Leylâ ile Mecnûn Hikâyesi Şiiri - Ben Öz ...

Ben Özge 2
70

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Leylâ ile Mecnûn Hikâyesi

O gece Şeb-i Yelda;
Kol geziyordu evreni, yeryüzüne sürüye sürüye siyah zülüflerini
Tahtadan bir gemi gördü, sahranın kızıl sahilinde.
Yan yatmış karaya oturmuştu, denizi olmayan çölde.
Gemi sallandıkça inliyordu;
Sanki içinde görünmez bir ruh taşıyordu.
Beyaz kanatları vardı geminin, direği kırmızı bir kalemdi.
Güverteye o kalemden mürekkep damlıyordu gül rengi.
Şeb-i Yelda güverteden topladı daha önce hiç söylenmemiş bu sözleri.
Bir hikâye yazdı o gece, adını koydu Kays ile Leylî.
O gece öyle uzundu ki
Geçip giden koca bir ömre bedeldi.
Dolunay şahitti o geceye alev alev yanarken gözleri.
Geminin üstünde nöbet tutan bulutlar
O geceden bu yana sessizce ağlar.
O geceden bu güne dilden dile dolaşır bu hikâye,
Dinleyenin gönlüne ateş düşer,
Anlatanın avuçlarına Kızıl Elma.

I. Bölüm (Metamorfoz)

Leylî ayın on dördü, Kays çöllerin kızıl kaplanı.
O gece yaşandı bu hikâye yıllardır çözülemedi esrarı.

O gece görevliydi iki melek,biri beyazdı, diğeri kırmızı.
Beyaz melek kanatlarında Leylî'nin mührünü taşıyordu.
Taşıdığı o kızgın mührü, Kays'ın kalbine vurdu.

O mührün esrarıyla görünmez oldu Kays.
Acıyan göğsüne rağmen kalbinden söküp atamıyordu.

Düştüğü o karanlık zindanda kalbindeki mührün sahibini arıyordu.

Kays o gece giymişti aşkın ateşten gömleğini.
Hüküm verenin emriydi bu, yanarak arınacaktı Kays'ın bedeni.

Bedeni aşk ile yandıkça hafifleyecek,
Ruhu devleşecek yücelecekti.

Kalbindeki aşk büyüdükçe zindanına sığamaz oldu Kays,
O dev cüssesiyle çöllere düştü.

Kays çöllerde susuz, umutsuz
Leylî'yi arıyordu, çaresizce
Her yere vurulmuştu kalbindeki mührün aynısı.

Gökyüzü Leylî, ağaçlar Leylî,
Dallarına yuva yapan kuşlar, rüzgârın savurduğu kum taneleri.

Leylî diye hıçkırıyordu dağlar, yankısı sahrada duyuluyordu.
Leylî kainatın simgesi, olmuştu, Kays'ın yaşam sebebi,
Kays iki ruh taşıyordu bir bedende
yorgunluğu bu yüzdendi.

Kays toprak gibi kutsaldı azizdi
Toprak gibi derindeydi hisleri,
Toprak gibi sadık ve mütevazı
İçinde nice bilinmez cevherler vardı.
Kays canlılara sıcak bir kucak,
Kays güvenilir yerdi vatandı.

O geceki esrar, o geceki gizem,
O geceki tarifsiz hisler Kays'ın göğsüne vurulan
O mühürde saklıydı.

Kays'ın çözülmüştü dizlerinin bağı,
Ayakları vücudunu taşıyamıyordu.
Kan revan içinde kalmış, susuzluktan kurumuştu dudakları.

Bir yudum su içmeden kayboldu uzandığı seraplar,
O gece göğe çekilmişti aşıklar çeşmesi.

Ellerini daldırdıkça kızgın kumlara,
Ateşle doluyordu avuçları.
Baktıkça kör kuyuların karanlığına,
Ümitsizlikten ürperiyordu.

Işıl ışıl gökkubbenin altında
Aydınlığa kapanmıştı gözleri.
Kalbiyle görüyordu artık kainatı,
Leylî'yi kalbiyle seviyordu.

Aşkın keskin kılıcı ruhunu paramparça etmiş,
Leylî'ye duyduğu özlem
Unutturmuştu ona varoluş nedenini.

