimde tetikte beklediğimi düşünüyor, tedirgin olduğumu. Bilmez ki tüyle kaplanmış et ve kanda akışan hayvan erincini. Diş ve tırnak ve kuymk ve kürk ve hız ve kayma ve... Dişlerini gösterecek bir gün, maskesi düşecek diye düşünecek. Hayvan dişlerini. Hayvan güldü. Güldü hayvan oysa, bilemez. Öfke sanacak, saldırıdaki inceliği öfke bilecek, kin kabul edecek tümünü, dişi, tırnağı, kuyruğu, kürkü, hızı, kaymayı.
Her gün her gece her an önünü ve ardım düşünüyor. Hiç bir düş kurmadan, yalnızca ön ve art. Art ve ön. Uluma ve dokunma korkusunu yenerse suya dalabilir, yüzebilir, dönüp canavara tırmanabilir. Pencerenin elmas taneciklerinden birine yakın durup bir deliğe yaklaşarak dişlerini gösterebilir. Öç alma duygusuyla yanarak 'Neden büyüdünüz, genleştiniz, yayıldınız, gövdelerinizle, aletlerinizle, anlaklarınızla, aşklarınızla, ağlatılarınızla, güldürülerinizle, yüceliklerle, bayagılıklarla; bu yerküreyi nasıl iyeliğinizin bir yapıtı olarak algılıyor onu altetmeye çalışıyorsunuz? ' sorabilir. Neden ve nasılla, damarlarında akışan hınç dile, dişe gelir o zaman. Benden tiksiniyor. Donanımlı olduğumu sanıyor, kürkümün bir zamanlar olduğunu, sonra yokolduğunu varsayıyor.
Eski Bahçenin Hafızası
Yakınında değilim öfkenin
ve uzağında da değilim rastlantının
kısa ânındayım
ve sonsuzluğun da ardında
ah! öfke için geç vakitteyim
çölden çıkmak gerek bunun için,
atları denize sürmek...
Oysa kimseden çıkartmadım öfkemi
saçlarımı uzatmak için kimseye
söz vermedim
Salkım Saçak
Ülkeme öfke yağar, inatlar salkım saçak
Kuşlar nasıl uçsun ki, kanatlar salkım saçak
Köçek, dansöz, çalgıcı, manken ve de çeteci
Herkes şaşırdı kaldı, sanatlar salkım saçak.
23.01.2008/Vakit
Sevdalar Duman Olmayacak
Acının bağrından
mavi bir çelik gibi fışkıran öfke
dünyayı değiştirecektir mutlaka
Yeni hayat kendini yeniden yaratacaktır
ona sahip çıkan ellerde
ve bu yüzden öfke
sevda gibidir kimilerinde
Yüreğinin pas tutmakta olan kıvrımları
sarsılsın bir an öfkenin gökgürültüsüyle
Duracaksın
Acı,
ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
öfke,
kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda,
keder,
yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında,
duracaksın,
durup, gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
bakacaksın,
Son Kadeh
Yıkılmış yuvama kaldırıyorum kadehimi
Kin , öfke dolu hayatıma
Yalnızlığına ikimizin
ve sana kaldırıyorum.
Yalanına bana ihanet eden dudaklarımın
Gözlerindeki ölü soğukluğuna
Hayatın bu kadar acımasız , kaba oluşuna
Ve kurtarmamasına bizi tanrının
1934
Nazım Hikmet''e İlk Ve Son Hitap
NAZIM HİKMET'E İLK VE SON HİTAP
Nâzım Hikmet!
Nafile çabalıyorsun.
Sana kızmıyorum. Kızmıyacağım.
Hiç bir operatör, ameliyat masasından kendisini yumruklıyan kanserliye, hiç bir gardiyan, parmaklığı içinden kendisine deli diye bağıran çılgına, hiç bir hâkim darağacı önünde küfürler savuran mahkûma kızamaz.
Ben kendimi, ne kanser operatörü, ne deli gardiyanı, ne de ağır ceza hâkimi şeklinde görmüyorum. Fakat görüyorum ki her hareketim, seninle hiç de alâkadar olmadığı halde, ciğerine neşter gibi saplanıyor, seni delilerin parmaklığı gibi bir azap çerçevesine hapsediyor ve başının üstünde ip varmış gibi kudurtuyor. Beni, doktor, gardiyan ve hâkim şeklinde gören sensin! Senin bu halini sezer sezmez artık sana kızmıyorum. Merhamet ediyorum.
İki Gözyaşı
İki damla yuvarlandı ozanın yanağına
Sağ yanağına - sol yanağına
Sevinç damlası - üzünç damlası
Sevgi gözyaşı - öfke gözyaşı.
İki tertemiz, küçücük damla
Birbirinden ayrı, sessiz, küçücük
Ama birleşmeye görsünler, şiir olurlar
Şimşek gibi çakar, sel gibi boşanırlar.
