Mors

Gördüm o biçiciyi, işinin başındaydı tarlada
Kesip biçerek ilerliyordu kocaman adımlarla
Batan günün kızıllığı geçiyordu iskeletin içinden
Karanlıkta her nesne titrer ve gerilerken
Tırpandaki yalazı izliyordu insanoğlu
Ve utku kemerleri altında görkem dolu,
Utku esriği utkunlar devriliyordu peşpeşe
O güzelim Babil'i çeviriyordu çöle
Tahtı darağacına, sehpayı saltanata
Gülleri gübreye, çocukları kuşa

Mor Külhani

1.Şiirimiz karadır abiler

Kendi kendine çalan bir davul zurna
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
Taşınır mal helalarında kara kamunun
Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir

Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler

2.Şiirimiz her işi yapar abiler

Viran Oldum Mor Sümbüllü Bağ İken

Şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağulari sağ iken
Kahpe felek vermez benim muradım
Viran oldum mor sümbüllü bağ iken

Aradılar bir tenhada buldular
Yaslandılar şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim alkarlı dağ iken

Bir Sevgi Oylumu Mor Menekşe

Sevgi olmasa,
Üşürdüm kuyularda ey dost!
Karanlığın rüzgârı dalgalandıkça,
Sevgidir çoğaltan soyumuzu;
Sevgiliyi andıkça.

Şiir olmasa,
Olur muydum sanki şimdi ben?
Geçmişin ve geleceğin dilidir şiir.
Ne zaman yakalasa beni içimden,

Mor Menekşe, Aç Dostlar, Ve Altın Gözlü Çocuk

Abe şair,
bizim de bir çift sözümüz var «aşka dair.»
O meretten biz de çakarız biraz..

Deli çığlıklar atıp avaz avaz
burnumun dibinden gelip geçti yaz
sarı tahta vagonları
ter, tütün ve ot kokan bir tren gibi.

Halbuki ben istiyordum ki gelsin o

Mor Dağlarının Ötesinde

sen, bekleyen su, şafağa yakın hala
kıpırtılarınla rüzgar bekleyen şiddetle
bir iç denizin ışığını hapis etmiş
mağarasında gövdenin

- denizini dalgalandıramıyor ay,
çekimsiz yasa –

yolunu arayan bir yer altı damarı
güneşe, ağır ağır akmak için yatağında

Dönmekte Alacakaranlık Mor Kuvars’A

Dönmekte alacakaranlık mor kuvars’a
Maviye ve laciverde,
Lambanın soluk yeşil parıltısı
Caddenin ağaçlarını örtmekte.

Çalar ağırbaşlıca eski piyano,
Usul ve şen bir türküyü;
Sarı tuşların üstüne eğer bedeni,
İşaretler başı da o yönü.

Mor Yaşmaklım Bahar Geldi

Mor yaşmaklım bahar geldi
Sen de durma eserek gel
Bahçe bahçe kucak kucak
Lale sümbül keserek gel

Kopar ayrılık bağını
Sevda yaşasın çağını
Kavuşmanın bayrağını
Daldan dala asarak gel

Mor Hüzün

şafaklar kirli, göl suları bulanık
çıkık yanakların ne zamandır çöl
parmakların dikenli tellerde kanar
alıp başını gider bakire kalbim

"-servise geç kalacağım..."

yasak kitaplar yaprak aralarında
sümbül kokulu mektuplar gizler
savrulan hayat, anla beni, sorgula

Mor Güneşler

Mavi çavlandan havalanan
altın kanatlı kuşlar
ayrıksı otlar dev
sarmış taraçaları yosun
kaygan vakur ve soluk
anımsatır yaşanmış bir masalı
ki tüm hışmıyla sinmiş zemine
kuş gölgeleri
soğumuş lav ve çamur
yoğun rahiya

