Ağustos Çıkmazı

beni koyup koyup gitme
ne olursun
durduğun yerde dur
kendini martılarla bir tutma
senin kanatların yok
düşersin yorulursun
beni koyup koyup gitme
ne olursun

bir deniz kıyısında otur

Ağustos Şiiri

Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek
Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum
Hep böyle havalar besler fırtınaları
Korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek
Duymazdım durgun suların bezgin türkülerini
Alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim

Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
Bir rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor
Esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım

26 Ağustos

Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi,
Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi,
Ta ki, yükselen ezanlarla müeyyed namın
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslamın.

Ağustos Şiir

Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek
beterin beteri var diyenlere inanmıyorum...
hep böylesi havalar besler fırtınaları
korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek
duymazdım durgun suların bezgin türkülerini
alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim
bir yangınsonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı
bir rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor
esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım
geri dönsen bile ben artık o ben olmayacağım

Ağustos Kuşları

Ağustos kuşları
Derin, saf, mavi bir gökyüzünde kara noktalardan oluşmuş kıpırtılı kara bir yumak helezonlar çizerek dönüyor.
Onlara bakıyorum.
Bir ucundan katılan kalabalık ve karışık siyah noktalarla büyüyen yumak diğer ucundan zarif ve düzenli bir ok gibi çıkarak maviliğin içlerine doğru uçuyor.
Gidiyorlar.
Onlara bakıyorum.
Garip bir hüzünle bakıyorum onlara.
Bir şeyin bittiğini söylüyorlar bana.
Başka bir şeyin başlayacağını da.
Onlar gittikten sonra bir zaman boş kalacak o saf mavilik.

Ağustos Konuğu

Odama bir an giren uçucu bir böcek
-Arıdan irice, kanatları renkli-
Dolaştı bir süre, vızıldamadan.
Sonra bulup yolunu pencerenin
Çıkıp gitti

Bir öykü çeviriyordum Çehov'dan
Masamda bira bardağı
-Odam, kitaplarım,olağan dünyam-
Tül perdede ağustos ışınları

Ağustos Böceği İle Karınca

Karıncayı tanırsınız
Minimini bir hayvandır
Fakat gaayet çalışkandır
Gaayet tutumludur, yalnız
Pek hodgamdır, bu bir kusur:
Hodkam olan zalim olur.

Bir gün ağustos böceği
Tembel tembel ötüp durmak
Neticesi aç kalarak

Ağustos Melali

1
Cesâret kalbim, cesâret!
Sustun bütün kış, ürktün kırılmaktan;
Çok gerilerde kaldı derken kar,
Sonra bahar
Ve Temmuz geçti.
Yasımız duruldu, coşkumuz geçti...
Ne ümit var artık ne korku;
Ağustos gecesinde ağulu
Sesleri yalnız böceklerin...

Ağustos

Tam söz verdiği üzre
İlk sabah güneşi perdeler arasından içeri girdi
Ve safran renginde, meyilli bir çizgi
Sedire ulaşıverdi.

Güneşin sıcak cilası
Kapladı yakın ormanı, köy evlerini
Yatağımı, ıslak yastığımı
Ve kitaplarımın arkasındaki duvarı.

Ne Kadar İzmir 4

yağan güneş tozudur billur palmiyelerden
ne çok ağustos böceği / yalnızlığa uzayan
deniz süt liman / yaprak kımıldamıyor
ispanya'da iç savaş 'non passaran! '
ışıktan süs kılıçları ayna parıltısından
buz mavisi sürahiler aydınlığa doymuş
ışımadan boğulmuş üzüm taneleri
ne çok ağustos böceği / yalnızlığa uzayan
nefesini tutmuş askıda kızlarağası hanı
new york borsası'nda buhran / fiyatlar düştü

Uzak

Bu anıyı anlatmak isterdim...
ama nasıl solgun... hiç bir şey kalmamış gibi-
çünkü uzaklarda gömülü, ilk gençliğim yıllarında.

Yaseminden gerilmiş bir ten...
o
Ağustos gecesi? Ağustos muydu? - o gece...
Yalnız gözleri hatırımda hayal meyal; gözleri, sanırım
maviydi...
Evet, evet mavi, gökyakut mavisi.

Kutlu Ay

Sen ey kutlu Ağustos; şan ayı, zafer ayı,
Çıkardın bir Hilal’den binlerce dolunayı…

Malazgirt güneşidir şavkıyan ta Mohaç’ta;
Hilal’in tuğrası var yere düşen her haçta…

Bir yanda yedi iklim, bir yanda Anadolu,
Ey Ağustos, geçmişin Türk zaferiyle dolu…

Kükreyen Mehmet idi her çakal çıldıranda,

Sisle Örtülü Yollar

Gecenin Sahibi
Ağustos böceğinin yüreğine
İndiriyor sırrını
Ve ağustos böceği

Sesine ardıç ağacının
Bilgeliğini katıp
Ateşten cümlelerle
Tanrı'nın sözlerini öğretiyor

Beyaz Caz ''Can Baba''ya''

ağustos sıcağında
ardıç ağacının dalında
bi böcek

el sallar, gül sallar, aşk sallar
dudağında bir sarı klârnet

el
gül
aşk

Senli

Yaprakları dökülünce ağaç
Kuşyuvasını saklayamadı

Seni okşarken elim
Ağustos sularında sürükleniyor

Bir gelincik tanık
Sayısız papatyanın beyazlığına

*Ağustos*

Bir goncanın gülşende açtığı ay ağustos,
Bir ömrü çekip çekip gerdirendir, yay gibi.
Zümrüd-anka kuşunun uçtuğu ay ağustos.
Bundan böyle ağustos,katlanılmaz ay gibi...