Yeter Ki Gel
Üzülme her hafta gelemem diye
Haftada olmazsa ayda gel canım.
Üç yüz altmış beşi böl on ikiye
Sırala otuzu say da gel canım.
Bekletme geciken müddet ziyandır
Güzele kin, öfke, hiddet ziyandır
Varsa gurur, kibir, şiddet ziyandır
Onları orada koy da gel canım.
Vasiyet
Osmanlı Sultanı Osman Bey'e Kayınpederinin vasiyetidir.
Ey oğul, Bey'sin!
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana.
Güceniklik bize, gönül almak sana.
Suçlamak bize, katlanmak sana.
Acizlik bize, yanılgı bize, hoşgörmek sana.
Geçimsizlik, çatışmalar,
Uyumsuzluk, anlaşmazlıklar bize, bağışlamak sana.
Ey oğul, bölmek bize, bütünlemek sana.
Kutup Yıldızı
O korku vardı hep çıkılan yolda
O korkusuzluk vardı
Suyun su olduğu günden beri akardı
Biri can verip aydınlatır
Diğeri boğar ve yakardı
Yaşamın her dönüm noktasında
Bir ileri bir de geri
Atılan adımlar gibi alçalma ve yücelme
Atılan adımlar gibi
Büyüme ve küçülmeydi adı
"''Öfkeyle Kalkan Sevgiyle Oturur Altınçağ Öğretilerinden" Yazım
Öfkeyle Kalkan Sevgiyle Oturur - Altınçağ Öğretilerinden
İnsan hep aynı halde kalamaz! Ya sevgi galiptir ya da öfke! Biri galip iken diğeri perde arkasına saklanır! Sevgi aslen hakim olunca "Öfke" hükmetmeye çalışsa da başaramaz! Öfke aslen galipse “Sevgi” saklanır. Aslen hangisi galipse o yansır!
Ya öfkelenme ya da öfkeyle kalkarsan zarar ver ki kendine zararın dokunmasın. Seni öfkelendiren bedeli ödesin! Yoksa sen kendin ödersin! Ben öyle yaparım öfkelendirene bir bedel keserim yoksa olmaz ondan nefret etmek istemediğim için ona bedel keserim yoksa nefret bende açığa çıkar! Nefreti sevmem bu nedenle “Bedel” nefreti keser! Birini öfkelendirirseniz bedeline de razı olun! Yoksa nefret meydanı boş bulur ve nefret hükmeder!
En Tehlikeli Duygumuz Öfke (Deneme)
İnsan pek çok duyguya sahip ve zaman zaman da pek çok duyguyu bir arada yaşayabilen bir varlıktır. İnsan duygularına bir göz atacak olursak aklımıza ilk gelenler öfke, sevinç, acı, mutluluk, hüzün, neşe, kıskançlık, kibir, hırs, nefret gibi en temel duygular olacaktır. İnsan duygularının bir kısmı yapıcı ve olumlu, bir kısmı ise yıkıcı ve olumsuz duygulardır.
Peki insanın sahip olduğu en tehlikeli duygu nedir?
İnsanoğlunun sahip olduğu en tehlikeli ve yıkıcı duygu bana göre öfkedir. İnsanın zeka, akıl ve mantık üçgenine en fazla zarar veren duygudur. Öfke insanın mantıklı düşünmesinin önüne geçer ve bir nevi geçici akıl kaybıdır.
Tesirsiz Parçalar 105
105.
