5 Kasım 1945

Çiçekli badem ağaçlarını unut.
Değmez,
bu bahiste
geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
Islak saclarını güneşte kurut:
olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın
nemli, ağır kızıltılar...
Sevgilim,
mevsim
sonbahar...

10 Kasım Ve O

Sert esiyor hıyabanda bu rüzgâr,
Yüzyıllar eriyor bir gün içinde.
Bu sabah havada bir gariplik var;
Dolmabahçe yine hüzün içinde…

Devin avucunda küçük karınca,
Devleşir, dağ gibi umutlarınca…
Atatürk güneşi ufku sarınca;
Eğriler düzelir düzün içinde…

24 Kasım Cemresi

Hava soğuk, toprak soğuk, taş soğuk,
Beyaz bir tüy gibi kar taneleri…
Isınmıyor ellerimiz, kış soğuk,
Gerçek soğuk, hayâl soğuk, düş soğuk,
Sevgi ile kaynamayan aş soğuk,
Kuruyan gözlerde donan yaş soğuk;
Yetişin cemreler, kor taneleri;
Serpildi karlara nar taneleri,
Onlar anaların bir taneleri…

Michiganlı Ölmüş Şair Theodore Roethke''yi Okurken Katlanan Sadelik Kasım 1975

bir düşe uyanıyorum ve ağırdan alıyorum şiddetimi
öfkemi bağırıyorum baskın getirilmiş işbu sevinçte
fakirlik içre öğreniyorum o gidilmesi gereken yeri

hissederek yaşarız. burada bilinmesi gereken ne ki?
oluşumu dinliyorum yakalarken sağırdan sağıra teni
bir düşe uyanıyorum ve ağırdan alıyorum şiddetimi

sizler güya birliktiniz yitik oğula, şimdi neredesiniz?
cumhuriyet sahtesi gömük bilinç sizi! iliği kustum

On Kasım Mektupları

1- ATATÜRK'E
Yine harmanımız rüzgâr bekliyor;
Es yine es yine, samanı savur.
Çak yine, çak yine, Masmavi Şimşek!
Bu kutsal çorağın özlemi yağmur.
İn yine, in yine, Sarı Yıldırım!
Ayrıklı tarlayı aydınlat, kavur.
Bugün de gecede sayıklayan var,
Bugün de yobazca adımız gâvur
Dal şu yüce dağlar gibi tekneye

Nevruz''a

İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz?
Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işde gerek.
Lafı bol, karnı geniş soyları taklid etme;
Sözü sağlam, özü sağlam, adam ol, ırkına çek.

Hilvan, 15 Teşrînisânî 1348
(15 Kasım 1932)

Dinde Reform Hastalarına..

Bırak dini-dindarı, sen ki dini bilmezsin
Uzaklara bakma hiç, sen kendini bilmezsin
Emirle dolaşırsın karanlık girdaplarda
Mazbut insan olmanın mihengini bilmezsin..

6 Kasım 2006/Vakit

Nerdesin

La-mekanlarda mısın, nerdesin, ey gaib ilah?
Dönerim enfüsü, afakı ezelden beridir.
Serpilip kubbene donmuş, o ışık damlaları,
Seni, yer yer arayan yaşlarımın izleridir!

Hilvan, 19 Teşrînisânî 1348
(19 Kasım 1932)

Resim İçin

Beni rahmetle anarsın ya, işitsen, bir gün,
Şu sağır kubbede, haib, sesimin dindiğini?
Bu heyulaya da bir kerrecik olsun bak ki,
Ebediyyen duyayım kabrime nur indiğini.

Hilvan, 10 Teşrînisânî 1347 (10 Kasım 1931)

Kasım Da Aşk Başkadır


Kasım da aşk başkadır; Aslında bu yazı şubatta yazıldı ama, izlediğim o film çok etkiledi bu gece beni... İzlemeden önce sadece 1 ay, kasım ayında yaşanıp biten bir aşkı senaryolaştırmışlar sanmıştım..Ama izlerken anlıyorsunuz ki , KASIM bir sembol, hayattaki son 30 gününüzün sembolü.Evet hasta bir kadın ve yardıma ihtiyacı olan bir iş koliğin hayatı vardı ekranda..Hayatı ilaçlara bağlı olan bir kadın son günlerini o asil serseri ile geçirmek istedi..Onu değiştirip mutluluğun iş temposunda değil; insanda, doğada, hayvanlarda ve en önemlisi sevgide olduğunu göstermek istedi kadın, bunun son oyunu olduğunu bile bile...