Sevda desenlerinin çizildiği ağustos.
Hayal huzmelerinin süzüldüğü ağustos,
Vuslat öykülerinin yazıldığı ağustos,
Bundan böyle ağustos, yanık sesli ney gibi...

Ağustos Ayımız Zaferler Dolu

Malazgirt’te coşan Alparslan idi,
Kefenle secdeye duran o idi,
Tarihler az gördü böyle yiğidi,
Ağustos ayımız zaferler dolu.

Dumlupınar baştan başa efsane,
Kan ile yazılan tarih destane,
Onları anarken gönül mestane,
Ağustos ayımız zaferler dolu.

Çam Ormanı

Ben her kış ağustos böceği olmak isterim. Ölmek için değil şarkı söylemek için bunu isterim. Hiçbir şarkıyı tamamlayamadım bugüne kadar. Hep yarısında bitti coşkularım. Ve ben dua ederken bile dilime şarkılar takıldı. Tanrı beni affetsin bu yüzden. Çünkü ben şarkılarla Tanrı'ya yalvardım. Ne zaman kar yağsa benim dilimde çam ormanlarından bir cümle oluşur. Buz tutar tüm sözcüklerim. Ama yine de sıcacık bir gülümsemeyi eksik etmem dudaklarımdan. Hemen bir şarkı tuttururum sonra çıra gibi tutuşurum. Tanrı beni affetsin yazları hep kumsal olmak isterim. Denizler beni duygulara boğar ve hep ağlarım. Bu yüzden kumsal olup güneşi içime dökerim. İşte ben hep böyle şarkılar söylerim. Nedendir bilinmez hep şarkılar dudaklarımda titrer. Gören beni üşüyor zanneder. Oysa ben bir uçurum kenarında olurum. Ve ben öylece aşka düşerim. Çam kokulu şarkılar söylerim. Yaşamak isterim ağaçların köküne tutunarak bayırlardan yukarı çıkarak. Çünkü bayırlar sırtıma benzer. Hep acıyı yük edindim bu zamana kadar. Şimdi dağların sırtında mor menekşe olmak isterim. Ormanların koynunda çam kokuları arasında hafiflemek isterim. Ben her kış ağustos böceği olmak isterim. Çünkü ben yazları içimi kime dökeyim. Her yerde kelebekler uçuşur. Benimse kolum kanadım kırılır. Çiçekler benim dünyamın yabancı cennetleridir. Oysa ben o saatlerde ateşler içinde yanarım. Bu yüzden daha çok cehenneme inanırım. Tanrı beni affetsin. Çünkü ben şarkılarla dua ederim. Ve her ne zaman şarkı söylesem arkamda saz ağlar, keman ağlar. Bense dili tutulmuş şarkıcılar gibi hep içime ağlarım. Ben yazları çiçekler içinde sahte cennetler yaşarım. Bu yüzden gerçek cennete inanırım. Ve ben Tanrı'dan gül değil, karanfil değil, ağustos böceklerinin bir orkestra gibi ritim tuttuğu bahçe isterim. Çünkü ben çimenler üstüne yatıp şarkılar söylemek isterim. Şarkılarım hep seni söyler Tanrı'm. Bu yüzden beni affet. Ben bir insana asla şarkı bestelemem. İnsan ki küçük tepeleri yarattım der, küçük bir yel esse altına eder. Hangi sabahı yaratmış ki, gün boyunca bir insana diz çökeyim. Ben sade sana şarkılar söylerim. Kavgamın türküsüsün sen Tanrım. Ben yeryüzünde, kış ortasında, tüm kapılardan kovulurum. Çünkü ben bir sanatçıyım. Şu dünyada estetik duyarlığa sahip olan kaç kişi var. Herkes sevgiden bahsediyor. Öküz de ineği sever. Ama öküz aşk şarkıları bilmez. Tanrım beni affet. Ben sana şarkılarla dua ederim. Şarkılarım bir çam ormanına benzer. Tanrı'm lütfen ormanlarımı ateşe verme. Dünyamı cehenneme çevirme. Ben her kış ağustos böceği olmak isterim. Ölmek için değil şarkı söylemek için bunu isterim. Hiçbir şarkıyı tamamlayamadım bugüne kadar. Beni affet. Tanrı'm lütfen en az bir şarkıyı bana ezberlet. Tanrı'm düştüğüm çukurlardan bir dağ yapıp çıkmamı bana öğret. Çünkü ben senin nazarında alçalmak değil, yükselmek isterim. Sana ağustos böceği gibi şarkılar söylemek isterim. Lütfen beni kapından geri çevirme.

Ağustos Böceği Gibi Boş Durma

Karınca gibi hiç durmadan çalış,
Ağustos Böceği gibi boş durma.
İş bilmiyorsan iş yapmaya alış,
Ağustos Böceği gibi boş durma.

Çoğu Ağustos Böceğini bilir,
Yaz boyunca saz çalıp kışın ölür..
Boş duranların sonu kötü olur,
Ağustos Böceği gibi boş durma.

Zaferler Ayı, Ağustos; Türk Milletini Taçlandıran Ay,

Ağustos Ayının Türk milli hayatında apayrı bir yeri ve çehresi vardır. Bir çok büyük Türk zaferi, kati neticeleriyle millet hayatımızda yepyeni ufukların açılmasına vesile olmuştur..Bunlar içerisinde;

26 Ağustos 1071’de Malazgirt..
27 Ağustos 1389’da Kosova..
11 Ağustos 1473’de Otlukbeli...
23 Ağustos 1514’de Çaldıran..
24 Ağustos 1516’da Mercidabık..
26 Ağustos 1526’da Mohaç..
4 Ağustos 1578’de Vadis Seyl..
30 Ağustos 1922’de Başkumandanlık..