Mavi, Maviydi Gökyüzü
Mavi, maviydi gökyüzü
Bulutlar beyaz, beyazdı
Boşluğu ve üzüntüsü
İçinde ne garip yazdı...
Garip, güzel, sonra mahzun
Işıkla yağmur beraber,
Bir türkü ki gamlı, uzun,
Ve sen gülünce açan güller.
Gökyüzü Saatleri
III
bakışından yakaladım seni
duruşundan
su gibi akışından sesinin
ağaçlar kuşlar cümle bulutlar geçti
hüznünden yakaladım seni
saçlarımda eski zaman karıncaları
ve ilk ışıkları çeşmelerin
yüzün yüzüme değer gibi yıldızlar
Gökyüzü Kimin?
Masmavi
Pırıl-pırıl
Deniz ve gök yüzü kimin?
Senin mi, benim mi?
Yalnız ve yalnız
Beyaz ve gri martıların;
Bir de baharlarda açan
Dalların, güzelim çiçeklerin
Ve minik serçelerin.
Gökyüzü Ve Şiir
Bir kelime gelir, sürtünür, yoklar beni
Anlarım, bir şiirin elçisidir
Bırakır hemen elimdeki işi, sokağa çıkarım
Bakarım, günlerdir içimi sancıtan şiir
Orda, esinimi ışığından süzdüğüm
Sonsuz göğün altında
Bana incecik gülümsemektedir
Gökyüzü Ve Toz
Kimin mavi bir giysisi yok ki dolabında?
Kim yapmaz ki kahvaltı, binmez ki tramvaya,
yok ki ağzında tükenmez cıgarası, cüzdanında tasası?
Ben doğmuşum bir kez, başka bir şey değil!
Ben doğmuşum bir kez, başka bir şey değil!
Kim yazmaz ki arasıra bir beti?
Kim ki kafasında birşey olmasın
ve ölmesin alışkanlıktan, ağlıya ağlıya notasız?
Ben tek ve yalnız doğmuşum bir kez!
Bir Başka Gökyüzü Bir Başka Sevda
Bu mavi gök, yeşil yaprak, gri su altında
Hüzün asla yakışmıyor sana
Stockholm'de ne de dünyanın herhangi bir yerinde
Kalbim, ah kalbim tarifsiz alevler içinde
İstanbul'da ve dünyanın herhangi bir yerinde
Nice özlemiş, nice sevmişim, adın çığlıklarla
Geçiyor bir mavi gök, yeşil yaprak, bir gri su
Kalbim, ah kalbim tarifsiz acıların alevinde
Nice Stockholm'de, nice İstanbul'da
Söyle Gökyüzü
Acıyı kim neyler
Neyler kasabayı şehirli düşünceler,
Acı, yığından bir tel çeker gibi
Kayıp gider götürerek kendi nedenlerini.
Aşktır, acıyı kim neyler
Peçe altında gezer sevişerekten,
Ben çok gördüm çok gezdim çok sevdim
Gönlümde sen olan kuyuyu bildim.
Mavi Randevu
Mavi bir elbiseyle gelmiştin, gökyüzü maviydi..
Getirdiğin rüzgarla ev kokuyordun..
Kolun koluma değiyordu, omzun omzuma..
Mendilin maviydi, gökyüzü maviydi..
Bin dokuz yüz kırk iki baharıydı
Bahçeli pencereler önünde geziyorduk,
Gözlerimiz buluşuyordu, ürperiyordum
Gökyüzü maviydi, mendilin maviydi
Mavi
Ağaç taşı anlamaz
Gökyüzü MAVİ iken
Ağaç susuzluğu anlamaz
Gökyüzü MAVİ iken
Ben seni
Çok sevdiğimi anlarım
Gökyüzü MAVİ iken
Ağustos Kuşları
Ağustos kuşları
Derin, saf, mavi bir gökyüzünde kara noktalardan oluşmuş kıpırtılı kara bir yumak helezonlar çizerek dönüyor.
Onlara bakıyorum.
Bir ucundan katılan kalabalık ve karışık siyah noktalarla büyüyen yumak diğer ucundan zarif ve düzenli bir ok gibi çıkarak maviliğin içlerine doğru uçuyor.
