Irmaktan okyanusa açılan suyum ben,
Toprağın katmanından çıktım
Kaya diplerinden toprağın ezgisini bin yılların
Olanca gücümle yüklendim omuzlarıma
Güneş inerdi berraklığıma
Karanlığı söken kızılca güneş,
Ak ederken yüzümü yıldızlar toplanırdı
Karanlığı yırtarcasına.
Dağların oyuğundan, vadilerden
Akardım kendi kanımda ezgilerle
Balık olurdum suya nehirlere açılırdım
Toprağın yüzüne çıktıktan sonra,
Akacağım yönü bilirdim...
Ayı da severdi balığı ve balık için
Suya inerdi, bir düşün ki
Ayı ki meşeye sürtünür gücü yetmezdi
Arıya...
Geçtiğim yerlerde uçurumlar vardı,
Derin vadilere gömülmüş ezgiler
Gözeneklerim vardı şarıl şarıl akan,
Ülkemin altın saçlı ak yüzü
Uygarlık beşiği, Mezopotamya...
Yoksundu günümüzden.
Kayayı damarlarıyla parçalayan meşe ağacı,
Yeşile boyanan vadi,
Birbirini kollayan dere yatakları...
Özgürlüğe yürüyenlerin patikasını bulurdu
Dört parçada ezgilerin kesişmeleri.
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)
Zindanda Yenildi Ölüm
Gezginliğimin patikasına girmiş
Bir ucundan diğerine ülkemin
Her karış toprağında çizilmiş güzergahları
Olunmazdan geçilmiş yolu
Patikalarla
Vietnam tunellerinden gelen
Ho Chin Minh'nin öğretisi.
Güneşi kucaklamaya ustaca, hepsinden önce
Güneşe kaldırırlardı kollarını
Ezilmiş yürekleriyle bin yılların
Beşer-onar
Gruplar halindeydiler...
Ustaca kalkılırken güneşi selamlamaya
Günüydü bir başka mevsimin günü
Sıkılırken yumruk, haykırılırken
Sabırlı adımlarla katılırken diğerine,
Tereddütsüzce...
Ve karanlıktan koparıp almak için geleceğini
Şafak boyu sürecekti, hücre hücre
Söküp alıncaya
Uzayacaktı da patika,
Parça parça olmuş ülkemde.
Patikadan sesler yükselir toprağın yüzüne
Çağın yaratımı kaplarken ince bir esintiyle
Ölümün üstünü
Diyarbakır zindanında yenildi
Ölümün kendi,
Ölümün donuk yüzüne de diz çökülmezdi
Aman dilenmezdi asırların kirine,
Pasına da
Dosta-düşmana öğreti
O yüce dirençle
Okşanırken Zeynel'in kahkahasında
Vadileri Dersim'in,
Akarsuları ve toprağın ezgisi.
Ve patikadan sesler yükselirdi suyun sesine
Dirençli yüreklerle taşınıp
Tarihe damgasını vuran,
Yaşatan bir ezgi
En amansız zamanlarda,
Yaşanılmazlığı
Çarkın ihanetinden çıkarıp
Yaşanılır kılandı.
Çarkın dişlerindeki ezili yürekleri
Ve ateş içinde kavrulmuş
Yitik kalbin ezgisiyle
Sıkılı yumruk.
Yaşamın kendiydi ezgilerde,
Sevdanın kendi
Direnciydi
Meşenin inadındaki damarın
Yüreğiydi-ruhuydu
İradesi...
Suya doymuş toprakların
İnsana ait ne varsa,
Yaşanılır kılan
Yaşanmazlıkları,
Çağdaş Kawa'nın öfkesiydi,
Zindandan yükselip
Karanlığın üzerine düşen
Bu toprağın ezgisi
Üç kibrit,
Patikalardan coğrafyalara taşırken
Ayak izlerini
Suyun sesi,
Dağın sesi gelirdi kulaklara
Ve inançlı yüreklerde dokunurken
Yarınlar kalırdı
Yarınlar ezgili yüreklerde...
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Gidişini Belirleyen Ahlardır
Gecenin sırdaşları dağların sesini aldılar
Dağlar birleşti kendi sesleriyle, haberin var mı? ..
Gelişini bilirler, gecenin sırrını alanlar
Sokağa çıkma yasağı delindi
Haberin var mı? ..
Gölgen sarmalamışken her yeri
Rap rap ayak seslerine tutulmuşken gün
El-ayak bağlanırken panzerine,
Dağların sesini aldı gecenin sırdaşları
Geldiler, haberin var mı? ..
Delip karanlığı geçtiler üstünden kendi ezgileriyle
Ve uzaktılar, tanrının selamından
Haberin var mı? ..
Bilir misin gecenin sırdaşını,
Dağın sesini, ezginin gücünü bilir misin? ..