Sadi Bey

SADİ BEY


(Sadi Bey apartman girişindeki çiçeklerle uğraşmaktadır.O sırada Kasım Bey gelir.)

KASIM: Selamünaleyküm komşu kolay gelsin.
SADİ: (Hiç bakmaz.Yüzünü başka tarafa çevirir.)
KASIM:(Sadi’ nin kolundan tutup sarsar.) Nasılsın? Bir şeyin yok ya?
SADİ: Sana ne! Nasıl olur olurum.Sana mı kaldı bir şeyimin olup olmadığı!
KASIM: Allah Allah! Kardeşim bir şey mi dedik.Siz her halde bu gün ters tarafınızdan kalkmışsınız.

16 Kasım

16 KASIM

bir devrin döndüğü,bir çağın değiştiği tarihtir 16 kasım.daha gelirken henüz dünyaya,sanki yaşayacaklarını bilir gibi,
ağlayarak gözlerini açmaya çalışan bir çalı kuşunun,bir türkünün,bir gamzelinin doğumudur 16 kasım.
minicik bir prensesken büyüyüpte ileride bir yüreği fet eden sevginin en doyumsuzuna sahip olacak bir prensin düşlerinin,
doğduğu bir tarihtir 16 kasım.
16 kasım bir aşkın yeni yeni filizlenmeye başladığı,bir kundaktan beyazlar içinde çıkıp bem beyaz gelinliğin giyindirilemeyeceği-

Kasım

Kasım, buğulu cam, camda yazı
Kasım karımsı yağmur ve gönül ayazı
Deli fırtına, gri palto, ıslak kaldırım taşı
Kasım renkli bir yılın kirli beyazı

Kasım, duvarda kreç, kreçde nem
Kasım kapkara bulut ve gözde elem
Denizde dalga, yalın ıslık ve yalnızlık
Kasım kara talih ve bahtsızlık

Kasım”In Şiiri

Bizim Kasım
Kasıntı Kasım
İzne geldi
Kasım ayında
Kasım kasım kasılarak
Kasımpatı topladı
Kasımpaşa’da
Askerde onbaşı
Bizim Kasım
Kasıntı Kasım

Kasımdaki Hüzün

Kasım ayının buruk bir imajı olmuştur bende hayatım boyunca. Başlı başına farklı bir mevsim gibidir. Kasım ayında havalar iyice değişken olur. Gökyüzü bulanıklaşır. Kentlerin üzerine daha yoğun sis çöker. Tabiat ana, veremli kız misali sapsarı kesilir ve “artık gücüm kalmadı” dercesine kendini rüzgarın ellerine bırakır. Rüzgarda savrulan yapraklar ise bir ağlayış gibidir. Velhasıl pek iç açıcı havalar olmaz kasım ayında. Hele hele, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk’ü de kasım ayında kaybetmiş olmamız hüzün üstüne hüzün katar bu aya. Ve çocukluğumdan beri 10 Kasımlarda yaşadığımız veya yaşatılmak istenen hüzünleri hatırlarım hep. Hatta saat dokuzu beş geçe, bizim o zaman adına canavar düdüğü dediğimiz siren susuncaya kadar nefes almadan durmamız söylenirdi. Tabii ki nefesimi uzun süre tutamazdım ben. Herkes nefesini tutuyor zannettiğim için de kimseye bir şey söylemez, başımı öne eğerek nefes aldığımı belli etmemeye çalışırdım çocuk aklımla.

