Acı
seni de vururlar bir gün ey acı
uçuşup durduğun kanatlarından
sazın, sözün, türkülerin tükenir
ellerin koynunda kalakalırsın
şakaklarına kar yağıyor bilesin ey acı
gül açan yüzlerimizde
göğeriyor rengin senin de
biz seni
Acı
Yaşamak uğruna
ölmek bu olsa gerek
Sevmek uğruna
acı çekmek bu olsa gerek
Hayat uğruna
savaşmak bu olsa gerek
Peki ya senin uğruna
Üzülmek niye?
Acı
Ve bir kadın, "Bize acıdan bahset" dedi.
Ve o cevap verdi:
"Acınız, anlayışınızı saklayan kabuğun kırılışıdır.
Nasıl bir meyvenin çekirdeği,
kalbi güneş'i görebilsin diye
kabuğunu kırmak zorundaysa,
siz de acıyı bilmelisiniz.
Bir Mevsimin Acı Gerçekleri
""Bir tek dileğim var mutlu ol yeter” sözünün
bir kamyon yükü
anlam taşıdığı günlerdi
Kaldırımlar toz ve kağıt topakları
Ankara’nın
Ankara’nın sonbahar yaprakları
ayvalar sarı
hüzünler olgun
yaz yorgunu gövdeler serili betonlarda
Acı Gurbet
Çilelerim köprü oldu Tuna'ya,
Dilimden anlamaz kulun Almanya.
Döneceğim günü hep saya saya,
Ömrümü tüketti yılın Almanya.
Ne çıkardın beni ne de batırdın,
Emeğimi yiye yiye bitirdin,
Gençliğimi benden aldın götürdün,
Bana mı kalacak malın Almanya?
Dar Açı
anlatmak istedikçe herseyi birden yitiriyorum
bir kutupyildizi bir ben bir dinmeyen agrilarim
yapayalniz kaliyorum birden güzelim
ve müthis aglamak istiyorum
gecenin kanatlari kirik bir saati var bilmem bilir misin
ölüm korkusu alkol gibi yayilir damarlara
sakin o saatte sokaklara çikma
denize bakma
karanliga
yildizlara bakma sakin
Acı Söz
Beni böyle deli eden
Yarin açı sözü imiş
Sırat sırat dedikleri
Bir çift ela gözü imiş
Özümüz var özden öte
Sözümüz var sözden öte
Ötelerin ötesinde
Gözümüz var gözden öte
Acı Doktor
Berçenek'ten yaya geldim
Amman doktor bak bebeğe
Beşiğini elden aldım
Yandım doktor bak bebeğe
Yıkık yuvam kara yasta
Yalvarırım eşe dosta
Annesi bebekten hasta
Amman doktor bak bebeğe
Acı Utanmak
Büyüsün küçülmen,
Bu senin yakının!
Yaklaştın mı sağlığında
Şimdi de uzaksın!
Duyur istersen
İlanlar ne yapsın?
Ana baba kardeş
Yaşarken ne yaptın?
Acı Salkım
Vakit yaklaşıyor toparlan ahbap
Yarın bir gün bu meydanda talan var
Nasıl olsa görülecek şu hesap,
Sanma bu dünyada baki kalan var!
Nic'oldu ticaret,hani karımız?
Yağmaya gidiyor bütün varımız
Görmesek,şahittir kulaklarımız
Duymasak da kapımızı çalan var
Dar Açı
Uzun saçlar yakışırdı sana uzun yıllar
Bir gökyüzü bitince öteki başlardı
Çevik taylar dururdu güneşte olgun başaklar
gölgelikler dururdu,
Ovalar aydınlıkta dururdu
Bulut geçti derdik bilemedin
Ya da yağmur yağacak derdik
Fesleğen saksıda güzel dururdu
Bak bu olacak şey mi kömür beni vurdu
Ayaklarım aldı başını gitti
İlya Avgiri''nin Karısının Acı Türküsü
Benim günlerim Soğanağa'da geçti
Bir pencere, avuç kadar bir gök
Sevim Matilda Hayrünnisa Eleni
Her Allahın günü daha bir sevmek
Daha bir cumhuriyeti, İlya Avgiri'yi
Benim gençliğim güzeldir bakın
Her gün elele denizle rüzgârla
Her şiirde seçme mısra güzelliğim
Her evde yatakların andığı ben
Etinizdeki Acı
Hangi an'a dokunsam, avuçlarımda
sesinin yeşeren içi. Su unutur belki
sildiğin kelimeler kadardır anlam
konuş ki bölüneyim, yarıl ki
anlatabil kendini.
Kaosu başlat,
özenip durma taşın yalnızlığına, hadi
aramıza iki uçlu bir mızrak koyalım
boğucu bir yakınlık olsun akşam
aşklara öğret bunu; su, terlediği için sudur.
Acı
Usanım taş basması günler yaşamaktan
yalnızlığımı büyütüyorum korkunç
yani bağırmak sana sulardan.
