Hiç unutmam...
Papatyaların yeni tazelendiği,
Bademlerin pembe pembe açtığı bir Nisan ayıydı.
Televizyon ışığında uçuşan güve kelebekleri,
Bişeylerin güvelendiğini bana düşündüren
Bir hışım kalkıyorum yerimden,
Ölesim geliyor, ölüpte tükenesim geliyor...
Zoruma gidiyor ''niye geldin ki? '' demen!
Sen! ...
Gece ağırladı konuklarını.
Ekşimiş kokuların etrafında çöreklenen
İhtiyar adamı ve çocukları.
Kimi teneke, kimi naylon bakınırken
Çöp deyip geçmemek lazım, ekmek kapısını.
Uyuyorsun...
Gecenin karanlığına yumuyorsun gözlerini
Az sonra açılacak kapıdan,
Doğacak düşlerin.
Bir bilmeceye dolanacak dilin,
Koşacaksın belki bilinmeyene doğru
Çocuk...
İte kaka götürmekte üç tekerli arabayı,
Dalgalı, ensesine değen saçları.
Rengini kaybetmiş kirden,
Arada bir kaşınmakta bitten.
Yavaş yavaş ilerlemekte velet
Yüreğimin titrediği günlerdeydi...
Sigarama vururdu her titreme, titrek dumanlar dağılırdı boğuk havaya.
Rüzgarın ayazının tenime değdiği günlerdi.
Rüzgar, beni de kat yanına,
Yolun düşerse doğduğum kasabaya
Ceviz ağaçlarının yanına bırak
Akşam alacası çökmüş kasaba...
Günün yorgunluğundan nasibini almış,
dinlenmekte.
Çatıüstü tüneklerinde karga,
Karanlığını akşama çalmış
Nöbette.
O, kimi zaman uslucuk
Çoğu zamanda yaramaz çocuk.
Çok konuşur, laf anlamaz
Dediği dediğini tutmaz.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!