Aşık Garip Coğrafyası 2 Anneler Günü
Birçok kentimizde uzun kavak kalmadı
ki gıcırdasın,
Ama benim sol yanımda sancı baki
Anne! Ne olur ki?
Sıram gelmiş olsun varsın
'Ben ölürsem benden daha genci var' tabii
Ama Aşık Garip değil hiçbiri...
Ben de olamadım, yokmuş kısmette
Yaşadıkça Şah Senem'i hissettim,
Gerçi Tiflis'e Tebriz'e hiç gitmedim
Anneler Ve Çocuklar
Anne ölünce çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde bir siyah çubuk
Ağzında küçük bir leke
Çocuk öldü mü güneş
Simsiyah görünür gözüne
Elinde bir ip nereye
Bilmez bağlayacağını anne
Anneler Ve Kudüsler
I
Güz suları bizim şehrin önünden akar
Kış savunması
Bizim şehir üs öbür şehirlere
Dakka şimdi bir doğu kamerası
Ölümü çeken
*
Anneler Oğullarını Affetmez
Annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından
Annemin cenazesinde kılmadığım namaz kadar masum
Annemin mezartaşındaki imla hataları kadar sarhoş
Annemin vasiyetindeki,
'Oğlumu benim yanıma gömmeyin sakın' maddesi kadar sevecendin.
Bazı eski romanlar
'Yıl bin dokuz yüz bilmem kaç' diye başlardı,
ben çocukluğuma, çocukluğumun çocuk romanına,
senin oyuncaklarını kırarak başladım.
Ayrılık Günü
Ben nice ayrılıklar gördüm ömrümce
Kuşlar gördüm; kırılmış kolu, kanadı
Ayrı düşmüş sevdiğinden kuşlar gördüm
Hiç bir ayrılık bana bu kadar komadı
Ayrılığın bir ağrıdır vurur şakalarımda
Ve büyür gözlerimde bir okyanus kadar
Derinden ses verir içimde bir tel
Sonra, birdenbire kırılır, kopar
Görüş Günü
Bugün görüş günümüz
Dost kardeş bir arada
Telden tele
Mendil salla el salla
Merhaba
İzin olsun hapishane içinde
Seni
Senden sormalara doyamam
Yarım döner cigaranın ateşi
Bir Doğum Günü İçin
Göklerin yüzü güldü mü
Dünyaya geldiğin zaman?
Azgın sular duruldu mu
Dünyaya geldiğin zaman?
Güneşler gibi tek miydin?
Ay ışığından ak mıydın?
Böyle nazlı çiçek miydin?
Dünyaya geldiğin zaman?
Mahşer Günü
Nasıl uçan bir kuş düşerse yere
Yerde paramparça olursa kemikleri
Yumuşacık tüyleri dağılırsa
Nasıl bir gül kurursa dalında
Toprağa karışırsa yaprakları
Kokusu ve rengi kalmazsa
Nasıl bir kaplan vurulursa ormanda
Otlara cansız düşerse pençeleri
Anneler Kaçar Gibidir
söyle ben saçlarımı kestirirsem ne olur
bir başkaldırma ancak saçlarından tutulur
herkes annesi sanır bir kısır yalnızlığı
oysa herkesin annesi aslında bir baruttur
eylülden ürken temmuz şafaktan korkan gece
dağları bölümleyen o babadan kaçan sudur
hatırla her gün bir çalar saatle oynadığını
Münevverin Doğum Günü
Yapraklara dallara yeşillere allara
Nice nice yillara gülüm
Nice nice yıllara
Yaprak dala al yeşile yaraşır
Gayrı vermem seni ellere
Bir Günü Yaşamak
Dün kopan bir yapraktı, düşen kuru bir daldı
Bu günden güzel değil bulacağın yarında
Aç ellerini bak! Yanan avuçlarında
Dün gitmiş, yarın yok, bize bir bu gün kaldı
Bir bu gün kaldı bize birlikte yaşanacak
Bir bu gün öyle güzel ve dopdolu, özlemli
Dudağından düşmeyen bir yeni şarkı gibi
Bir bu gün, her şeyiyle taptaze ve sımsıcak
Anneler Günüymüş
Pancurları dövdü tüm gece yağmur,
şafakla açtım: dupduruydu gök.