Her gün yeniden ölmek
elinden karanlık adamların
yalanla, ekmekle, silahla.
Üstümüze bakarken çağlar
her çocuk başı okşadığımız
Savcı, Çocuk Ve Acı
Sırtı, dağın yuvarlamış bir kayasında
kaval çalıyordu çocuk
Kavalı silme keder, dinleyenin boğazında
zehir yumruk
Keşfe gidiyordu savcı at sırtında
hep ölüm ezgileri, dedi, hep yürek dağlayıcı
- Gönül bizde nasıl şen olur savcı
katığım dert, ekmeğim acı.
Çok Acı Bir Ölüm
Amma da çok ölüyorsunuz
Bir kere doğmakla.
Ve ne de çok korkuyorsunuz
Her allahın günü yeniden ölerek
Analar bir avaza keyifle
bir kerede doğururlar çocuklarını
O çocuklar ki bu yaşam güzelin de ölmeden
Her gün yeniden doğarlar güne.
Amma da çok ölüyorsunuz
Yine De Seviyorum
sevmek acı sevmek acı...gözlerin ah..ne mazi kaldı ne fani...hayatın tamamı acı..sevmek benim işim...yine de seviyorumn seni yinede büyüyor göz bebeklerim..işte sevmek benim işim..işte sen işte ahh
Şeytan''a Dualar
Şeytan'a Dualar
Ey bütün Meleklerin en bilge,güzeli,sen,
Yazgısı dönük tanrı,yoksun tüm övgülerden,
Sen,ey şeytan bu uzun sefaletime acı!
Ey sürgünler prensi,haksızlığa uğrayan,
Yenildiğinde bile,güçlü,doğrulup kalkan,
Sen,ey şeytan bu uzun sefaletime acı!
Kadın Olmak
Kadın olmak acı verir,
Bir genç kız olduğunuzda, acı verir,
Bir sevgili olduğunuzda, acı verir,
Bir anne olduğunuzda, acı verir,
Ama yeryüzündeki bütün acıların en dayanılmazı,
Bir kadının, bir gün biteceğini
Bilmeden çekmesidir
Bütün bu acıları…
Islık Ve Uçurum
"Dünyada bir tek hakikat vardı, cahiller onu çoğalttılar.”
Hayat ıslık çalarak geçiyordu önümüzden. Kokuşmuş, acı çığlık seslerinden geçilmeyen bu ikiyüzlü, bu vahşi, bu namussuz çağımızda cehennemi yasamadığımızı kim söyleyebilirdi? Bırakın ruhumuzun kirlenmesini, gövdemizi de yıpratıyorduk. Aşkın, üzümün sapına kadar yaşanması gerektiğine inanıyorduk. Aşkın varlığını ve yaşanabilirliğini hissetmek gerekti; aşka güvenmek ve onun hizmetine girmek lazımdı. Aşkı oraya buraya çekiştirip aşka yön vermeye kalkışırsak, aşkın altında kalırız diye düşünüyor ve aska inanmayanlara soruyordu: Aşk size inanıyor mu sanıyorsunuz? "Niye intihar edecekmişim; daha yaşayacağım onca hayal kırıklığı varken." Böyle mi demişti Emil Cioran. Doğrudur hem sanal, hem banal bir dünyada yaşadığımız. "Ancak kötü olabilecek kadar cesur olabilirsen, gerçekten iyi olabilirsin" diyordu birisi. Türkçenin saadeti geceleri uyumuyordu. Sürekli arzuda dolaşan, her şeye aşkla bakan, küçük şeylerden büyük hazlar çıkaran, derdi olan, derdi olduğu için şiirler yazıp, resimler yapan biriydi adam. Sanki uçurum çağına gelmiştik; vicdan çekilmiş, akıl çürüyordu sanki. Daha önce yazdıklarını düşünüyordu adam. Yazdıklarını tekrarlamaktan ve çoğaltmaktan da asla çekinmiyordu. İçinde yaşadığımız dünyanın ve ruhumuzdaki karanlığın, şiddetin, kuşkuların ve iletişimsizliğin ciddi bir şekilde sorgulanması gerekiyordu. Acıyı bir oyuna dönüştürerek mi yaşıyorduk yoksa? Kendi iyiliğinden başka aksesuarı olmayan kalbimiz karşısında, gerçeğin gözleri fal taşı gibi açılıyordu. ‘Yüzünde kaç maskesi var insanın’ dedi adam. ‘Sanki bir nükleer sonrası hepimiz tuhaf yaratıklara dönüşmüşüz! Sanki ne çekiyorsak, kendimizden çekiyoruz. Yüzlerde hep acı! Zaten acı dolu bir çağda yaşamıyor muyuz? Hepimiz kargaya benziyor ve bu dünya sirkinde utana sıkıla varlığımızı sürdürüyoruz’ dedi kadın.
“O sevgi gibi, hatta aşk gibi görünen şeylerin altında eşsiz hesapların yattığını” gördükçe canımız daha çok yanıyordu!