Asker Duası
Elimde tüfenk, gönlümde iman,
Dileğim iki: Din ile vatan...
Ocağım ordu, büyüğüm Sultan,
Sultan'a imdâd eyle Yârabbi!
Ömrünü müzdâd eyle Yârabbi!
Yolumuz gaza, sonu şehâdet,
Dinimiz ister sıdk ile hizmet,
Anamız vatan, babamız millet,
Vatanı ma'mur eyle Yârabbi!
23 Sentlik Asker
23 Sentlik asker
Mister Dalles,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
Ankara'da 23 sente,
yahut iki kilo kuru soğan,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
Cenk Şarkısı
Sebîlürreşâd cerîde-i İslâmiyyesinin kahraman askerlerimize armağanı
Yurdunu Allâh’a bırak, çık yola:
«Cenge! » deyip çek ki vatan kurtula.
Böyle müyesser mi gazâ her kula?
Haydi levend asker, uğurlar ola.
Ey sürüden arkaya kalmış yiğit!
Arkadaşın gitti, yetiş sen de git.
Bak ne diyor, cedd-i şehîdin, işit:
Kosova
Nerede olsam karşıma çıkıyor bir kanlı ova
Sen misin yoksa hayalin mi vefasız kosova
Hani binlerce mefahirdi senin her adımın
Hani sinende yarıp geçtiği yol Yıldırım'ın
Hani asker, hani kalbinde yatan şah-ı şehid
Söyle Meşhed öpeyim secde edip toprağını
Yokmudur Murad'ın sende iki üç damla kanı
Topal Asker
Ey saçları “alagorsan” kesik hanım kız!
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
Bacağımla alay etme pek topal diye.
Bir sorsana o topallık bana nereden hediye ?
Sen Şişli’de dans ederken her gece gündüz,
Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz
Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık;
Ölü Asker
Zeynep ve Derviş'e
Nasıl da çok istemiştim
savaşa gitmeden
sevgilimle evlenmeyi
ama nereden bilebilirdim
ki silahın
demirine çarpıp
saklandığım yeri belli edeceğini
parmağımdaki yüzüğün...
Ölü Asker İçin İlk Türkü
Bulutları kovan hırçınım benim, büyücüm
doğrudur gebe kaldığım coşkun bir akarsudan
bir bıçak alnıma çizer o homurtuyu ağırdan
altın haykırışlarla kuşlar uçup gelir üstümüze
gelip geceyi biriktirirler üstümüze
ben ki otobüslerde sarışın sanmışım kendimi uzun zaman
uzun zaman terli bir erkeğin esneyişiyle
bir kaçağın övgüsüne saklanıp
akşam vakitleriyle oğunup uzun zaman
kanaryalarla kesmişim uzayan tırnaklarımı.
Meçhul
Mahalledeki çocukların
piç diye kızdırdığı
ayakkabı boyacısı
babasının özlemiyle
önüne kurar sandığını
meçhul asker
anıtının!
Bekleyeceğim Seni
Savaşa gitmek mi istersin, git asker,
Gidenin bir daha gelmediği
Kanlı, kuduran savaşa.
Burda olacağım geri dönersen,
Yeşeren karaağaçlar altında bekleyeceğim seni,
Bekleyeceğim çıplak ağaclar altında,
Dönünceye dek en son asker,
Bekleyeceğim seni daha da çok.