Gidiyorlar.
Onlara bakıyorum.
Garip bir hüzünle bakıyorum onlara.
Bir şeyin bittiğini söylüyorlar bana.
Başka bir şeyin başlayacağını da.
Onlar gittikten sonra bir zaman boş kalacak o saf mavilik.
Annelik Oyunu Bitti Otobüsümüz Yolun Kenarında Öylece Duruyordu
Otobüste sevgi yoktu. Orada herkes kendine ve birbirine düşmandı. İşte bu yüzden otobüsteki insanlar birbirlerine en kötü yüzlerini göstermekten çekinmiyorlardı. Şoför en acımasız tavrıyla yolcuları durmaksızın azarlıyor, genç öğrenci başının dibinde artık ayakta durmaktan gücünü tüketmek üzere olan yaşlı bir kadını görmezlikten geliyor; genç bir adam adeta bütün gövdesiyle, önündeki kızı habire sıkıştırıyor, açıkçası cinsel tacizde bulunuyor; üstü başı pis, üstelik kendi kendisine konuşuyor diye yaşlı bir adamın yanına kimse oturmuyor; gençten biri yanında kendisinden biraz daha kısa boylu birinin üzerine neredeyse abanıyordu. Bir sivil polis önünde oturan iki öğrencinin neler konuştuğuna kulak kesilmişti. Bir başkasının ayağına basan sonra asla özür dilemediği gibi ayağına bastığı kişiye adeta, “ayağımın altında ayağının ne işi var” der gibi bakıyor, herkes herkesi olup olmadık zamanlarda suçluyor ve aşağılıyordu... Evet, bu otobüste sevgi yoktu! ..
Bir duraktan genç bir kadınla, dokuz on yaşlarındaki oğlu bindi, otobüse... Kısa bir süre sonra avını bulmuş bir avcının heyecanıyla, “biletini at hanım” diye bağırdı bizim şoför. Genç kadınsa utanarak yolcuların arasına saklanmaya çalıştı. Şoför yine: “Biletini atmadın, bak kafam bozuluyor artık” diye öfkeyle çıkıştı. Biraz daha gittik ama çok geçmeden genç kadın ağlamaklı bir ses tonuyla: “Durun... Lütfen, burada inmek istiyorum” dedi. Otobüs durdu. Kadın, yanında çocuğuyla durak dışında, öylesine bir yerde indi aşağıya. Bu defa yüzünü örtmüş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Oğlu ise annesine sarılıp: “Anne ağlama, ne olur ağlama” diyordu habire. Otobüste ansızın bir sessizlik olmuş, herkes nefesini tutarak bu olayı izliyordu. Bu genç kadının varlığıyla kötü bir düşten uyanmış gibiydik. Oğluna sarılıp ağlayan bu genç anne yıllardır bastırdığımız duygularımızı hatırlatmıştı sanki bize.
Ve hemen sonra hiç beklemediğimiz bir şey oldu: Şoför otobüsün el frenini çekip aşağıya indi ve kadınla çocuğun yanına gitti ve onlardan özür dilemeye başladı. Duyuyorduk, şoför ağlayan kadına yaptığı işten çok bunaldığını, geçim sıkıntısı çektiğini, trafiğin ve yolcuların sinirlerini harap ettiğini, demin yaptıklarından pişman olduğunu söylüyor ve biletsiz olsa bile -ki şu an bu hiç önemli değildi- genç anneyi otobüse davet ediyordu. Genç kadınsa biraz önce çok aşağılandığını, çok utandığını, bir daha o otobüse binemeyeceğini söylüyordu.
