Islık
Yabanıl ot kokuları
getiriyor bir rüzgar
kıpırdatıyor suları
Belki sonbahar
vurgun yapamayacak
yol vermeyecek sular
Ve neşeli bir ıslık
tutturmuş şimdi ova
Sone 4
savurgan güzel,nedir bu kendini harcaman
senin mirasın olan güzellikleri böyle?
doğa temelli vermez ,ödünç verir her zaman
eli açık olana borç verir içtenlikle
böyle yanlış kullanmak olurmu güzel pinti
miras bırakman için sana bırakılanı?
kar etmeyen tefeci bu koskoca serveti
niye tüketiyorsun yaşatmak varken canı
meraklısın kendinle içli dışlı olmaya
bu tatlı benliğin sırf aldatmağa yarar
Eksik Güvence
En uygar istasyonlarda
Aynı sancı
Doğa kurnaz, insanlar..
Şaşmaz bildiğinden beri.
Yalan güvencelerde
Ne oyalar beni
Varsayımlar peşine
Düştüm düşmedim.
Yuvarlağın Köşeleri-Sevgi İle Sevgiye Karşı-Etika-Birinci Bölüm-129
SEVGİ İLE SEVGİYE KARŞI-ETİKA-129
Aşkın sana doga gereğince verildiğini sanma.... Sen hayvan değilsin.
Doganın sana aşk gereğince verildiğini sanma... Sen hayvan değilsin.
Doga ölümde, insan aşkda uludur.
Gece
Günün tükendiği bu saatlerde
Tüm doğa canla başla çalışıyor.
Gece vakti bu yıldızlardan inen
Ne acayip bir korkudur kim bilir?
Etkisinde kalmış nice gizemin,
Kaygılı, bir yandan tir tir titriyor,
Karanlıkta, bilinmeyen bir gücün
Gözlerini üstünde hissediyor.
Geceleyin Kırda
Kuytu bir köşesindeyim
ve yorgun bedenimin altında
çıtırdıyor kuru yapraklar
Üstte kristal bir gök
ve yıldızlar
ozancasına
Yalnızım
sıkıntının yayalnızlığı değil bu
Düşlerle el ele
O Mavilik Derdi
Beni uykudan uyandırır uyandırmaz
Dünyanın bütün huyları yüzünde
Ben bunlardan birini seviyorum en çok
Sana bir nar kesip uzatıyor ya doğa
Tutsam tanelerini
Sevincin gözyaşları derdim buna.
Bir süre bakışıyoruz karşılıklı
Ben uykudan uyanır uyanmaz
Benimle şiir gibidir bu
Sone 126
Hey oğul, güzel oğul, avucunda kıskıvrak:
Vaktin dönek aynası, bir de saatli orak.
Sen ay gibi büyürken, serpilip gelişirken
Hepten çokmuş görünür kim varsa seni seven.
Yıkımlara egemen olan Doğa tanrıça
Seni geri çekiyor sen hızla yol aldıkça:
Amacı, hünerini sende kanıtlayarak
Zamanı rezil etmek, sefil anlara kıymak.
Şimdi gözbebeğisin, ama kork ondan, çünkü
Tuttuğu hazinesi sonsuz onun olmaz ki.
Ters Yüz Edilen
Ne gözlerindeki çöl yanlızlığı
Nede yüreğindeki sönmüş volkan
Büsbütün kopmuş sayılır yaşamaktan
Şüphesiz eskil bir frenks kadar
Alışkın değisin bekleyişlere
Ama suskunsun bir sfenks kadar
Susmak birşeylerin anlatımıysa
Şüphesiz en anlamlı şeydir susmak
Çoklukta Birlik
Bir tapınaktır doğa, sütunları canlı
Anlaşılmaz sözler duyulur zaman zaman
Sembol ormanları içinden geçer insan
Tanıdık bakışlar süzer gibidir sizi
Bir derin, bir karanlık birlik içinde
Aydınlık kadar sonsuz, gece kadar geniş
Uzaktan söyleşen uzun yankılar gibi
Renkler, sesler, kokular karışır birbirine
Mat
Doğa döllere döllere
Sürer bizi.
