Her şeyin kendince vardır ya hani
Sözün de en ulvî vuslat zamanı
Anmaktır en sükûn kevkebelerde
En mücerret mastarla yaratanı
Ruhumun kanışı, aç biri gibi
Ne ararsın, ne halimi sorarsın
Epey oldu, artık sana dargınım
Hani kırk yıl geçse bile arardın
Zannım o ki, unutuldum Sorgun’um.
Eğri Öz’ün kenarında boyunca
Kuşluk sefası geçti, keder koyuya çaldı
Elde tas niye bekler şu zavallı ihtiyar?
Şu çocuk neden ağlar, ekmeğini kim aldı?
Anlattıydı eskiler, neredeydi o diyar?
Nefesler niye böyle yalanlara sarmaşık?
Ortaokula ilk başladığım yıllarda
Arzuhalci komşumuz Necmettin Amca,
kravatlarından bir kaçını
Hediye etmişti bana
Nüfustan emekli olunca…
“Sevdalıyım, yanıyorum” diye
Yanmanın bile numarasını bulmuş
Dalavere mahallesinin gözü pek çocukları
Bileklerinden tutarak hayatın
Taşeron yaşar sevdayı.
Şiirin saati, vakti gelince
Yüklenir buğulu mehtabın sisi
Duyguma yol verip ruh ince ince
Hazırlanır kâğıt-kalem sahnesi
Bir düzlem üstünde kayarken şenlik
Ağırdır tavizsiz hayatın yükü
Ama geçmişine dayanır kökü
Yaşarken birazcık çıksa da zevki
Bırakmaz ikbale dair bir mevki
Kusur bulamazsın hiç birisine
Tek pencereli yaşam
Her şey tek perspektifte
Zaman ki ağır aksak
Sanki akar tersine
Tek pencereli yaşam
Kat benden de bir yaldız
Derinden bir hayal kur
Dünya yığın, sen yalnız
Ne iftar, ne de sahur
Kurgula en derinden
Hayallerin sonu olmaz,
Daha başlarken hayata
Sevdiklerine uçuncaya dek
Bir zaman çizgisinde, tozpembe
Kurgular uydurursun dengince.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!