Mor Rüya Barı

Sesin mektup olsa bir kuş gibi kanatlanır, dolaşır yeryüzünü
Ve içindeki keder mavileşir sen elmayı ısırdığın zaman
Sen turnalara baktığın zaman iklimler aşkla yer değiştirir
Sen üzgün evlerden güneş bakışımlı bahçeler yaparsın
Akan sularsın ağaçları şımartan, kalbisin çılgın sokakların

Ellerinde lirik telaş, ellerin gökkuşağı olmalı renkleri üzmeyen
Ellerin karanlığın penceresini kapatan bir kalp gözü sabahı
Ellerin aşk kurabiyeleri yapan mükemmel bir pasta ustası
Ah, biliyorum yaz okulu olmalı parmaklarındaki gülümseme

Mor Külhani

Kim ne olmak istiyorsa onu olsun mu bu şiirde

biriniz birkaç yıldız taksın gökyüzüne
biriniz çay hazırlasın
biriniz akşam olsun
içinde atların öldüğü müzik susunca
biriniz çocukluğuna sarılıp kuyuya insin
biriniz onun uzattığı şiiri okusun
ağlamak gerekiyorsa biriniz ağlasın
biriniz akşam olsun yeniden

Feracemin Al Yakası

Feracemin al yakası
Teftişler vurdu makası
Eli dibinden kopası
Al ferace mor ferace
Yakamdan düştü ferace

Feracemi giyemedim
Kadhaneye gidemedim
Ben yarimi göremedim
Al ferace mor ferace

Sesinle

mor imgeli deli pardösümün altında
çıplağım, usulca açıyor sesin düğmelerimi
önce o öpüyor omuzlarımdan

adın kapatıyor dudaklarımı
içime eriyor gitmek

mor imgeli pardösüm düşüyor yere
çırılçıplak sarılıyor belime sesin
koşuyor koşuyor yetişemiyoruz ırmağa

Renkler

Renkler, mavi, kırmızı, yeşil, erguvan ve mor;
Camlarda, kaybedilmiş vatanı heceliyor...

Karanlıklar Üstüne

Artık hiç sabah olmayacak yavrum
Çok uzun sürecek bu siyah gece
Ta zaman durunca, ömür bitince
Alış karanlığa, gözlerini yum
Artık hiç sabah olmayacak yavrum

Bilirim, bu mor sükutu bilirim
Beyaz olmalı geceler, bembeyaz
Karanlıklar üstünedir şiirim
Bilirim, bu mor sükutu bilirim

Kılıç

Ey serseriligin denizleri! Ey ahtapolari atilmislar kiyiya mutsuzlugun! Bir kraliçedir oglum kanatlarini açmis. Örtünür canfes. Unutur gitgide yakilmis babasi büyücü. Selanik'te geçirir kisi.

Gelmis bir kadinla konusur Misrâyim'den. Yorgunlugu kusursuz bir at mor. Uyuyakalmis kayaliklarda. Yükselir niçin bilinmez deniz. Ey batik gemiler! Ey sürgün karaltilari! Aglayan bir melez ben.

Anlatilmaz bir kiliçtir kusanmis tasirim belimde karaduygululuk.

Nurhan Yazıcı

mor bir orkidenin ömrüydü
bütün sessizliğiyle pıırrr uçan kırlangıç

vals ediyordun kumsalda sanki
kalbim yıldırım düşen bir ardıç.

Eğer Benim İle Gitmek Dilersen

Eğer benim ilen gitmek dilersen
Eylen güzel yaz gelsin de gidelim
Bizim eller gırçıllıdır açılmaz
Yollar çamur gurusun da gidelim güzel gidelim
Yollar çamur gurusun da gidelim gardaş gidelim

Sökülsün dağların buzu sökülsün
Oğul versin düz ovaya dökülsün
Erzurum dağının gışı çekilsin
Mor goyunlar melesin de gidelim güzel gidelim

Sineklerin Bayramı

Çakal-tilki tetikte, kuşlar konmuyor dala
Zurna normal havaya dönmüyor çala çala
Arıcıyı kementle boğdu ya eşkiyalar
Bir anda mor sinekler üşüşüverdi bala...

27 Mayıs 2008/Vakit