İsviçre'li psikolog Kübler-Ross üzüntü ile ilgili muazzam şemasında keder dediğimiz şeyin beş evreden geçtiğini söyler. İnkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabul. Bu hiyerarşiyi bütün ömrümüze yayabiliriz aslında. Çok sevdiğimiz birinin ölümünü ya da ondan ayrılma sürecimizi düşünün örneğin. Bu durumla karşılaştığımızda ilk yaptığımız şey hayır demektir. Hayır, olamaz, bu benim başıma gelemez, bir yanlışlık olmalı, sakin ol her şey yoluna girecek.. Bu acıklı inkar evresinin hemen ardından öfke evresine geçeriz. O'na ya da kendimize acımasızca saldırmaya başlarız. Olağanüstü enerjik bir evredeyizdir. Lanet olsun, canı cehenneme, canım cehenneme, herkesin canı cehenneme, defolsun gitsin, iyi oldu vs.. Sonra öfke yatışır ve pazarlık evresine geçilir. Olacakları ertelemeye ya da en azından sonuçlarını hafifletmeye çalışırız pazarlık evresinde. Öfkenin yerini kaybetme gerçeğiyle karşı karşıya kalmanın burukluğu alır. Hatalarımızı düzeltmek için umutsuzca çabalar, öfke evresinde ağzımızdan çıkan kötü sözler için özürler diler, tutamayacağımız sözleri arka arkaya sıralar ve bir çıkış yolu bulmaya çalışırız. Elbete nafile bir çabadır bu. Hiçbir sonuç vermez ve biz korkunç bir değersizlik hissiyle depresyon evresine geçmiş oluruz. Yapabileceğim hiçbir şey yok deriz, hiçbir şeye gücüm yetmiyor, elinden hiçbir şey gelmeyen zavallının tekiyim ben ve başıma gelen her şeyi hakediyorum. Bu evre en tehlikeli evre olmakla birlikte (ki uzunluğu durumun vehametine göre diğer üç evreden çok daha fazla olabilir) aslında ışığın görülmesi açısından iyileşme öncesi evre olarak da nitelendirilebilir. Eğer bir şekilde ölmemeyi başarırsak kabul evresine geçeriz. Öfke evresindeki sahte kabullenişin yerini gerçek bir tevekkül ve kabul alır bu evrede. Olanları kabullenmeye başlayıp kendimize akacak başka mecralar aramaya başlarız. Tabi bu sıralama herkes için genellenemez. Evrelerin sıraları kişiye ve duruma göre değişebilir. Ama bu beş evre, her telafisi olmayan kayıpla birlikte yaşadığımız ve ölene kadar da yaşamaya devam edeceğimiz manik-depresif ruh hallerimizin en net sığınaklarıdır..
Öfke! ...
ÖFKE
Öfke! ...
Sinirlilik ve kızgınlık hali denilir,
Mantık yeteneğini kaybetme bilinir,
İnsanın muhakeme etmesi güçleşir,
Gazaba karşı yenik düşme denir ÖFKE...
Öfke! ...
Öfkelenen insan şuurunu yitirir,
Yazılar Öfke Toplumsal Öfkenin Oluşumu Ve Dış Dinamikler
ÖFKE
Toplumsal Öfkenin Oluşumu ve Dış Dinamikler
Asırlardır Devletleri (Yönetimleri) tehdit eden en önemli faktör bu toplumsal öfkedir. Bir kaynadı mı durulmak bilmez. Yöneticilerin yanlış hareketlerine bireysel tepki koyamayan, buna güç ve cesaret bulamayan yığınlar bir araya gelerek bir güç oluştururlar ve kurulu düzene karşı öfkelerini şöyle veya böyle kusarlar.
İşte büyük küçük bütün devletleri tereddiye uğratan, giderek parçalayan ve tarih sahnesinden süpürerek çıkaran bu toplumsal öfkedir. Bu öfke ne kadar uzun süreli ve birikimli olursa yönetimler için o kadar tehlikeli olur. Sessiz büyük kitlenin sessiz ve derinden biriktirdiği bu gaz bilinçli bir şekilde boşaltılmazsa tehlikeli olur ve büyük yıkımlara sebep olur.
Deneme Hırs, Nefret Ve Öfke
Özlemimiz hep, genellikle dostluktan, barıştan, sevgiden yanadır. Konuştuklarımızda, yazdıklarımızda hep bu özlemler ağır basar. Ama görülüyor ki bugün dünya göklerini kaplayan hırs, nefret ve öfke adlı üç kara bulut, insanları pençesine almış kıvrandırıyor. Özellikle ülkemizde hırs, nefret ve öfke ekilen bataklıklardan, ulusalcılık ya da milliyetçilik ya da başka kavramlar adına cinayet, katliam, linç büyüyor, çoğalıyor; kimi ellerde ve gözlerde meşruluk kazanıyor!
Görülen odur ki; hırs, öfke ve nefretin yanında söz tükenmiş gibidir. Beyinler dumura uğramıştır. Çölleşen yüreklerde sevgi ve barış çiçekleri yerine üzerlerinde dikenli kara çalılar türemiştir.
Toplum Ve Halk 17
Burası geleceğin izin verdiği bir memba olan, ilkel bir yaşam tarzı olarak, sürüp gidecektir. Buradaki acı son, halkın kaderi ile baş başa bırakılmasıdır. Hem de özgürlükle, hem de tam bir demokratik hak kavramı içinde... Toplumsuz demokrasi ve özgürlüğün olamayacağı açıktır eğer demokratik ve özgür olunacaksa, yapı toplumlaşmak zorundadır. Halkın içinde toplumu ve güçlerini çekerseniz hemen hemen halkın işi bitiktir. Halkı toplumdan çekerseniz, toplum devam eder.
Halk; bir zamanların zaman geriliğini, toplumunda bir hak ve demokrasi talebi gibi isteyip, özgürlük talebi olarak dillenip, mutlulukla dem sürdüğü halk alanlarını oluşturup yaratırken, kendisini cahil kılışın ilmiğini boynuna geçirdiğini ne bilsindi?