Kır çiçeğini, kardeleni bilir misin, isyanı sana
Ahları var bu çarkın karanlığına
Sessizliğe boğulmaz dağın sesi,
Gecenin sırdaşı ezgiler toplamış geliyor
Yıldız yıldız
Ki belirleyecektir bu yüzden bu çarkın dişlileri adına
Senin gidişini, O yıldızlar...
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Yolundan Etmemiş, Umut Bellemiş
İşgal edilmiş bir ülkenin toprağında
Kaplamış duman gökyüzünü,
Henüz baykuş ötmüyorsa eğer
Bil ki manga manga gecenin melekleri.
Dağlarına ezgileriyle sırdaş olmuşlar...
Bir ülke paramparça edilmiş ezgileri ile
Soyguncu, talancı, zindancılarla çevrili
Boydan boya kana bürünmüş
Boydan boya kül içinde kalmış toprağında
Yakılmış, yıkılmış evlere gömülü gözyaşları,
Viraneye dönmüş köylerde kurumuş ağaçları
Ve sürgünlerde
Açlığa terk edili bir ülkenin ezgileri...
Gecenin melekleri, dağların birleşmiş sesinde
Ağıtlar arasında şehitlerine söz verenler
İntikam ve özgürlük yeminlerinde,
Karanlığa-talancıya-soyguncuya karşı ayağa kalkanlar
Zindanlarla birleşmiş yüreğini saran ezgilerle
Dağ dağ, oyuk oyuk tüfek çatmışken...
Çoktan sevdalanmış gençleri toprağın ezgilerine
Gecenin meleklerine,
Yaşlıları asırlardır ağıtlar yakmış ardında
Çıkınlar hazırlamış yol yorgununa,
Ama, yolundan etmemiş ezgili yürekleri
Sırrına alıp rüyasına katmış umut bellemiş.
Yeşermiş vadileri, dağlar seslenmiş
Sararmış başakları ekinlerin bu topraklarda
Bolluk bereket görmüş hep,
Ekmeğini kazanmış bin beladan sonra
Şehit düşmüş, tutsak edilmiş, ve sürgünlerde onyıllarca
Ve arkasından toprağın ezgisiyle gelenler
Zincirleri koparıp vurmuş celladının suratına
Özgürlük ve insanca yaşam yeminlerinde,
Güzelliklere, toprağın sesine koymuş kalan ömrünü...
Analar, şehit Anaları
İntifadada büyütmeye çalışırken ezgileri
Çocukları eğitirken okullarında
Gelinleri dağın sesini almışken bir kez
Melek soyunu bilmişken ezgili yürekleri
Gece sırdaşını görmüş, konuşmuşken
Yüreğini katmışken büyüsün diye çocuğu
Yitik ülkenin ezgilerinde çoğalmış...
Gecenin melekleri, dağların birleşmiş sesi
Yeni insana vermişken elini ezgili yürekleriyle
Kendi kurtuluşuna yolunu bilemişken
Çilesini anlatmışlar ceviz ağaçlarına.
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)
Gece Akardı Üstüne
Çakmak çakmaktı gözlerin
Gecenin karasına gömüldüğünde,
Çoban yıldızı kaymıştı
Ay kaçmıştı havai fişeklerden.
Açlığını karanlığa bırakmıştın
Geceye gömüldüğünde mavi yoktu.
Duman çökerdi üstüne
Doğaya yanık tenin kokusu sinerdi
Ve çetebaşları ulumaklıydı.
Tan vaktiydi,
Kan akardı kuşun kanadından
Tepede bir meşe ağacı,
Vurgunuydu ora acılarının
Düşünürdü acısını kuşun
Yaprağı rüzgarın sürtmesindeydi.
Dudaklarında doğardı yarının ezgisi
Birleşirdi ezgili yüreklerle
Kanadında gece kuşunun.
Çeteler gelirdi üzerine,
Gece karanlığa gömüt, gece cılıktı
Yaprak sallanırdı esen rüzgarda,
Yarına bir dinleti çıkardı
Ve gece, akardı üstüne, hoyratca...
(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)
Artık Çok Geçti
Hoplata hoplata çekilip alınmıştı sudan
Bir balık
Solucan takmışlardı oltaya
Keyiflendiler
Bir daha, bir daha
Kanmasına gelirdi kimi balık bu lokmaya
Zıplaya zıplaya
Çırpınıp dururdu oltada
Kumsala vurduğunda
Bağlanmıştı midesinden, çırpındı durdu
Midesizliğinden bir lokmaya
Sallanıyordu oltada
Son çırpınışında.
Gözlerinde sefil bir duruş
Suyun son damlaları düşüyordu üzerinden
Yutkunuyordu da
Bu kez hazımsızlığından
Anlamıştı belki,
Artık çok geçti...
...
