29 Ekim
Bu sabah içimde bir tazelik var,
Bu seher, bu camdan giren gündüz, ben!
Sokaktan yükselen şu şen naralar,
Bu camdan bakınan, bu gülen yüz ben!
Nerede o dünkü ateşli nabız,
Nerede yastıkta kıvranan başım?
Bu sabah içimde çelikten bir hız,
Bu sabah en mutlu, en şen yurttaşım.
29 Ekim
Cumhuriyet Bayramı,
Geldi bize ne mutlu!
Bayraklarla donattık,
Güzel okulumuzu.
Sokaklarda evlerde,
Al bayrak dalgalanır.
Onun o al rengini,
Bütün bir dünya tanır.
1 Ekim 1945
Dağın üstünde:
akşam güneşiyle yüklü olan bir bulut var dağın üstünde.
Bugün de:
sensiz, yani yarı yarıya dünyasız geçti bugün de.
Birazdan açar
kırmızı kırmızı:
gecesefaları birazdan açar kırmızı kırmızı.
Taşır havamızda sessiz, cesur kanatlar
vatandan ayrılığa benzeyen ayrılığımızı..
Sone 29
bakışlarda küçümeyiş okuyorum
yalnızım, bedbahtım, tesellisizim.
gökler sağır, sesim boğuk
ve lanet okuyorum talihime
kıskançlıktan kuduruyorum
kiminin ikbalini
aczimden utanıyorum.
hazlarım iğrendiriyor beni.
o zaman sen geliyorsun aklıma,
ve birden bire kanatlanıyorum, bir tarla kuşu gibi, mest
34 Ubj 29
küçük chopin'e
Joshua! sana bir bilmece olarak soruyorum
kendimi ve kendimle ilgili
tüm elektrik direklerini, ürkek kapı tıklatışlarını
Naylon torbalarda muhafaza edilen cesaretler
bayatlamaz Joshua! izlediğim bir korku opereti
olmasın ne olur birlikte suladığımız bu aşk
27 Ekim 1945
Bir elmanın yarısı biz
yarısı bu koskoca dünya.
Bir elmanın yarısı biz
yarısı insanlarımız.
Bir elmenın yarısı sen
yarısı ben
ikimiz......
29
ah dedim, çünkü geçti aşkın alfabesinde
beyazlarımı giyip bir ömrü eskitmeye
cin kaçmamışken daha sihirli lâmbalardan
çocuktum suluboya bir masalın başkentinde
dokuz düş kurdum sonra, birinde kuyu
elbet ona düştüm, tanıştım endişeyle
flüt çalan şehirde buldum yolumu
Müfredât 29
Gele bir nesne ki min gayr-ı taleb
Anı Hak'dan bilir ashâb-ı edeb
Kıt''alar-Rubâiler 29
Sır matlaba vâsıl ola
Mevlâ kerem ihsân ede
Kalbe safâ hâsıl ola
Mevlâ kerem ihsân ede
Dîvân-I İlâhîyât 29
Nefs ü şeytâna zebûn etme bizi
Kerem et hey ulu Mevlâ kerem et
Tâlib-i fânîye dûn etme bizi
Kerem et hey ulu Mevlâ kerem et
Avn-i Rabbânî refîk olmayıcak
Bir adım yer varamaz tâlib-i Hak
Zuafâya nazar-ı lutf ile bak
Kerem et hey ulu Mevlâ kerem et
Sevdiğim Kadın Adları Gibi 29 Lale
çantanda bir sürü anahtar var Lale
biri evinin,
geceleri merdiveninden korkarak çıktığın
biri yalnızlığın, kalabalıklardan damıttığın
giysi dolabının biri,
ki giysilerini sevmem,
gizlerler güzelliğini
çantanda bir sürü anahtar var Lale
posta kutunun biri,
Âhî Dîvânı 29
Tûtiyâ-yı hâk-i pâyuñdan kılan kat‘-ı nazar
Éki gözümse gerekmez çıksun éy nûr-ı basar
Kiştzâr-ı sîneme ekdüñ mahabbet tohmını
Hây ‘ömrüm hâsılı bi ’llâh bundan ne biter
Bir kadeh meyle göz açdurmaz yıkar bezm ehlini
Sâkî-i gül-çihrenüñ bulunmaz ayağın çeker
Hemdemüm âhum durur şâm-ı ğam-ı dildârda
Âgâz-I Gazeliyyât 29
Şem‘a pervâne ile güft ü şinîd olmaz hîç
Sûz-ı dil kâsıd olan yerde berîd olmaz hîç
Subh u şâm şeb ü rûz gam u şâdî birdür
Biz karâr itdigümüz şehrde ‘îd olmaz hîç
Tıfl-ı eşküm gibi çeşmüm yeridür yârânun
Hâne-i âyîneye kufl u kilîd olmaz hîç
Neylesün terbiyet-i pîr-i mugân zühhâda
Âb-ı meyhânede turmakla pelîd olmaz hîç
Varını yâra nisâr eyledi Âgâh u dirîg
Defter-i mihr ü mahabbetde resîd olmaz hîç
18 Ekim 1945
Kale kapısıdan çıkarken ölümle buluşmak üzre,
son defa dönüp baktığımızda şehre,
sevgilim, şu sözleri söyleyebileceğiz:
"- Pek de öyle güldürmedinse de yüzümüzü,
çalıştık gücümüzün yettiği kadar
seni bahtiyar
kılalım diye.