Kays ağır bir hastalığa yakalanmış gibi,
Heyulalar görüp Leylî'yi sayıklıyordu.
Leylî diye verecekken son nefesini,
Melekler sürgüledi cehennemin kapısını.

O gece cennet Kays için hazırlanıyordu.
Süslü pencereleri İrem Bağları'na doğru açılıyordu.

Yüzlerce huri bekliyordu kapısında,
Gözleri iri iri yüzleri ay gibi.

Ak ellerinde altın kaseler,
Titriyordu heyecanla Ab-ı Hayat.
Kays hiçbirini kabul etmiyordu,
Leylî'nin varlığına
Cennet bile olamazdı kefaret.

II. Bölüm (Metamorfoz)

O gece kırmızı melek Kays'ın suretini çalmıştı.
Çaldığı o sureti Leylî'nin dimağına kazıdı,
Leylî'ye gülümseyip gözden kayboldu.
Leylî gökyüzünde görünce o sureti,
Su gibi buharlaşıp göğe yükseldi.

Leylî su gibi duru su gibi hayat dolu,
Tutulmuştu o gece hayalî bir surete.
Ruhu ana yurdunda esirdir, kalbi can çekişiyordu gurbette.

Bedeni kuşlar gibi özgürdü
Ruhu ebediyen altın kafeste.

Leylî yıldızlar gibi ulaşılmaz oldu o gece,
Işıl ışıl parlıyordu artık gökyüzünde.
Zamanla kendi ışıltısına hayran olmuş,
Kaybolmuştu beğenilmenin kibrinde.

Leylî hakikati bilmeden dalıp dalıp çıkıyordu
Gökyüzündeki yansımalara.
O sureti bazen bir gezegende arıyordu,
Bazen de bir toz bulutunun içinde kayboluyordu.

Dokunduğu her şey sahteydi, gördüğü her şey bir yansıma.
Leylî yabancısı olduğu o alemde
Milyarlarca yıldız arasında yapayalnızdı.

Leylî o fani gözlerle Kays'ı göremezdi
Bilemezdi, suretin ardına gizlenmiş hakikati
Bu yüzden imtihanı ebediyen sürecekti.

Ucu bucağı olmayan o sonsuzlukta
Zihnini tutsak eden o eşkâli arıyor,
Kays zannettiği o hayali seviyordu.

Kays'a ulaşamadığı her yerde
Kendisinden bir parça bırakıyordu.
O bilinmezlikte her gün tükeniyor,
Aşkın girdabında döne döne eksiliyordu.

Oysa Kays'ın özü değerli bir elmas gibi
Saklıydı toprağın bağrında.
Leylî sahipsiz bir yağmur damlası,
Yağmur olup yağsa kavuşacaktı vatanına.

Leylî düştükçe aşkın tuzaklarına,
İnancı kalmamıştı sevdaya.
Kuru bir yaprak gibi oradan oraya savruluyordu.

III. Bölüm (Metamorfoz)

O gece hüküm verenin emriyle
Aralanacaktı hakikatin perdesi.

Kays'ın imtihanı son bulmuştu
Bilinecekti kalbindeki mührün sahibi.

Puslu dağlar ardında şafak sökmeden,
Büyük bir gürültü koptu göklerden.

Sanki kırılmıştı gök kubbenin cam tavanı,
İnce ince yağıyordu aşkın şarabı,

Kıvrıla kıvrıla dökülüyordu evrenin dudağından.
O gece zemin yakut damlalar zerrin bulutlar altından,
Kainat doğuruyordu güneşi ölümün kucağından.

O gece Leylî akıyordu yırtılan göğün bağrından,
Eflak hıçkırıklara boğuldu Leylî ayrılırken semadan.

Efsunlu bir koku sardı o gece evreni,
Güller açıyordu dünyanın solgun yüzünde.

Rüzgâr taradıkça saçlarını güllerin,
Kokusuyla sarhoş oldu şimşekler.

Leylî o gece ışıklı bir ok gibi hızla telaşla fırladı yayından,
Seke seke geçti yıldızları vurdu karanlığı tam ortasından.

Şavkıyla aydınlandı Kays'ın gönül zindanı,
Görmeyen gözleri aydınlığa açıldı,

Görünür oldu karanlığın çaldıkları,
Kays hâlâ görünmez hâlâ siyahtı.