(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)
Devran Ellerimde Kaldı
Göremiyorum
Kulağımı tırmalayan çığlığı,
Yitiğime gezdiriyorum ellerimi
Boşlukta
Boşuna dönüp dururlar.
Dokunmak istiyorum
Gözlerim bağlı, yüreğim yaralı
Dişlerimi sıkıyorum,
Yumruğumu...
Karanlık beslemesi bir el,
Kavrıyor ellerimi,
Elleriyle
Bir araya getirip
Vuruyor birbirine
Ve ardından kelepçeleyip
Bağlıyor ranzaya.
Ellerimde kalıyor
Devranın ağırlığı...
(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)
Nuro'ya
Ayrı zamanlardı, iki karanfil buluştuğunda
Sıcak, çıplak tepe başında
Boylu boyunca düştüler, yan yana
Beyaz Dağ'ına Dersim'in,
Bir karanfil kendi renginde
Bedenine saplanmış kör bir kurşun...
Uzak diyarlardan adres sorulurdu
Ve saplanırdı bedenine, bir kurşun daha.
Son mermisiydi Beyaz Dağ'da
Çarpışmadan arta kalan
İndirmeden kirpiğini, onu da Hüseyin aşkına
Sıkıyordu karanlığın bekçisine.
Dizleri dermansız, doğrulamazdı yerinden
Son nefesine yakın, hayat bir film şeridi gibi
Ama bitmemişti haykırmalar
Ve mavzerini kırıyordu kayalara vura vura
Sonra, fırlatıyordu uzaklara
Parça parça,
Ki geçerse de ellerine kör kurşunun
Kullanılamaz halde geçsindi gaye...
Ayrı zamanlardı dağlarda iki karanfil buluştuğunda
Karanfillerle
Kör kurşundu yıkılası Eleziz sokaklarında
Saplanmıştı bedenine,
Kan anonsu geçilirken mahalle sakinlerinden
Sokaklara pusu atılmıştı
Korkaklardı, doymamışlardı kana
Karanlığın ortasındaydılar kana doymayanlar.
İlk kurşundu sırtından giren
Kalbinden vurup geçerdi
Ve nabzın son atışlarında çevirirdi gözlerini yoldaşça,
Yarasını kaparken bir eliyle
Sıcak gülümsemesine diğer eliyle
Pusuya yatanları gösterirdi.
Korkaklardı, doymamışlardı
Salya akıtır, kanla beslenirlerdi
Kabarırdı ulumaklı sesler
Eleziz sokaklarında...
Şimdilerde portreleri ellerindedir ora insanının
Duvarlara renk verirken gülümsemesi
Dağlar aşılırdı O iki karanfille,
Toprağa - güneşe - ateşe
Yağmurun çiselemesinde
Ayrı ayrı zamanlarda gülümsediler
Rüzgarın okşayışında inlerken çınar
Gülün rengine...
İki karanfil düştü ateşe
Bahara ton verdiler, daha da verecekler
Dersim'in dağlarında...
(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)
Senin Eğlencene
Senin eğlencene denirdi
Balık da olsa
Yani
Nehirdeki balık, Okyanustaki...
Meşe diplerinden, kayalardan fışkırıp
Toprağın yüzüne çıkan
Su içindeki balık...
İçtiğin sudaydı balık
Boğazına duracak.
Sofrandaydı,
Tabağındaki yemekte...
Sudaki balık,
İsmi diline geldiğinde
Kendisiydi tepende duran
Ecdadının aklı almadı,
Bilirim ki senin de almaz...
(Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1.Kitap)
Sesine Vurulduğum Keklik
Sesine vurulduğum keklik,
Gelen ben
Kandığım keklik ölen ben,
Öldüren ben
Birlikte ağıtlar yaktık arkalarından
Yine geldik.
Türümüz yayıldıkça denendik
Keko, peko dedik guguk kuşuna
Dağ-taş düştük yollara
Ağaçlara yaslandık, ağladık yapraklara
Gizledik ağlamaklı yüzümüzü
Sesimizi verdik rüzgarlara
Efsanelerle geldik her bahar
Öldük, öldürdük.
Nasılını bilmem,
Geldik yan yana
Sesine vurulduğum keklik,
Ötmemeyi deneseydin bir kerecik
Kanmamayı bir kerecik
Kandırmamayı...
(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)
Ercan CengizKayıt Tarihi : 20.8.2005 00:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
(1.Omuzumda binyılların ezgisi, 2.Zindanda yenildi ölüm, 3.Gidişini belirleyen ahlardır, 4.Yolundan etmemiş, umut bellemiş, 5.Gece akardı üstüne, 6.Artık çok geçti, 7.Devran ellerimde kaldı, 8.Nuro'ya, 9.Senin eğlencene, 10.Sesine vurulduğum keklik)
TÜM YORUMLAR (1)