Devam ediyor bahtiyarlığa doğru gidişin,
devam ediyor hayat.
İçimiz rahat,
31 Ekim 1964
Suç kanıtı karanfiller beyazdı
Savcı söyledi yazıcı yazdı
Kanlı bir gömlek değildi
Tüfek tabanca bıçak
Karanfildiler
Karanfildiler hem de beyaz
Alındılar durdukları yerden
Açık alandan güneşten
Aman Dikkat!
Haramsız mal azaldı, haramzade çoğaldı
Bu çağda helâl yemek büyük cesaret ister
İnsanı sıfatıyla anmak geride kaldı
Domuza domuz demek büyük cesaret ister..
29 Ekim 2005
Meâl-İ Celîli 4
«Kimin bu dünyâda gözü kapalı ise âhirette de kapalı, hattâoradaki şaşkınlığı daha ziyâde.»
Nihâyet neyse idrâk ettiğin şey ömr-i fânîden;
Onun bir aynıdır mutlak nasîbin ömr-i sânîden.
Hatâdır âhiretten beklemek dünyâda her hayrı:
Öbür dünyâ bu dünyâdan değil, hem hiç değil, ayrı.
Sen ey sersem ki «üç günlük hayâtın hükmü yok» der de,
Sanırsın umduğun âmâdedir ferdâ-yı Mahşer’de;
Ne ekmiştin ki mahsûl istiyorsun bir de ferdâdan?
Senin meşrû’ olan hakkın: Bugün hüsran, yarın hüsran!
Ölümlü Yaşamaya Hergünkü Çağrı-2
RAHAT AYRILIKLAR İÇİN GİRİŞ
sosisli sandeviçlerin en seçmesi sizin için
hardallar ve denizaşırı bitkileri
gönlünüze göre aygın baygın ezgiler
inanmışlığınız, sevinmişliğiniz, uygunluğunuz
bir adamın bakışı size
bir kadının kalçalarını oynatması size
gök mavi oldumuydu sizin içindir
aşkolsun size
sizden utanıyorum özür dilerim
Parçalar
I
Baygınlık içindeydi Locke*;
Bahçe öldü;
Tanrı onun böğründen
İp eğiren kızı**** aldı.
II
Nerede ererdim hakka
Son Mektup
Hani, hayatın neresinden dönülse kârdır dizesi var ya Nilgün’ün, canım benim, ben yaşamın neresinden döneceğimi çoktan belirlemiştim. Nilgün Marmara’nın 29 yaşında, S. Plath’in şubat ayında intihar etmesi, benim de 29. yaşımın 29 şubatında intihar etmemi gerektirmezdi. Ama mademki yaşamda kalmaya kendimi ikna edemiyordum, o zaman bir tarih belirlemeliydim ve 29. yaşımın 29 şubatını seçtim.
Bu yüzden Şubatta Saklambaç’a bir yığın başka sırla birlikte intihar edeceğim tarihi de gizlemiştim. Ne var ki, kitabımı bir türlü bastıramadım (O kitabı görmeden ölmek bana nasıl acı veriyor bilemezsiniz.) Ama şimdi, yaşamımın bu ayrım noktasında hiçbir yerde huzur bulamadığıma göre bu tarihi bekleyecek gücüm de kalmadı. Hem Zebercet de belirlediği tarihten önce intihar etmemiş miydi? (Kim bilir belki kendimle barışabilseydim.)