Kasım Terennümleri

Kasım kadar yalnızım
her şeyle bağlarımı koparmışım
burcumda göze batmayan bir bayrak
kara gecede siyah bayrak kadar yalnızım
bitimsiz bir gecede yolcuyum
Kasım ayı kadar telaşlı adımlarım

ne içindeyim hayatın ne dışında
talihsiz bir pencere camı gibi
sert bir taşa çarpmışım

Kasım Akşamları

kasım akşamları güz yaprakları düşerken
vuruyor sol yanıma kurşun gibi gözlerin.
kasım akşamları ölmek için çok mu erken! ?
vururken sol yanıma kurşun gibi gözlerin.

ahmet özyılmaz
kasım 2001 UŞAK

Tesadüf Ya

Kasım on Atamın ölüm yıldömümü,Kasım on evlilik yıldönümüm
Kasım on ayrılık günüm.Tesadüf bu ya Her on Kasımda öldüm,
her on kasımda yeniden doğdum tesadüf bu ya on kasımda
öleceğim belkide zaten hiç yaşamadım binlerce kez dünyada ölmüşüm

Bir İnsanın Son Kez Çay Getirişidir Belki De Ruhumun Ölümcül Soğukluğuna

Ah bin kere ah... Son kez denize bakışımdır belki de yıldızların denizle oynayışını seyredişim. Bir boğulma anıdır denizle mehtap arasında kalışım. Bir insanın son kez çay getirişidir belki de ruhumun ölümcül soğukluğuna. Bir insan gözünün son bakışıdır bana gülüşlerimin son çabasında. Bu dünya sizin olsun, her gün eşeleğiniz çöplükleriyle. Artık yeter dediğimin, yetersizliğindeyim. Artık durun dediğimin canıma yettiği yerdeyim. Sevdiğiniz kara kaşımın altında gözlerim ıpıslakken, ölüm uykusundayım. Rüyalarımın tükendiği fakat gecelerimin ise bitmediği bir yerdeyim. Ben her akşam üzerine çarşaf niyetine kefen geçirdiği biriyim. Yaşamın türlü çiçekleri bir mutluluk elbisesi gibi üzerinizdeyken, çingeler gibi bir çalıp bir oynarken, yüreğimde bırakmadınız bir metelik sevgi. Çaldığınız tüm pembe düşlerim, sizin sermayeniz olmuştur. Tüm sevgililere düşlerimi, pembe gül niyetine sattınız. Ah bin kere ah... Sizler yeryüzünün kurtçuklarısız. Ah bin kere ah... Asla kelebeğe de dönüşemeyeceksiniz. Tüm dünyanın sizin lehinize döndüğü anlarda haklı bulunsanız bile asla haklı olamayacaksınız. Tüm kurulların size işlediği yollarda arabalarınızı üzerime sürseniz de, bir kara kaşım kadar gözümün üstünde yeriniz olmayacaktır. Dünyanın değersizliğinde,sizin bir kıymetiniz olacaktır. Dünya size çok nimet sunsa bile, bir kara kaşım kadar gözümde kıymet taşımaz. Hal böyle iken, sür arabanı dünya malına. Ah bin kere ah... Gözyaşlarımın ve gülüşlerimin aynı anda yüzümde belirdiği andayım. Ağlayışlarım dünyanın saçmalıklarınadır. Gülüşlerim ise tüm bu saçmalıklara değer vermeyişimdendir. Ah bin kere ah... Kendimi atarsam kayalara, alnımdan boşalacak kanlarımın, kara kaşlarımı kaplamasından korkarım. Kendimi atarsam kara sulara, kaşlarımın karanlıkta kalmasından korkarım. Ey insanlar, boşuna beni intihara sürüklemeyin. Bilin ki ne sizin ne de dünyanın bir kara kaşım kadar değeri vardır. Kara kaşımdan bir kıl koparsa buna yanarım.

Silsilei Saadatın Üçüncüsü Kasım Bin Muhammed''dir

Ebu Bekir Efendimizin torunu olan,
Üçüncü olan silsile Kasım bin Muhammed.
Selman-ı Farisiden zikir görevi alan,
Üçüncü olan silsile Kasım bin Muhammed.

Her gün Hakka tevekkül ederek zikre dalan,
Kendisine Kuran-ı Kerimi rehber kılan.
İbn-i Abbas, Ebu Hureyreden dersler alan,
Üçüncü olan silsile Kasım bin Muhammed.