Çektim içime güllerin kokusunu,
çoktan kesilmişti karşı koruluk
yine de bekledim bülbül sesini.
Kim bildi ki sözlerin imlemimi?
Gözaltında olduğumuz koğuşta,
Son firarda da enselenen Mansur
şöyle demişti sıtma nöbetinde:
Kabul Günü
Biliyorum saadet
Bana dünyada gelmez,
Ölümü bekliyorum.
Şubat Günü
Kim ne bilsin neydi beni uyutan?
Uyanmadığım o sabah uykudan.
Henüz yaşıyordum yeniden yeni
Bir şubat gününün güzelliğini.
Türkü kalmasın diye söylenmedik,
Bendim o yağan kar, âsude şenlik,
Dağlara, ovalara, şehirlere;
Ziyaret Günü Notları
I
Bugün başlıyor asil çilesi,
Namus yüzünden on beş yıl giyen
Beşiktaşlı Ragıpın,
Bugün tuttu Adana’nın yolunu
İki çocuklu karisi;
Seyhan Bara kontratlı gidiyor.
Kaslar alindi, saçlar boyandı.
Roplar dikildi modaya uygun,
Ruhi Bey Anlatıyor Bir Düğün Günü Ve Sonrası
Kısacık bir gündü, bir iki dakikalık bir gündü
Çocukların günü gibi bir gündü
Kahverengi fotoğrafları vardı, bulanıktı
Hiçbir şey açık seçik görünmüyordu
Kocaman bir bahçe olmalıydı, orda burda
Tavuskuşları olmalıydı, herbiri
Öyle bir başına hiç kımıldamadan duruyordu
Saniyeler sümbüller gibiydi
Saniyeler sümbüller gibiydi dokunsam iki parmağım arasında akıyordu
Kısacık bir gündü.
Görüş Günü Konuşması
Oğul ben senin görüş gününe
dağları devşirerek geldim
-bizim oranın dağlarını-
sevincimi ırmaklarda arıtarak
-bizim oranın ırmaklarında-
sabah yeliyle örerek saçlarımı
-bizim oranın sabah yeliyle-
o şimdi özlemiştir dedim
sesimi bizim oranın
çiçeklerine değdirerek geldim:
Bugün Bayram Günü
Bugün bayram günü âlem eğlenir
Sen bizim yaylaya gel başın için
Dertliler oturmuş derdin söyleşir
Etme intizarı gül başın için
Hayran oldum bakakaldım yüzüne
Sürme değil rastık çekmiş gözüne
Hıçkırarak başım koysam dizine
Saçım okşa gönlüm al başın için
Elinden Tutun Günü
Günü elinden tutuyorum
Öyle ürkek
Ben tutmasam karanlığa düşecek
Karanlığa düşecek sevgiler
Kapılarınızı yalnızca nefret çalacak,
Ağır ağır yükseliyor bir davulun sağır sesi
Birer birer düşüyor ağaçlar, orman seyreliyor
Tutun elimden, elimden tutun yoksa
Bu canavar sessizlik, bu yılgınlık, bu ölüm,
Yürek Yordamıyla Aradığımız
En vefalı gönüllerde en nazlı güzeller
En süslü sandıklarda çeyizler örselendi
«Anneler günü”, «Dünya Çocuk Yılı» diye
Günler, haftalar ve yıllar kurtlarca parsellendi
Söyler misiniz bize ey pergelli çokbilmişler,
Gün görmeden giden canlar nerede?
Analar panik içinde, çocuklar zayıf ve tutsak
Şahin avını gökte avlar, yerde parçalar
Tohumu besleyemiyor artık bu yorgun toprak