Otobüsün durduğu yerin biraz aşağısı deniz kenarıydı ve hemen oracıkta bir çay ocağı ve gökyüzü renginde masa örtüleri bulunan masalar vardı. Güneş ve rüzgâr bu çay bahçesini soylu bir neşeyle kucaklıyordu. Genç kadın çocuğuyla beraber biraz olsun soluk almak ve dinlenmek için bu çay bahçesindeki masalardan birine oturdu. Gözyaşları dinmişti. Şoförse onu bırakmıyor, yanına diz çökmüş özür dilemeye devam ediyordu, işte ne olduysa bu andan sonra oldu. Herkesin yüzü aydınlandı ve ortak bir kararla gideceğimiz yerlerden vazgeçip otobüsten indik, adeta koşar adım gökyüzü rengindeki örtülerle örtülü masaların olduğu çay bahçesine gittik. Genç kadının yanına diz çöken şoförün omuzuna vuran güneş ışığı, genç annenin o unutulmaz masum yüzü defalarca içimize işlemişti. Sanki birbirinden çok, ama çok farklı insanların içinde ne gariptir ki aynı ortak ses: “Artık yeter, bunca kötülük, bunca duyarsızlık yeter” diyordu.
Nitekim şimdi hemen herkes genç anneyi teselli ediyor, sakinleşmesi için çaba harcıyordu. Genç kadın bu yakınlığımızdan cesaret alıp durumunu güçlükle de olsa anlattı. Kocası siyasi mahkummuş, yıllardır cezaevindeymiş, kendisi işten çıkartılmış, günlerdir iş aradığı halde bulamıyormuş, evde hiç yiyecek bir şey kalmamış, çocuğunu annesine götürüyormuş, otobüs bileti alacak parası yokmuş. Genç kadın bütün bunları anlatınca bir anda herkes garip bir duygusallığa kapıldı ve deminki dehşet otobüsünde uyanan kötü ruhları için birbirlerinden özür dilemeye başladılar. Yalnızca çok genç insanlarda görülür bu duygusallık; o kötücül mantık yoktur. İyi ki de yoktur, göğüsleri heyecanla inip kalkar...
Son Kuşlar
burda deniz bitiyor
ve yok benim gidecek bir yerim
martılar
dönüyorlar.
burda deniz bitiyor
ve gökyüzü başlıyor
uçsuz bucaksız
Rüzgar Var
Kanatlarında yıldızları taşıyor
Gökyüzü gurbete uçan kuştur
Rüzgar var sevgili yaklaşıyor
Hisse
Gökyüzü bütün renkleri bölüşmüş,
Umutsuz bir siyah düşmüş payıma...
1973
Dar Açı
Uzun saçlar yakışırdı sana uzun yıllar
Bir gökyüzü bitince öteki başlardı
Çevik taylar dururdu güneşte olgun başaklar
gölgelikler dururdu,
Ovalar aydınlıkta dururdu
Bulut geçti derdik bilemedin
Ya da yağmur yağacak derdik
Fesleğen saksıda güzel dururdu
Bak bu olacak şey mi kömür beni vurdu
Ayaklarım aldı başını gitti
Gün Olur Ki
Gün olur ki ne gökyüzü para eder,
Ne deniz kenarı, ne bağlar bahçeler.
Gün olur ki ne kız, ne rakı, ne şiir,
Hiçbir şey insanı sarmaz, kandıramaz;
Her çeşmeden boş döner, elindeki tas.
Gün olur ki çıldırmak işten değildir.
Güz Düşünceleri
Bu sabah gökyüzü daha bir yorgun,
Daha bir dumanlı,
Daha bir derin!
Şu anda, omzumdan tanıdık bir el,
Tutup silkelese şöyle bir güzel,
Kurtulsam yükünden düşüncelerin! ..
Her Şey Uzaktadır
Uzaktadır her şey; gökyüzü, deniz.
Her an peşimizden koşan gölgemiz,
Özlenen limanlar, yanan yıldızlar.
Uzaktadır her şey; anneler, kızlar...
Uzaktadır her şey, hep... yalnız ölüm,
Her yerde, her an yakınımız ölüm.
Fenalık
can almaya devam eden masumiyet
boşluğa yağan yağmur
tahminleri boşa çıkartan sürat
hangi kalıba sığar his
yeryüzüne yönelik en tehlikeli tehditken gökyüzü
ben terketmeye müsait misiniz?
Ağla Gökyüzü
Ağla gökyüzü bu insanlara
Ağla gökyüzü mazlumlara
Ağla gökyüzü benim sevdama
Ağla gökyüzü Ağla gökyüzü
Ağla gökyüzü haksızlıklara
Ağla gökyüzü feryatlara
Ağla gökyüzü canda cananlara
Ağla gökyüzü Ağla gökyüzü