Dölsüzler daha fena.
Yalnızlar büsbütün.
Elinde ip tepe tepe
Kullanır, çöker dağ.
Avuntu
Azıcık aş.
İşte Bir Eklem Yeri Daha
İste bir eklem yeri daha
Doğayla ben, benimle doğa.
Var, o kadar unutturacak şey var da
Neden bir o, bir soğut ağacı
Şayisiz yapraklarıyla karsımda.
Acı bir tütünden çıkardım bu şarkiyi
Kalbimde doğup batan güneşlerden
En çok da bir karanlığı bırakıp gittiler bana
Geçtikti Bir Gün Hani
Beni uykudan uyandirir uyandirmaz
Dunyanin butun huylari yuzunde
Ben bunlardan birini seviyorum en cok
Sana bir nar kesip uzatiyor ya doga
Tutsam tanelerini
Sevincin gozyaslari derdim buna.
Bir sure bakisiyoruz karsilikli
Ben uykudan uyanir uyanmaz
Benimle siir gibidir bu
Hamle
plaj güzeli ay
kumsalı geri al
geldigi yüze,
ıslık ıslık deniz
sesimi işittir
içindeki kazaya,
terkedilmiş toprak
taşın ruhumdaki krallığa,
ve
artık sözü geçmesin
Kirli Ağustos
O da var olanın ağır ağır yokluğu
Surda bir gündüz kımıldamakta
Dağılmanın beyaz organı: tuz birikintileri
Gibi bir gündüz
Kalın kabuklarını kaldırır doğa.
Düşer bir balıkçının tersi olan şey
Kirli ağustos! beni oradan oraya götüren eşya
Aklımda üç beş otel ya kalır
Ya kalmaz üç beş otel aklımda
Sorudan Öncesi
İnsan insana yapayalnız
değildik o çağda canlıydı dünyamız
canlıydı balıkçıya salık veren rüzgâr
canlıydı suçluya gürleyen bulutlar
canlıydı yağmur canlıydı toprak
yağmurdan toprağın doğurduğu yaprak
yaprağı hayvana
hayvanı insana
insanı toprağa
karan doğa
Fal
Eşiğine dayanıp seyirdiğim
cansız doğa: Bir çingene geldi
gece, ellerimi açtı ve uzun,
dingin bir yağmur düştü yüzüne:
'Her şey geçer sen geçmezsin'.
Güldüm, katıldım: Bilmem mi
kuytudan beslenen yorgun tekliğimi:
Ben amansız çatlak, sudan ve çıradan
çıkma yangın lehçesi: Her şey geçer
Dere Böyle Nereye
Hani bahar aylarında kıyılarında açan
Papatyalar söylesin senin özgeçmişini
Üstüne kurulan ahşap tahta köprüler
Su içmeye sokulan ürkek ceylan anlatsın
İri memeleriyle eğilip doğrularak
Tokaçlarla çamaşır yıkayan kadınların
Ey dere ne şanslısın doğa öyle söylüyor
Ağaç büyür ot biter geçtiğin yerde senin
Sana uzatır kızlar beyaz bacaklarını
Ağaç
Gün bitti. Agacta nes`e söndü.
Yaprak ates oldu, kus da yakut;
Yaprakla kusun pariltisindan
Havuzun suyu erguvana döndü
Ağaç
Giderim ben yol sıra yavlak uzanmış bir ağaç
Böyle lâtif böyle şirin gönlüm aydur birkaç sır aç
Böyl’uzamak ne manâdır çünkü bu dünya fânîdir
Bu fuzûllük nişânıdır gel beri miskinliğe geç
Böyle lâtif beziniben böyle şirîn düzünüben
Gönül Hakk’a uzanuban dilek nedir neye muhtâç
Ağaç karır devrân döner kuş budağa birkez konar