O gece kainat büyülü bir keman,
Bağırdıkça telleri kopan sevinçten göğsü yırtılan.

Göklerde tarifsiz bir heyecan,
Kuşlar neşele uçuşuyordu feleğin sarmalında,
Şarkı söylüyorlardı adı Leyl (gece) diye başlayan.

Titreştikçe notalar sallanıyordu göğün altın ahizeleri,
Beyaz inciler dökülüyordu Leylî'nin kervanından.

Dağlara saçılyordu rengarenk taşlar,
O gece sanki şahlanıyordu, silkeleniyordu asuman.

Leylî'yi bekliyordu tanyeri, biraz mahcup kırmızıydı rengi.
Şafak taç takmıştı ipekten saçlarına,
Toprağın gamzelerine birikiyordu taze çiğ taneleri.

O gece ağaçlar serilmişti yerlere,
Koynunda dumanı tüterken sabah kavuşmuştu seher yeline.

Yumuşamıştı o gece toprağın taşlaşan kalbi,
Göz kırpıyordu sabaha uzun süren o karanlığın ardından.

Kışın kalbinde açacaktı nevbahar
Kundağı yeşildi beşiği dağlar.
Leylî'nin güzelliği yansıyordu kırlara,
Gökyüzünün mavi aynasından.

Duyulmaya başlayınca vuslatın ayak sesleri,
Kays'ın heyecandan çatlayacaktı yüreği,
Nihayet gönlünün kapısını çalıyordu Leylî.
Sağanak sağanak yağıyordu aşk,

Kays anlamıştı bu yağmur dinmeyecekti,
Biliyordu sağ çıkmak zor olacaktı
Âşkın tufanından.
Tahtadan bir gemi yaptı, hüznün gövdesinden
Sarmaşıklarla süsledi Leylî'nin otağını

Nihayet Leylî göründü çölün kızıl sahilinde,
Sanki sabah yıldızı doğdu Kays'ın gözlerine.
Kays ki çöllerin kızıl kaplanı,
Benek benek aşkla dağlıydı yüreği.

Yıllarca beklemişti o sahrada Leylî'yi,
Şimdi Leylî karşısında duruyordu.
Dokunsa hissedecek varlığını,
Seslense sesini duyacak belki.

Göğsündeki o mührün sahibi
Leylî değil miydi.
Leylî bir çift göz bir kalpten mi ibaretti,

Neredeydi ruhu bedeni neredeydi,
Kays tanıyamamıştı sevdiğini.

Leylî yine göremedi hakikati
Ruhu Kays'ın kalbindeki o mühürde gizliydi,
Zihni oyun oynamış yanılmıştı yine kalbi.
Kalbini de bırakıp oracıkta,
Daldı karanlık sulara dolunayın yansımasında.

Hani seven benzermiş ya zamanla sevdiğine,
Leylî o gece hâkikat olup kavuşmuştu hürriyetine.

Aşk yok olmaktı ya da aynı canda bir olmak,
Leylî yok olmayı seçti bir olmak adına

O geceden sonra Kays'ı da gören olmadı,
Söküp atabildi mi göğsündeki mührü,
Leylî'yi hâlâ bekliyor mu o sahrada bilen olmadı.

O geceden sonra her yağmur yağdığında,
Bir su perisini görünür sahrada.

Bazen de çölün o sessizliğinde,
Kays diye atan bir kalp sesi işitilir.

Her gece göğe bakarsanız görürsünüz sizde
Bir çift yıldızın el ele dolaştığını
Biri beyaz diğeri kırmızı.

Ben Özge 2
Kayıt Tarihi : 29.11.2025 16:27:00
Hikayesi:


Âşk tek hecedir bu yüzden tek olmayı diler tutunduğu kalpte. İkiliği kabul etmeyişi bundandır belkide. Aşkın rengi gecedir, bu yüzden uyanınca sona erer bu rüya. Bazı aşklar yaşından fazla yaşar, bazıları ise doğduğu gün ölür. Bu yüzden önce yok olup sonra Mecnûn'da var olmayı seçti Leylâ. Âşk ait olduğun vatan gibidir. İhtiyacı hep bu yüzdendir, Ateşin havaya, toprağın suya. Vatan kırmızı ile beyazın ay ve yıldızın kavuştuğu tek nokta.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!