Hayır, durun! Yapmayın!
Ben deli değilim desemde!
Çığlıklarım, duvarlarda yankılanırken…
O büyük demir kapıya doğru sürüklendim.
Direndim…
Ama ne çare,
raporlu bir “deli” olup çıktım.
Ben miydim deli olan, yoksa bana bu damgayı vuranlar mı?
Farklı olan kimdi?
Ben mi, onlar mı?
Artık bunun da önemi yoktu.
Hiçbir şey,
evimi, odamı, yatağımı özleyeceğim gerçeğini değiştiremeyecekti.
Günler günleri, haftalar haftaları, aylar da ayları kovaladı…
Ben hâlâ alışamadım.
Bana ait olmayan o yere.
Kendi kendine konuşan insanlar,
geceleri uyumayıp sabahlayanlar,
bir ceketle vals yapanlar...
Ben burada ne arıyordum?
Doktor, her konuşmasına “kırılma noktası” diyerek başlıyordu.
Neydi benim kırılma noktam?
Ne zaman, nerede, nasıl kırıldım ben?
Sorular içinde cevapsız kaldım.
Ta ki o gözler, şimşek gibi çakıncaya dek zihnimde…
Evet, o kız.
Bir zamanlar sevdiğim,
mavi gözlü bir melek.
Melek mi, bilemem...
Ama gözleri,
gökyüzünü utandıracak kadar maviydi.
Ay bile kıskanırdı güzelliğini.
Peki ya ben?
Ben onun için her şeyimi verirken,
o neden bir başkasına gitti?
Galiba hazmedemedim.
Nenemin dediği gibi,
“İnsan hazmedemediğini kusar.”
Ben kusamadım.
İçime attım.
Oysa, aşk celladının yüzüne tükürmekti...
Ama ben, ona bakmaya kıyamazdım.
Oysa o, gözünü bile kırpmadan bırakıp gitti beni.
Üniversitenin son senesiydi...
Hayallerim vardı.
Umutlarım...
Sonra o çıktı karşıma.
Kapıldım.
İlk okul asmalar,
sonra sınavlarda düşüşler...
Sınıfta kaldım.
Umrumda mıydı? Hayır.
Artık o hayalleri kuran ben değildim.
Aklım, yalnızca onun kıvrık kirpiklerinde,
upuzun saçlarında,
ve yırtmaçlı dudaklarında takılı kalmıştı.
Ciddi bir ilişkimiz vardı.
Okul biter bitmez evlenecektik.
Pembe panjurlu ev,
gözleri bana, burnu ona benzeyen çocuklar...
Ama olmadı.
İncir kabuğunu bile doldurmayacak bir sebeple ayrıldık.
İlk tokadı orada yedim.
Sonra bir başkasıyla çıkması…
Ve o kara gün:
Düğünü.
Davet edilmemiştim.
Ama yine de gittim.
O gün...
Kafamın kayışı orada koptu.
Gece boyunca içtim.
Deliler gibi ağladım.
Sabah bir otel odasında,
yarı çıplak, yanımda tanımadığım bir kadınla uyandım.
O gelmişti.
Düğünü terk edip, konum takibinden beni bulmuştu.
Beni o hâlde görünce,
her şey bitmişti.
Yediğim tokatla kendime geldim.
Ve gözümün önünde:
Rimelleri akmış,
bembeyaz gelinliği gözyaşına bulanmış bir hayal vardı,
İşte beni delirten o andı.
Ama…
Ben atlatabilirdim.
Yapabilirdim.
Kendimi toplayabilirdim.
Belki bilmiyorum...
Bu, son.
İçime kazınan bir acıydı.
Bir aşkın küllerinde savrulan aklın feryadıydı.
Ve şimdi,
sadece duvarlar değil…
Ben de susuyorum.
Kabul ediyorum suçluyum!
Çünkü inandım!
Bir bakışa, bir gülüşe…
Ama şimdi size soruyorum:
Beni delirtmek için attığınız her adımın adı neydi?
Oyun mu,
Aşk mı,
Şaka mı?
Yoksa sadece vicdansızca bir eğlence mi?
Ben mi deliyim, yoksa siz mi?
Kim deli?
Yakan el mi,
yoksa yanan yürek mi?
Benim aklım yokmuş, öyle mi?
Peki sizin vicdanınız nerede?
Delirttiniz ulan beni!
Delirttiniz!
15.05.2025 13:16
Kayıt Tarihi : 15.5.2025 13:26:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!