Mehmet Şerif Ekici Şiirleri - Şair Mehme ...

Mehmet Şerif Ekici

Mecnun’un çöle düştüğü yaştayım
Leyla’nın öldüğü,
Kirpiğinin ıslandığı makamdayım
Şimdi susmayı denemeli,
Şimdi edep vakti
Pişmansan gidenlerin gidişinden

Devamını Oku
Mehmet Şerif Ekici

Meydan bırakır mıydık sandın evlat,
Dört nala koşarken biz
Yılkıya bırakmasaydılar…
Aşkın bilgeliğine sığınıp
Toynaklarımızdan vurmasaydılar…

Devamını Oku
Mehmet Şerif Ekici

Düzgün bir dizenin sözcüğüsün sanki,
Bir dörtlüğün iklimini solur gibi,
Şurada sen otururdun sevgili...

Sanki otobüste görülen ilçelerin,
Yanan ışıklarının huzuru içinde,

Devamını Oku
Mehmet Şerif Ekici

Zelzeleden birkaç gün sonraydı… Artçılar peşpeşe oluyor, buruk ve yalnız hayatını beşik gibi sallamaya devam ediyordu…

Yalova’nın kızılcık ve kestaneleri solmuş, eylülün bu en tekinsiz günlerinde hayatını çekilmez kılmıştı. Armutlu yarımadasının bu inci gibi parlayan coğrafyası, Samanlı dağlarının gölgesinde bir sığıntı gibi duruyordu…Çınarcık’tan Gökçedere’ye; Kılıçköy’den Taşköprü’ye,Kirazlı’nın yeşil, mavi göğüne kadar heryer ama her yer tedirgindi bugünlerde… Bu kadim Frig kenti tarihinin en karamsar günlerini yaşıyordu…

Bu köyün yeşil örtüsü âdeta sarıya boyanmış, üşüyen bedenini örtüyordu… Kıvrım kıvrım saçlarıyla yatağında uyurken Hitit prenseslerini andırıyordu. Eylül’ün bu serin öğle sonrasında yatağında Kayser’in Leylası gibi uyuyordu, Rüyasında un helvasını görmüştü… Tadı bu dünyada tattığı hiçbir yiyeceğe benzemiyordu. Damağında ilk kez hissettiği bu olağanüstü tat ile bildiği hiçbir helva, bu denli yenilesi değildi. Bildiği hiçbir tropikal tatlı, hiçbir Osmanlı şerbeti, hiçbir lokuma benzemiyordu…
Hiçbir rahat-ul hulkum böylesi değildi. Ne helva-ı hakani ne irmik helvası, ne pekmezli, ne krokanlı ne damla sakızlı, ne sabuni, ne kandil helvası… Hiçbiri ama hiçbiri değildi…

Devamını Oku
Mehmet Şerif Ekici

Şimdi dinle ve kulaklarında kalan son sesimin üstüne bir çizgi çek…. Kırmızıya boya hallerimi.. Seni üstü kırmızıyla çizili bir cümleden koparıp nasihat edesim var…

Bir Cebrail gibi vahyin doruklarında konuşan, yazan bendim… Kulaklarına aşkı fısıldayan kendimi bildim… Ellerin bir çağdaş vakanın koynundayken gözlerinden bildim gidişinin haberini,yalana avukatlanmış gözlerinden…


Gözlerini; Saria’dan İbrahim’e Zemzem'i müjdeliyor diye sevmiştim oysa, çünkü sözlerim sadece sevdaya dairdi, viran bir ülkenin ceketsiz kalbinde …

Devamını Oku
Mehmet Şerif Ekici

Aldırma her dakika gördüğün seraplara,
Binalar yüksek, kaldırımlar dar, ağaçlar yok ama
Davet edilmek için geldim,
‘’Yurdum’’ diyeceğim, sevgili ormanlarına…

Yaz başında rüzgarlar

Devamını Oku
Mehmet Şerif Ekici

- Mehmet Kemal’e Nazire –

Gidenlerin ardından
Ağlanırmış efendim.
Kız Kulesi ağlayıverdi
Biz balık tuttuk Haliç’te

Devamını Oku
Mehmet Şerif Ekici

'' Nasılsın örümcek? '' diye
Sormuştum bir canlıya bir ara,
Örümcekti amenna,
Dedi ki: '' baş ve göğsüm kaynamış, yapışırım sana ''

'' Ben -keliserim- '' dedi, zehrim çengelli,

Devamını Oku
Mehmet Şerif Ekici

Elif olmak istemedin. Vav halinde yaşadın…

Eyyüp gibi yaşadın ama gözlerin hekim aramadı. Yurduna benzesin istedin yaraların da. Ona borçlusun işte, büklüm büklüm duran sırtının secdeye yakışmasını…

Mor menekşelerin rengiyle baktın dünyaya. Çiçek baygını kokuları her duyduğunda mutlu olman ondandı. Sakın üzülme anlamını yitirmiş nesnelere,nisantesi saçlarına bir badem çiçeği iliştiriverdin mi geçer gider ihanetin sana kara çalması…

Devamını Oku
Mehmet Şerif Ekici

Kuşlar kavga ederken
Yılanı parçalarlar
Bir zehri uyutarak
Bir aşka uyanırlar


Devamını Oku