Sen geri gelince savaştan
Ah Hüseyin Vah Hüseyin
Alemlerin serverisin
Ah Hüseyin, vah Hüseyin
Şehitlerin serdarısın
Ah Hüseyin, vah Hüseyin
Hasan, Hüseyin'in yari
Muhammed'in gözü nuru
Hem Ali'nin yadigarı
Ah Hüseyin, vah Hüseyin
Namlu Uçları
sonra gittin sen
kendi acılarına dilsiz
yarısı küskün bahçelerde güldüğünün
yarısı sürgünlerde
ışıklar içinde binlerce ada
kulaç kulaç sokulurken denizlerine doğru
aldırmadın gittin
Sevgilimin Adı Kalaşnikof
Üç yiğit asker, beş fakir gerilla daha öldü
Sevgilimin adı kalaşnikof
En uzun ömürlü aşkımızın
Üç yiğit gerilla, beş fakir asker
Efendiler çok yaşamanızı istemiyor
Çiçekler, kediler, bisikletler
Sizden daha uzun ömürlü
Sevgilimin adı kalaşnikof
En uzun ömürlüsü aşkımızın
Vietnem
Vietnam
Vietnam'daki her şeyin
basitliği
kadına benzeyen
genç bir rahibin cübbesini tutarken
sırtından vurulan adam,
biz de burda takılıyoruz:
ay gibi parlak
Tahta Kale
Gövdesi ince uzun, eliyse peynir ekmekli
Beni mi süzüyor ne, cay mi içiyor ne, anlamadım
Bir asker, öyle bir asker ki, doğduğu günden beri izinli
Dünyaya izinli, kadına izinli, sevmeye izinli
Bilmem ki nasıl olmuş her yerden çıkıvermişler
Ürkek ve devamlı insan yüzleri.
Güneşler gidiyor camlarda, Bayburt'ta aksam yemeği
Kolunu kaldırıyor biraz, yüzünü ekşitiyor biraz,
biraz da Donkisotvari
Vakit Akşama Kilitlendi
Vakit akşama kilitlendi
Kuşlar da farkında mıdırlar bilmiyorum
Bir gün daha geçip gitti ömrümüzden
Bir elma daha düştü daldan
Vakit akşama kilitlendi
Atlar da farkında mıdırlar bilmiyorum
Esintinin yönü değişti durup-dururken
Gökkuşağı bilezikler takmışlar
Ayakları görünmüyor halhaldan
Türkiyem
Baş koymuşum Türkiye'min yoluna
Düzlüğüne, yokuşuna ölürüm,
Asırlardır kır atımı suladım.
Irmağının akışına ölürüm.
Deli sular, salkım-saçak söğütler,
Kışlada kumandan, asker öğütler,
Yaylalarda ata biner yiğitler,
Bozkurt gibi bakışına ölürüm.
Önsöz
Bazan bir sözcük arar ozan, bekler
bir anahtar sözcük, başlamak için şiire,
bir görüntü bazan, bir ses, bir koku,
bazan da bir şey, bir devinim izi.
Hepsi var, hem de istemediğin kadar;
kireç yanığı görüntüler: Lemnos, Ayios Istratis,
üç tanık sözcük: Makronissos, Yaros ve Leros;
sürgün ve işkence öyküleri, burun sızlatan.
El Gazeli
Ellerine Sarın Kalbimin içini
O ayla boyanmış nar ellerine
Bahar ellerine giydir düşleri
Göksel şarkıları sar ellerine
O kar ellerine yar ellerine
Deme sabah akşam var ellerine
Rüzgar mı asker mi biçti yolumu
Koğuşkalk
Koğuşkalk
Sesime zulmet ağzımın kapısındaki gardiyan
Bu şehre beş vakit ezan kadar,
Beş vakitte ihanet lazım.
Tertemiz dudaklardaki acı ayrılık kelimesi,
Dökülürken ayaklarımın altına kırmızı bir halı gibi
Durup, tamda hayatın önünde;
'Merhaba asker, mutlumusun' demekte lazım...
Kancalıkurt
Kuşatılmış kalede hayatta kalan son asker
sağ ve sol elini koyuyor nefes nefese
bir terazinin iki kefesine
Bilgelerin beslediği binlerce erkek tavus
kuyruklarını açıyor
kulelerin kana bulanmış gece sessizliğinde
kılıcına işiyor galip komutan mahzun, aşağıda, lime lime